2020 PANDEMİ TARIM KURULU
Patenti bize ait olan ‘Tarım sadece tarımcılara bırakılamayacak kadar ciddi bir konudur’ sözünü her platformda dile getirmeyi önemsiyorduk ancak bundan sonra bu iddiamızın bir öneminin kalmadığını görüyoruz. Çünkü sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın içine düştüğü acı Corona telaşı, “Bu rezil dünyada herkes kendi başının çaresine bakmalı” diyen İngiliz atasözüne getirmiş bulunmaktadır hepimizi.
DÜNYA VE TÜRKİYE BU İŞİN NERESİNDE?
Daha Corona günlerine gelmeden önce AKP iktidarının en büyük başarısı, Türkiye’yi bir tarım ülkesi olmaktan çıkarması olmuştu. Hal böyleyken Corona günlerinde tarımı sahipsiz bırakmasından daha doğal ne olabilir ki! Bütün ülkeler, sadece salgına odaklanarak vatandaşlarını mağdur etmeden bu illetten kurtarmanın canhıraş çabası içindeyken, bizim muktedirler bu talihsiz günleri kendi şahsi emellerine ulaşmak için bir fırsata dönüştürmüş durumdalar.
Dünyadaki yönetimler ölümlerin, aç ve işsiz kalmanın, yoksullaşmanın, ekonomik iflasın önüne geçmek için planlar yaparken, bizdeki yönetim işsizliği artırıcı ve kalıcı hale getirmenin; maden, tarım, orman ve turizm alanlarını talan etmenin; Atatürk Havaalanı gibi Cumhuriyetin geriye kalan son kırıntılarından ganimet elde etmenin, kamu ihalelerini peşkeş çekmenin; anayasaya aykırı da olsa çete elebaşlarını, uyuşturucu tacirlerini, hırsızları, gaspçıları, tacizcileri kader kurbanı diye hapisten çıkarmanın; halkı doğru bilgilendiren gazetecilerle iktidarı eleştirenleri de terörist damgasıyla hapse atmanın yasal kılıfını hazırladı. Hem de vatandaşlar can derdindeyken!
Vatandaşlarına bir maske verememenin, onları iki bilemedin bir ay evde tutamamanın aczi içindeki iktidar, muhalif belediyelerin muhtaç vatandaşlar için düzenlediği bağış kampanyası üzerinden milleti ikiye böldü. Bununla strese soktuğu milletin coronaya karşı olan bağışıklığı düşmüş müdür, onu zaman gösterir! Bizim açımızdan önemli olan diğer bir konu da bu hengâme içinde milleti besleyen tarım sektörünün tamamen göz ardı ediliyor olmasıdır.
1920’de TBMM’nin açılışıyla bağımsız ve demokratik bir devlet olarak kurulan Türkiye, AKP’nin yönetime geldiği 2002’ye kadar ki 82 yıl boyunca topladığı 750 milyar dolarlık vergilerle ülkeyi kalkındırmış, dünyanın en saygın devletlerinden biri konumuna getirmişti. AKP’ninse sadece 18 yıllık kesintisiz iktidarında topladığı 2 trilyon 356 milyar dolar vergiyi, artı bugüne kadar harcadığından arta kalan 450 milyar dolar dış borcu, artı kamu iktisadi teşekküllerinin satışından elde ettiği 70 milyar doları ne yaptığını bilmiyoruz. Gece gündüz kafa ütüleyerek tekrarlanan, vatandaşınsa hiç yararlanmadığı havaalanı, köprü, otoyol gibi birkaç gereksiz sözde hizmetse yap işlet devret modeliyle yine vatandaşın sırtına bindirilmiştir. Ama ülkenin şah damarı olan tarıma destek olarak vaat ettiği gayrı safi milli hasılanın kadük % 1’inin yarısını dahi çiftçiye vermediğini biliyoruz.
Yaptıklarına bakılınca, milletin kendi egemenliğinin kullanım hakkını verdiği TBMM’yi devre dışı bırakarak oligarşiye dönüşen bu iktidarın, tarımı bitirip halkı naçar bırakmakla kalmayıp Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan kendi dönemine kadarki ekonomik, siyasi, tarihi, sosyal, kültürel, uluslararası kazanımlarını, değerlerini ve varlıklarını tümüyle yok ederek, bağımsızlığını ve egemenliğini tehlikeye attığının gün gibi ortada olduğu görülmektedir.
Hâlbuki bu topraklarda saray devleti yönetimi ve anlayışı geride kaldı. Türkiye Cumhuriyeti, halkın iradesine dayalı milli bir devlettir. Halkın bugün saraya mecbur edilişi ise gelip geçici bir kazadır. Dolayısıyla sarayın aldatıcı ulufeleri ne Coronadan, ne de ekonomik ve sosyal krizlerden kurtulmanın çaresi olamaz. Çare, her zaman ve her koşulda öngörü ve sağduyu sahibi milletin kendisindedir.
İŞ BAŞA DÜŞTÜ
Bu, memleketin duyarlı insanlarına her zamanki çağrımızdır: Ülkemizde gıdanın üretimi ve güvenliği tehlikededir. Tarımın tümden bitmesini beklemek Türkiye’ye yapılacak en büyük ihanettir. Bugünden tezi yok, bir Tarımsal Kalkınma Hareketi başlatmak zorundayız. Yarın çok geç olabilir. İşçi, esnaf, çiftçi ve sanayici milletimizin asli unsurlarıdır. Hep birlikte memleketimizin gerçek sahibi ve efendisi olmak için dayanışarak, çalışarak üretmek zorundayız. Bunu başarmanın birinci koşulu da Türkiye’yi yeniden tarımda kendine yeten ülke haline getirmektir.
Dünyayı tedirgin eden bu Corona salgını sürecinde sağlıklı işleyen bir devlet aklı olmayınca, her konuda olduğu gibi tarımda da ortalık gerekli gereksiz bilgi kirliliğine boğulmaktadır. Bunu önlemek ve çözüm üreten organize bir akıl oluşturmak için ülkemizdeki tarımla ilgili kurumlar, toplumun diğer kesimlerini temsil eden kurumlarla bir eşgüdüm içerisinde tarımın kaderini ellerine alıp, bir disiplin içerisinde kazasız belasız bu sürecin atlatılmasında kendine düşen rolü üstlenmelidir. Bu konuda bir an önce süreci yönetebilecek yeterlilikte ve yetkinlikte “Pandemi Tarım Kurulu” adıyla bir konsey oluşturulmalı, iddia sahibi bilenler, düşünebilenler ve yapabilenler bu kurulda yerlerini almalıdır.