Soluduğunuz hava kadar sağlıklısınız!
- Sağlıklı bir bireyin 1 kg yemeğe, 2 kg suya ve 15 kg havaya ihtiyacı var.
- Okulların hava kalitesini yükseltirsek, çocukların anlama oranı yüzde 15 artar.
İklimlendirme, Soğutma, Klima İmalatçıları Derneği (İSKİD)’nin Yapı Medya İletişim organizasyonu ile Yapı-Endüstri Merkezi’nde düzenlediği ‘Mimari Tasarımda İklimlendirme’ konulu konferans; sektör profesyonelleri, akademisyenler ve öğrencilerin katılımıyla gerçekleşti.
Etkinlikte söz alan İSKİD Merkezi İklimlendirme Sistemleri Komisyonu Başkanı Gökhan Büyükarıkan, okullardaki hava kalitesini yükseltmek gerektiğini, bunun gerçekleşmesi durumunda çocukların anlama oranının yüzde 14-15 oranında arttığını belirtti.
Büyükarıkan şöyle konuştu:
“İç hava kalitesindeki konfor çok önemli. Sağlıklı bir bireyin günde 1 kg yemeğe, 2 kg suya ve 15 kg havaya ihtiyacı var. Yüzde 90 kapalı ortamlarda yaşandığı için havalandırmanın önemi artıyor. Okullarda yaptığımız çalışmalara göre sınıfın sadece iç hava kalitesine bağlı olarak çocukların anlama oranında yüzde 15’lik farklar var. Hep beraber el ele vererek bu sistemler sürdürülebilir,” dedi.
Konferansın açılış konuşmasını gerçekleştiren İSKİD Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yönet de binalarda iklimlendirme sistemlerine yeterli alan bırakılması gerektiğini bunun için de iyi planlama yapılmasının şart olduğunun altını çizdi. Taner Yönet şunları söyledi:
“İklimlendirme sektörü insanların yaşadığı ortamların konfor şartlarını sağlamak amacını taşıyor. İklimlendirmenin doğru yapılabilmesi için mimarlarımızın, doğru mühendislerle çalışması gerekiyor. Özenerek tasarlanan binalar ancak ortak yapılacak çalışmalarla doğru fonksiyon gösterecektir. Binalarda iklimlendirme sistemlerine yeterli alan bırakılması için iyi planlanması şart. Mimarlık bir sanat dalıdır ve bu sanatın iyi icra edilebilmesi için bilimle desteklenmesi gerekir. Bilim ve sanatı güçlü olan toplumlar her zaman gelişime açık olmuştur” diye konuştu.
Hava kirliliğine karşı çözüm filtreleme
Mimari Tasarımda İklimlendirme konferansı kapsamında gerçekleştirilen “Nefes Alan Binalar için İklimlendirme” konulu panelde konuşan Rota Mühendislik Kurucusu İlker Devrim Atalay üç konuya dikkat çekti: “İç yüzey sıcaklığı, içerdeki nem oranı ve içerdeki taze hava oranı rakamsal olarak uluslararası standartlarla belirlenmiştir. 1- Dikkat etmemiz gereken ilk konu yüzey sıcaklığı. Soğuk efekti üzerine refleks geliştirmemiz gerekiyor. İzolasyon yaparken içeride çok sıcak ya da çok soğuk bir yüzey olmamalı. Yapının izolasyonu tam yapılmamış, cam kalitesi doğru seçilmemişse konforsuzluk yaratacaktır. 2-İkinci konu nem oranı. Nemin fazlası da azı da bizi hasta ediyor. Kışın kullanılmayan yazlık mekanlar vardır. Uzun süre kullanılmadığı zaman küflenme, rutubetle karşılaşılır. Bu belli sıcaklığın altına düştüğünü gösterir. Az kullanılan depoları bile ısıtmak gerekiyor. 3- Üçüncü konu ise taze hava. Taze hava kaynaklarımızı kaybettik. Dışardan aldığımız havada inşaat artıkları ve egzoz var. Filtrelemeye dikkat edilmeli. Halı ve tekstil ürünleri mekânı normalin üç katı kadar kirletebiliyor. Doğal veya mekanik bir havalandırma yapmak artık lüks değil.”
Hasta binalar sendromu insanı hedef alıyor
Zamanımızın yüzde 90’ını kapalı mekânda geçirdiğimizi hatırlatarak söze başlayan mimaristudio Kurucu Ortağı Önder Kul “İç mekân hava kalitesinin insan sağlığı, konforu ve esenliği anlamında çok büyük etkileri var. Araştırmalara göre kötü iç hava kalitesi yüzde 10 oranında verimliliği düşürüyor. Çalışma mekânı performansı yüzde 90 oranında etkiliyor. 2012’deki araştırmada yedi milyona yakın insanın hava kirliliğinden öldüğü belirtiliyor. Nem, küf, mantar ve maytlar da etkiliyor. Su tesisatı ve yalıtım gibi konular da işin içine giriyor. Farklı sağlık sorunları da ekleniyor. Buna ‘Hasta Bina Sendromu’ diyoruz. Üst solunum yolları enfeksiyonları, göz ve deri, hatta kardiyovasküler sistemde oluşan hastalıklar ve psikolojik sorunlar söz konusu. Bugüne kadar kullanılan, geliştirilen tüm projeler yeşil bina ve sürdürülebilir bina bağlamında ele alındı. Şimdi artık kişiyi de merkeze alan, enerji verimliliği dışında kullanıcı deneyimini göz önüne alan yaklaşımlar ortaya çıktı. Well sertifikasyonu artık insana yönelik kurallar ve şartlar geliştiriyor,” diye konuştu.
