30 Ağustos Büyük Taarruzu: Geldikleri gibi gittiler!
Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşması’yla ülkemizin bağımsızlığı, emperyalist ülkelerin eline geçmekte ve göz göre göre kadim Türk Milleti yok edilme ile karşı karşıya bırakılmaktaydı. Türk Milleti’nin bu durumu kabullenmesi hiçbir koşulda mümkün olamazdı. Elbette bir şeyler yapılacaktı ve de yapıldı. Evet, ülkemin kaderini değiştiren Çanakkale’den başlayarak Kurtuluş Savaşları ile şahlanan ve de Cumhuriyetimizin kuruluşuna değin oluşan ‘’ZAFER YOLCULUĞU’’ süreci çok zor koşullarda olup, kolay kazanılmadı.
Mustafa Kemal’in, 13 Kasım 1918 günü İstanbul’da düşman güçleri için büyük kararlılıkla söylediği “Geldikleri gibi giderler” sözü, Kurtuluş Savaşı’nın ilk işaret fişeğini ateşlemiştir. Evet… geldikleri gibi de gittiler…
19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkmasıyla, Kurtuluş Savaşı’nın temelleri atıldı. Doğu illerimizde yapılan kongreler, ülkemizin bütünlüğünü ve varlığını tüm dünyaya gösterdi. Sonuçta, 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) açıldı. Bu süreçte güzel ülkemin yönetimi halkın iradesine verilerek, bağımsızlığımızı sağlayacak kurtuluş mücadelesinin merkezi Başkent Ankara oldu.
TBMM tüm dünyaya; Misak-ı Millî sınırları içinde vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı fikrinden hareketle, sonuna kadar mücadele fikri benimsendi. Bu süreçte hem dış emperyalist güçlere karşı mücadele verilirken yine bunların kışkırttığı yerli işbirlikçilerine karşı da oluşan gerici isyanlarla mücadele edildi. Evet, Doğu illerimizde Ermeni çeteleri dahil tüm gerici ve işbirlikçi isyanlar bastırıldı.
Batı cephesinde ise Yunanlılar’a karşı Sakarya, I. ve II. İnönü Savaşları kazanılarak emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine tokat atılmış oldu. Bunun üzerine Yunan Ordusu, yeniden Türk askerlerine karşı saldırıya geçti. Mustafa Kemal Paşa, ordularına şu emri verdi; “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.”
Savaşa katılan Türk ordusundaki asker sayısı 207.000 civarında iken, Yunan askeri sayısı ise yaklaşık 225.000 idi. Yunan ordusunun silah ve cephane konusunda Türk ordusuna karşı sayıca üstünlüğü de bulunuyordu. Sakarya Savaşı’ndan sonra, yapılacak tek şey düşmanı kutsal Anadolu topraklarından denize dökmek olacaktı. Bizleri zafere götüren 30 Ağustos süreci böylece başladı.
Başkumandan Mustafa Kemal, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve Garp Cephesi Kumandanı İsmet İnönü, 17/18 Ağustos 1922 gecesi Konya’ya hareket etti. 21 Ağustos, ‘’çay partisi’’ tertiplendiği mesajı gazete ve ajanslar aracılığı ile tüm dünyaya duyuruldu.
Halbuki, Başkumandan Mustafa Kemal Paşa bu tarihten bir gün önce cepheye varmış ve 26 Ağustos 1922’de silah arkadaşları ile birlikte ‘’Büyük Taarruz’’ kararını almışlardı. Mustafa Kemal Paşa, 25 Ağustos 1922 tarihinde Akşehir’de bir ‘’futbol maçı’’ organize edilmesini ister. Maçın ilk yarısını izledikten sonra, maç arasında Şuhut’a geçer. Burada savaş planları gözden geçirilip, Anadolu ile dış dünya arasındaki tüm haberleşme olanakları kesilmesi için karar alınır.
Şuhut’ta konakladıktan sonra, gece 12.30’da atlı birlik eşliğinde Çakırözü Köyü’ne geçer ve buradan Kocatepe’ye 13 km’lik yola koyulur.
Bizler, o atmosferi yaşatmak amacı ile her yıl o yolu dualar ederek, yürüyerek katediyoruz. Adını da ‘’ZAFER YÜRÜYÜŞÜ’’ olarak adlandırdığımız bu kutsal yürüyüş; şehitlerimize olan borcumuzu bir nebze de olsa yerine getirme hissini ve mutluluğunu bizlere vermektedir.
Ünlü şair Nazım Hikmet, Büyük Taarruz Zaferi’ni anlattığı şiirinde harekatı şu sözlerle anlatır;
“Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu. Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu. Paşalar: “Üç” dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu.
Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı.”
Mustafa Kemal Paşa, 26 Ağustos 1922’de Kocatepe’ye ulaştığında, sis nedeniyle geciken topçu ateşi, saat 05’30’da “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz! İleri!” komutu ile büyük taarruzu başlattı. Yarım saat süren yoğun bombardımanla Yunan ordusu yerle bir edildi. Geri çekilmeye başlayan Yunan ordusu ile Türk askerleri arasında şiddetli çatışmalar yaşandı.
