Sokaklara düşenler artmadan…
İnsanların sokaklarda yaşadığı ve bunun da dünyanın en zengin ülkesi olan ABD’de olması beni az da olsa şaşırtmıştı.
Az şaşırmamın nedeni; gelir dağılımının en bozuk olduğu ülkenin ABD olduğu ve devlet yönetiminde etkili olan Protestanlık, fakirliği “İnsanın günahkarlıklarının bir sebebi” olarak görmeleridir.
Ronald Reagan ve Margaret Thatcher döneminde ideolojik bir karşı devrim olan gelişen “Neo-Liberalizm” akımı sosyal devlete karşı savaş açtı. Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra ne sosyal devlet, ne sendika, ne aile kurumu kaldı.
Doğal olarak bu süreçte ABD’de sokakta yaşayan sayısı hızla arttı. Sokakta yaşayan sayısı binlerden milyonlara çıktı. Sosyal devlet kavramı ortadan kalktıkça Avrupa’da sokakta yaşayanlar görülmeye ve hızla artmaya başladı.
Gelir dağılımında adalet, sosyal devlet sözleri unutuldu gitti. Sendikalaşma unutturuldu.
Türkiye de 12 Eylül 1980 darbesiyle bu sürece dahil oldu. Askeri Cunta, farklı görüşteki sivil liderlerin aksine Yunanistan’ın NATO’ya dönüşünü hemen onay verdi. Daha sonra ekonomik açıdan eklemlemek için Turgut Özal başbakanlığa getirildi. Atatürk’ün kurduğu “Karma Ekonomi” modeli terk edildi. Seksenlerde kamu işletmelerinde üç milyon kişinin çalıştığını söylesek, ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılır.
Bunların getirisi ne oldu derseniz, ekonomide sanayinin payı düştü. Doğuda fabrikalar kapandı. Hayvan varlığımız azaldı ve PKK büyüdü. “Sosyal Devlet” yıkıldı, karşılığı ise başta Amerikan sigaraları ve içkileri, lüks tüketim mallarına kolayca ulaşmamız oldu.
Bu yıllarda ülkemizin büyük kentlerinde sokakta yaşamaya başlayanlar görülmeye başlandı. Kamu ekonomisi yok oldukça, sendikalar etkisizleştikçe, ülke ekonomisinde sanayi payı azalıp, kayıt dışı arttıkça, gelir dağılımındaki adaletsizlik arttıkça sokakta yaşayanlar arttı ve en kötüsü toplum tarafından kanıksandı.
***
‘Gelir dağılımındaki adaletsizlik arttıkça sokakta yaşayanlar arttı’ demiştik. Dünya Bankası ve IMF başta olmak üzere finans kurumları ve diğer örgütler sürekli olarak Türkiye’yi bu konuda uyardılar, gelir dağılımını düzeltmesini istediler. Sürekli olarak bu konuyu gündemde tuttular ama etkili olamadılar. Bu arada izlenen politikalarla kırsal kesimde nüfus azaltıldı, şehir nüfusu arttı.
Gelir dağılımı düzelmeyeceğine göre, “Sosyal Devlet” yerini “Sadaka Ekonomisi”ne bıraktığı, şehirlerde yaşamın zorlaştığını ve yaşlı nüfusun arttığını düşünürsek geleceğin pek parlak olmadığını söyleyebiliriz.
Yoksulluğun artmasından sonra sayabileceğimiz diğer sosyolojik gelişme geniş ailelerin dağılması, yoğun iç göç ve yaşlı nüfusun artmasıdır. Bunlara genç nüfusun tahsil ve çalışma nedeniyle ebeveynlerinden çok uzak yerlere gitmelidir. Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde yaşayan Türk vatandaşı sayısı 200 bine ulaşmıştır.
Yaşam iyileştikçe ömür uzuyor ve yaşlı sayısı artıyor. Bunun dışında özel bakıma ihtiyaç duyan insan sayısı artıyor. Bakımevi sayısı artsa da hem bina, hem de yetişmiş personel yetersiz. Bakımevleri mevcut durumda sağlıklı değilsen, içine girildiğinde ölene kadar çıkılamayan, sadece arada hastaneye yatırılacağın zaman çıkabildiğin bir yer halinde. Yaşlılar için yapılan etkinlik ise onları eğlendirmek için dışarıdan konser verecek gruplar getirmek. Yaşlıları alıp pikniğe, konsere, müzeye veya benzer yerlere götürüldüğünü görmedim, duymadım.
Medeni ülkeler bir yenilik yaptılar ve çocuk yuvalarıyla yaşlıların kaldığı yerleri birleştirerek, karşılıklı bir sevgi akımı yarattılar.
Kentlerde yalnız yaşayan insan sayısı hızla artıyor. Çoğu kimsesiz olan bu yaşlıların çoğu, ev kazalarında bir yerlerini kırıyorlar. Evlerimiz 80-100 metrekare Bir-iki yaşlıya göre çok genişler. Yaşlılar bu evleri temizlemekte zorlanıyorlar. Kısacası artık büyük geliyorlar.
Yalnızlığın yansıması olarak çöp evlerin arttığını görüyoruz.
Eski adıyla “Düşkünler Yurdu”, yeni adıyla, “Yaşlı Bakım Evleri-Huzur Evleri”nin zihniyet devrimiyle bir misafirhane dönüşmesi gerekmektedir. Aynı zamanda yaşlılarımızın yaşıtlarıyla kalması fikri TV’ler yoluyla işlenmeli; yaşlı yurttaşlarımız, devletin ve belediyelerin sosyal kurumları vasıtasıyla yüz yüze ikna edilerek bu evlere yönlendirilmelidirler.
***
Bunun dışında yaşam şartları düşük gelir gurupları için her geçen gün zorlaşmakta. Emekli maaşıyla geçinemeyenlerin sayısı hızla artmakta. Bu sosyal problemin yansımasını toplu intiharlarda görüyoruz.
Yapılması gereken bir şey var; bir kişilik dairelerin yer aldığı siteler kurmak, bu sitelerdeki daireleri çok ucuza kiralamak. Dairelerin döşenmesi bağışlarla yapılır. Sitelerin bahçelerinde kurulacak çeşitli sosyal tesisler ve hobi çalışmalarıyla yaşlılarımızın vakit geçirmesi, kendilerini iyi hissetmeleri sağlanır.
Avrupa ülkelerinde hükümetler, yalnız yaşayanları birlikte yaşamaya teşvik ediyor. Zira yalnız yaşayanlar arasında intiharların arttığı gözlemlenmiş. Eskiden eşini kaybeden erkekler veya kadınlar bir müddet sonra yaşıtlarıyla evlendirilirlerdi. Ancak sosyal yardımların artması, miras paylaşımları bu geleneğimizin sonunu getirdi. Köy veya kasabaların nüfusunun azalması, şehirlerde yaşlı nüfusun artması problemleri büyüttü.
Amaç; insanların sokağa düşmemesinin sağlanması olmalıdır. Devlet yönetimi ve belediyeler değişen şartları görmeli; bünyelerinde psikolog, sosyolog, antropolog, sosyal-antropolog, felsefe ve ekonometri dallarından insanlar istihdam etmelidirler.