“Çevreyi tekrar doğallaştırmalıyız”
Önder Kul’un ardından sözü alan Swanke Hayden Connell Mimarlık Genel Müdürü Burcu Şenparlak “Özellikle büyük şehirlerimizin problemi olan artan nüfus, gelişen sanayi ve teknolojideki ilerlemeler, doğal kaynakların hızla tükenmesi sebebiyle oluşan çevre sorunları uzun süredir farklı platformlarda tartışılıyor. Şimdi sıra bizde. Şehir planlamacılar, mimarlar, mühendisler, yatırımcılar ve kullanıcılar olarak “modernleştirdiğimiz” bu yapılı çevreyi şimdi tekrar “doğallaştırmak” için el ele vermeliyiz. Tüm dünya yeşil bina, sürdürülebilir çevre gibi birçok girişim ve hareketlerle bu yolda büyük ve kalıcı adımlar atıyor. Ben de tasarım sürecinin başından itibaren tüm oyuncuların entegre çalışmasının kazançlarını bir kez daha vurgulamak isterim. Teorik olarak hepimizin hemfikir olduğu ‘Hasta Bina Sendromu”na yol açmayacak, kullanıcı konforunu üst düzeyde tutma odaklı ve enerjinin geri kazanıldığı tasarım örneklerini model alabiliriz” dedi.
Doğal çevreyi anlamak çok önemli
Dünya nüfusunun 2030’da 8.5 milyar, 2050’de 10 milyar olacağını hatırlatan Ünder Mimarlık Kurucusu Burak Ünder “İlk defa 2010 yılında dünya nüfusunun yarısından fazlası şehirlerde yaşamaya başladı. 20-30 sene içinde kaynaklar yetmeyebilir. Tarım alanları azalıyor. Ne yapacağız sorusu gündeme geliyor,” dedi ve şöyle devam etti: “Bilhassa bize benzer ülkelerde, şehirleşmenin master planlar ölçeğinde ele alınmadan yapılmış betonlaşmadan ibaret görüldüğünü; binalar arası alanların ve insanların, komünitelerin, sosyolojik, etnik faktörlerin ve doğanın maalesef arka planda kaldığını söyleyebiliriz. Bu bozulma, ciddi iklimsel problemlerin ve konfor şartlarının yeniden sorgulanmasını beraberinde getiriyor. Özellikle hava kirliliği, ısı adaları oluşması gibi tekrar düşünmemiz gereken bir noktaya geldik. Doğal çevreyi anlamak çok önemli. Londra’da kişi başına 27 metrekare yeşil alan düşerken İstanbul’da 3.3 metrekare düşüyor. Kamusal yeşil alan miktarının toplam kent alanına oranı yüzde 33, İstanbul’da ise sadece yüzde 6. Mimarinin ve tasarımın doğasında var olan sürdürülebilirlik anlayışı ve doğal çevreyle ilişkisinin önemini tekrar vurgulamayı uygun buluyorum.”
Bilinçlenme şart
Ekip olarak entegre çalışmanın önemine değinen Rönesans Gayrimenkul Yatırım Teknik Direktörü Burak Rıza Toraman, eğitimin ilkokuldan başlaması gerektiğini vurguladı ve ekledi: “Çevreyi kirletiyoruz. Karbon salımını ve enerji tüketimini azaltmak vicdan meselesi. Kötü bir döngü içindeyiz ve bu döngüyü kırmak insanların elinde. Mimar, mühendis, yatırımcılar olarak daha iyi koordine olmalıyız.”
“Çok soru soruyoruz”
Bükreş’teki AMA Design mimarlık ofisinin kurucusu Anda Manu uzmanlaşmanın önemine değindiği konuşmasında “Eğer bir alanda uzmanlaşıyorsanız başarı fırsatları artar. Biz ofis alanında uzmanız. Başka bir şey yapmıyoruz. O yüzden artık pazarda belli bir yerimiz var,” diyerek söze başladı. İşveren bir proje için kendilerine başvurduğunda birçok test yaptıklarını belirten Manu “Bu çalışma alanında ne kadar zaman geçiriliyor? Bir günde içerde kaç kişi çalışıyor? gibi tasarıma çerçeve sunacak yanıtlar alabileceğimiz sorular soruyoruz. Herkesin ihtiyaç ve talebini dinleyip doğru çözümler bulmak çok önemli. Proje yöneticileriyle yaptığımız en büyük tartışmalardan birisi tasarruf edilebilecek noktalar oluyor. Mimarlar ve mühendislerle iş birliği yaparak ilerliyoruz” diye konuştu.