Bazı günahların tövbesi yok!

19.08.2020
A+
A-

Kentleşme adı altında betonlaşıyoruz. Bu yolda tarihimizi de hiçe saymaktan korkmuyoruz.

Ülkemizde “kentleşme”nin, “betonlaşma” olarak algılanması 12.11.2012 tarihli ve 6360 sayılı, kamuoyunda “bütünkent yasası” olarak bilinen yeni Belediye Yasası ile başlamış. “Kırsal” tüm alanları “kentsel” ilan eden bu yasa, kırsal toprakları “yapılaşma”nın projelerine ve iş makinelerinin insafına sunmuş. Sonuç olarak yeni dönemin “yoksullaştırıcı” bu uygulamalarının mağduru “çevre” ve “insan” olmuş.

Kapitalist döngünün önemli bir aktörü olarak işlev gören hızlı betonlaşmayla kentleşen dünya; zenginleşme görüntüsü olarak sunulan dev yapılaşma ile aslında insanın doğal ortamını giderek yoksullaştırmakta. Ve ne yazıktır ki insani yaşamın temeli olan bu doğal ortamın yıpranması ile gelecek kuşaklar daha yoksul bir doğal ortama mahkum edilmekte. Bugünkü kuşağın, gelecek kuşakların hakkını bu şekilde gasp etmesi, günümüzde ve gelecekte çevre hukukunda en çok irdelenen konuları oluşturacak eminim.

Siyasetteki gereksiz çekişmeler, uygulanan politikalar, kentleşme süreçlerini derinden etkiliyor ve sermayenin giderek hegemonyasını kurduğu bir kentleşme dönemini yaşıyoruz bu sebeple hep birlikte. Liberal demokrasinin temsil ve katılım konularında yetersiz kalması sonucunda yerel yönetimler halkın katılımına kapalı. Temsili demokrasi modeli de çoğunluk kuralına dayanmakta olduğundan, kararlar üzerinde halkın doğrudan etkisine kapalı bir sistem. Kentsel demokrasi ise halkla etkileşim içinde olmayı gerektirmekte. Kentsel demokrasinin olmamasının sebebi ise siyaset değil, yönetici konumundaki insan kalitesinin yetersizliği..

Halkın, kentleşme konusunda bilgi sahibi Sivil Toplum Kuruluşlarının, Birliklerin, Odaların katılımı olmadan kentleşme olmasının üzerine bir de yönetenlerin kalitesizliği eklenince tövbesi olmayan günahlar işleniyor kentler üzerinde..

Sorun haline dönüşen kentleşme sonucunda da bir yandan hızlı ve kontrolsüz kentleşme ve konut politikalarının, kentlerdeki çevresel etkileri; diğer yandan bu politikaların sonucu olarak açığa çıkan, yoksulluk, eşitsizlik, yoksunluk ve ayrımcılık çıkıyor ortaya.

Siyasette gereksiz çekişmeleri sonlandırıp, siyaset üstü bir kentsel demokrasi uygulamak zorundayız. Yoksa elimizde yönetilecek, gelecek kuşaklara bırakılacak kentler kalmayacak.

Ülkemizin kentleşme konusunda siyaset dışı değil, siyaset üstü kurumlara gereksinimi var.

Şehir; insanın, hayatını düzenlemek için doğada inşa ettiği fiziki devasa bir yapı. Bu yapıya biçim veren ise insanlar, toplumlar, inançlar ve düşünceler. Kentleri bugünün insanının geleceğe bıraktığı bir mektup olarak da düşünebiliriz. Mimari detaylarında insanın tercihleri, öncelikleri, değerleri geleceğe miras olarak bırakılan bir mektup. Tarihi değeri çok olan bir mektup. Peki günümüz kentleşme anlayışının bırakacağı mirasın temel görünümü nasıl olacak? Yalnızca devasa beton yığınları ve betonlaştırılmış tüm alanlar mı? Bunu mu bırakmak istiyoruz çocuklarımıza…

Siyaset üstü bir “Kentsel Demokrasi” uygulanmadığı müddetçe gücü, parası, yetkisi olup ufku olmayan her iktidar kentlerimize, ülkemize yazık edecek..

Başta İstanbul olmak üzere kentlerimiz doğaya ve bize saygısızlık edilerek betonlaştırılırken, sanıyor musunuz ki betonlaşan yalnızca kentlerimiz olacak. İnsanlar yaşadıkları şehirlere de benzerler. Gün geçtikçe betonlaşır, soğur, hissiz olurlar. Düşünmekten, sormaktan, sorgulamaktan vazgeçerler.

Eğitimden başlayarak, hayatın bütün alanlarında, bütün ilişkilerde, bütün mekanlarda, insanı sorudan uzaklaştırmaya, soru sorma yeteneğini betonlaştırmaya, insanı doğasına, çevresine, yaşadığı topluma, yaşadığı çağa, kentine ve kendisine yabancılaştırmak için bütün araçları ve olanakları kullanmaktan geri durmayan bu zihniyete dur demeli artık. Kentlerimize, geleceğimize sahip çıkmalı artık..

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.