Laik devletler yıkılırken…
* Bu yazı 9 yıl önce kaleme alınmıştır.
Yetmişli yıllarda Lübnan’da solcu Müslümanlarla sağcı Hristiyanlar Lübnan’ın egemenliğini ele geçirmek için savaşıyorlardı. Evet, solcu Müslümanlar, -yanlış okumadınız- o yıllarda Ortadoğu’daki müslümanların hatırı sayılır bir bölümü solcu ya da milliyetçiydiler. Kısaca söylemek gerekirse; o dönemdeki Müslümanların büyük bir çoğunluğu antiemperyalistti. Bölgedeki devletlere gelince; Suudi Arabistan, Ürdün ve Körfez ülkeleri dışında hepsi laik rejimlerle yönetiliyordu. Bu durum Sovyetler’in Afganistan’ı işgaline kadar sürdü.
Afgan halkının Sovyet işgaline karşı Vietkong’ları aratmayan direnişi Amerikan emperyalizmine Sovyetler Birliği’ne karşı kullanacağı çok önemli bir silahı gösterdi; İslam dinini…
ABD’li emperyalist ideologlar zaman geçirmeden yeni bir politika ürettiler. Sovyetler Birliği’ni yeşil kuşakla, dini esaslarla yönetilen devletlerle kuşatmak. Önce kendini Pers İmparatorluğu’nun varisi ilan eden ve dünyanın beşinci büyük ordusunu kuran İran Şahı, dinsel ayaklanmalarla devrildi. Paralı askerlerden oluşan İran Ordusu, ABD yönlendirmesiyle Şah’ına sırt çevirdi. Sonrasında Ayetullah Humeyni Fransa’dan İran’a getirildi. İran’daki laiklik yanlısı solcular, liberaller temizlendi. Binlercesi öldürüldü. Bir milyondan fazla İranlı ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. ABD tam, ‘istediğim sistem oturdu’ derken üniversiteli anarşistler, ABD elçiliğini bastı ve gizli belgeler piyasaya döküldü.
Mollalar, “ABD şeytan” demek zorunda kaldılar.
Suriye, Mısır, Cezayir, Tunus gibi ülkelerde Müslüman Kardeşler, Irak’ta ise Kürtler rejim muhalifi olarak görev yaptılar. Laik çizgi izleyen ve içinde hristiyan unsurları barındıran FKÖ’nü yıkmak için ABD, İsrail ve Suudi Arabistan iş birliğiyle Hamas yaratıldı. Yaser Arafat zehirlendi, FKÖ etkisiz hale getirildi. İran’dan sonra Filistin’e destek veren laik Irak işgal edildi. Günümüze gelince önce Tunus, sonra Mısır’daki laik diktatörlükler yıkıldı. Tabii ki bütün bunlar demokrasi adına yapılıyor. Yerine gelen rejimlerin “ILIMLI İSLAMCI” rejimler olması şaşırtıcı olmamalı. Tunus ve Mısır’daki laik rejimlerin ordu tarafından yıkılmaları da rastlantı olmamalı. Bölgeye demokrasi getirmek için her türlü çabayı gösteren(!) ABD ve AB ülkelerinin Suudi Arabistan ve Körfez emirlikleri söz konusu olunca susup kalmalarına -onlarla beraber ülkemizdeki liboşların da- sessiz kalmalarına ne demeli? Ben iğrençlik diyorum, ya siz?
Libya’daki durum daha enteresan. Fransa ve İngiltere’nin başını çektiği ve NATO adına yürütülen, bizim de destek verdiğimiz işgale ve bu işgali destekleyenlere diyecek söz bulamıyorum. Bir avuç işbirlikçi, paralı askerler ve NATO uçaklarının bombardımanıyla ülke işgal edildi. Gelecek demokrasinin nasıl bir şey olacağını tarih bize gösterecek. Libya’nın ticaret yaptığı ülkelerin sıralaması bize belki yeni rejim hakkında bir fikir verebilir: 1. İtalya, 2. Çin, 3. Türkiye, 4. Almanya, 5. Fransa.
Ülkemizdeki gelişmeleri dünyadaki gelişmelerden ve NATO politikalarını dikkate almadan değerlendiremeyiz. Ülkemizde artık açıkça söylenen Ilımlı İslam Modeli bir yönetim oturtulmaktadır. ‘Ergenekon, Balyoz, Andıç davaları, Şamgen Birliği yaparız’ derken, ‘sizi işgal ederiz’ söylemi, Suriye devletini yönetenlerin başka mezhepten, Nusayri olduklarının keşfi bu politikaların gereği.
Sözde Batı karşıtlığı, fiiliyatta ABD ve NATO politikalarına itirazsız uyum.
ABD’nin nihai amacı ülkemizi İran’la savaşa sokmak. Bunun için ülkemizdeki laik rejimin yıkılıp tıpkı geçmişte Sünni Osmanlı’nın Şii İran’la yüzyıllarca mezhep temelli süren ve iki imparatorluğu da bitiren savaş benzeri bir savaşa sürüklenmemiz isteniyor. Sırada Türkiye’deki laik rejimin resmen yıkılması var.
Tercih bizim, seçimimizi buna göre yapalım.