26 Ağustos’ta Yunan kuvvetleri biraz toparlanmış ve süngü süngüye savaş devam etmektedir. 27 Ağustosta Çiğiltepe’de Yunan kuvvetleri yenilgiye uğratıldı. Zaten bu olay sonun da başlangıcı oldu. Bu süreçte Afyon şehri Yunan askerlerinden temizlendi. Yunan kuvvetleri Afyon şehrini yakarak büyük zarar verdiler. Yunan askerlerinin Afyon’u terk etmesinin ardından Türk Askeri, 27 Ağustos’ta kente girdi. Cepheye her türlü desteği veren halk, Mehmetçiğimizi sevgi ve coşku ile bağrına bastı.
Büyük Taarruz 5 gün sürdü. Başkomutanlık Meydan Muhaberesi zafer ile sonuçlandı. Yunan generali Nikolaos Trikupis, Uşak’taki karargahında binlerce asker ile birlikte esir alındı.
Çanakkale ve Sakarya ile süregelen Başkomutanlık Meydan Muharebesi, tarihimizde zaferle sonuçlanan zafer savaşı olarak tarihe geçti. Evet; 30 Ağustos 1922 yıllarca süren Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlandığını müjdeleyen bir tarihtir.
Düşmanı çevreleyip üç koldan ilerleyen Türk ordusu; 1 Eylül’de Uşak‘ı, 2 Eylül’de Eskişehir‘i, 6 Eylül’de Balıkesir ve Bilecik‘i, 7 Eylül’de Aydın‘ı, 8 Eylül’de Manisa‘yı, 11 Eylül’de de Bursa’yı geri aldı. İzmir’in de 9 Eylül’de geri alınmasıyla birlikte kadim Anadolu toprakları çetin ve acılı geçen bir mücadeleden sonra Türk Ulusu’nun egemenliğine geçti.
30 Ağustos zaferi, milletimizin, Türk Bayrağı’nı gönderden asla ve asla indirilemeyeceğini, ezan seslerinin de dindirilemeyeceğini bütün dünyaya ilan eden kutsal bir zaferdir. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bütün kahramanlarını, kanlarıyla canlarıyla bu toprakları vatan yapan şehitlerimizi ve kahraman gazilerimizi rahmet ve minnetle anmak bizlerin namus ve vatan borcu olmalıdır.
Milli Kurtuluş Savaşımızın her aşaması vatanseverlik ve kahramanlık destanlarıyla dolu 30 Ağustos Zaferi’ni ayrım gözetmeksizin birlik ve beraberlik içerisinde coşku ile kutlamalıyız. Bu zafer, tüm dünyaya Türk milleti ‘’bağımsızdır ve bağımsız kalacaktır’’ temasının vurgulandığı özel ve kutsal bir gündür.
Elinize sağlık Tansel Bey ..
Levent Kardeşim teşekkürler. ..
Geldikleri gibi gittiler …
Yüreğine sağlık yazarım.
Raji Kardesim… her daim gelirler ve giderler…
Savaş ı bilgisayar oyunu sanıp yakın tarihinden habersiz devşirmeler kutlamasada olur. Eline sağlık sevgili yazarım.
Erdi Arkadaşım… çok teşekkürler… saygılarımla. ..
Tansel bey,kalemine sağlık güzel yürekli kardeşim.
Nevzat Kardeşim. …. güzel insan teşekkürler. …
Seni kutluyorum. Tansel kardeşim. Ellerine kollarina Sağlık..
Metin Kardeşim…. selam olsun…
Yazını tebrik eder, 30 Ağustos Zafer bayramımızı kutlarım. Bu vatanı bize canlari karşılığı hediye eden şehitlerimize layık vatandaş olmayı temenni ederim..!
Ahmet Kardeşim ..selam olsun..
Ellerinize sağlık Tansel bey. Tarih bilgimizi bir daha gözden geçirerek okudum yazınızı… İngilizlerin şımarttığı, Yunanlıların, kurdukları hayalin yerle bir edildiği bu savaş, aynı zamanda, KİN ve NEFRETLERİNİN DE, geride bıraktığı büyük ACILARI saklar topraklarında… Kolay kazanılmadı. Eğer, Mustafa Kemal Atatürk gibi bir deha olmasaydı, bu İMAN GÜCÜ kolay harekete geçirilemezdi. Daha Çanakkale Savaşının yaraları iyileşmemişti. Kaybedilen, 250.000 asker… Yokluk, yoksulluk, CEPHANESİZLİK… İşte, bu savaşların içinden gelen Ulu Önder, en büyük şansıydı bu toprakların. En BÜYÜK ŞANSIMIZ DA bu TOPRAKLARA sahip olan biz TÜRKLER… Bu ulusa, bağımsızlığını, özgürlüğünü ve VATANINI şehitlik mertebesiyle taçlandırarak bize bırakan KURTULUŞ SAVAŞININ, adlı-Adsız bütün yiğitlerini;
SEVGİ… SAYGI…rahmet, minnet ve Şükran’la anıyorum. IŞIKLAR içinde uyusunlar.
Değerli Arife Hocam…inanın sizler, bizlere örnek olmanızdan dolayı çok şanslıyız… fikirleriniz…söylemleriniz… davranışlarıniz bizlere elbette yön vermekte… çok teekkur ediyorum. . Saygıkarımla…
Emeğinize sağlık
Veysel Abim… saygı ve sevgilerimle…
Veysel Abim… sevgi ve saygılarımla. ..