MAVİ…
Sözcüklere takığım ben. Bir de denize… Size bu satırları bir deniz kıyısından yazıyorum. Hayır; Annabel Lee değilim. Ama eylül, yazdan kalan günlerini ve toleransını bitirirken üşütüyor rüzgarı ile… Sahile gelenler önceki günlere göre çok azaldı. İnatla günlük ritüelimi sürdürüyor, yine de buluşuyorum maviyle.
Hüzünlüdür eylül. Tatil bitmiş, evli evine köylü köyüne gitmiştir. Şezlonglar yan yana gelip bu hüznü görmemek için birbirlerine kapanır. Çocuk gülüşleri gitmiştir. Kıyıda kova, kürek, kumdan kaleler gitmiştir. Havlular gitmiştir.
Eylül başlangıçtır ama bu yıl pandemi süreci bu başlangıçları da bilinmez kılıyor. Hepimizde bir endişe, bir korku. Konuyu hemen kapatıyorum. Zaten haberlerde bol bol izliyor, dinliyor ve okuyoruz. Biz maviyle buluşalım.
Aganta Burina Burinata… Sözcükler denizinin usta kaptanı Halikarnas Balıkçısı’nın bir kitabının adı idi.
İlk duyduğumda pek garipsemiştim doğal olarak.
“Al bu takatukaları takatukacıya takatukalatmadan getir…” gibi bir tekerleme.
Oysa Lâtince bir denizcilik terimi imiş.
Aganta: Hareket halindeki bir halatın tutulması, durdurulması için verilen komut.
Burina: Direklerin serenlerine yani gönderlerine yelken açmakta kullanılan halat.
Burinata da ‘babafingo’nun yaka ipi.
Babafingo mu ne? Yelken direklerinin üstündeki en yüksek kısım.
Yani Türkçesi: “Yelken halatlarını tut, bırakma!”
Gemicilerin yola çıkmadan önce söyledikleri bir söz: “Aganta burina burinata!” Gemicilik terimlerini hep ilginç bulmuşumdur. Birçok dilden etkilenmiş bir terminoloji ki; çözmeniz çok zor.
Önceleri Cenevizlilerin, yani Genovalıların, yani İtalyanların dilinden almışız biz bu sözcükleri. Neden? Çünkü Orta Asya’da deniz vardı da biz mi “aganta burina burinata” demedik? Anadolu’ya gelinceye kadar en fazla Maveraünnehir’de balık avlıyor olmalıydık. Ya da belki Aral ve Baykal göllerini görmüşlüğümüz ve Hazar’a girmişliğimiz vardı. Ama şöyle ağız tadıyla yelkenleri şişirip, demire vira deyip, ufuklara açılmışlığımız yoktu. Ne zamana kadar? Marmara’ya, Ege’ye, oradan da Akdeniz’e inene ve Osmanlı deniz kurtları Pîrî ve Barbaros Reisleri görene kadar. İşte onlar ki; Cenevizlilerden öğrenmiş gemiciliği ve bir o kadar da gemici sözcüğünü. Sonraları ise uluslararası arenada gemicilik terimleri, İngilizceye dönmüş.
***
Denizce Dergisi, denizcilik üzerine iskandillerin ölçtüğü en derinlikli dergi idi. Derginin ekibinden değerli yazar Haluk Işındağ’a sorduğum gemicilik dilinin etimolojisi üzerine verdiği yanıtlar da hayli ilgi çekici idi:
“Bizim teknenin “kıçı” dediğimiz deyim, genel geçerli olarak “pupa” diye anılır ve “pupa” sözcüğü de “popo”dan gelir.”
Ne ilginç değil mi? Nereden nereye…
O zaman “pupa yelken”: “Öyle bakma! Geminin arkasındaki yelkenleri aç!” mı demek oluyor? Aksine “Pruva yelken!” deyince de öndekiler açılıyor gibi geliyor; bileniniz var mı? Yani şöyle bir durum: Ön “pruva”, arka “pupa”; sağım “sancak”, solum “iskele…”
“Gemiciler kalkalım, şu yelkeni takalım
Şişirip de yelkeni, sırt üstüne yatalım…”
Bu bir Karadeniz türküsü. Denizi, gemiyi en çok Karadenizliler bilir. “Şu yelkeni takalım” değil; onun adı “hissa”dır. Yani “yelkeni yukarı gönder!” “Mayna!” deyince de aşağı indiriyorsunuz…
***
Denizce Dergisinden Haluk Işındağ’ın söylediğine göre:
“Çok az da olsa farklı dillerden gelen terimler var. Örneğin ‘çarmıh’ gibi… Çarmıh; direği tutan halatların tümüne verilen bir denizcilik terimi. Direkleri doğru gerginlik ve bükümde tutabilmek için ‘çarmıh’ların baskı uyguladığı kollara ‘gurcata’ denir. Böylece direk üstü “T” harfi, daha doğrusu “haç” gibi görünür.
‘Çarmıh’ın orijini Farsça… ‘Çar’, yani ‘cıhar’, Farsça ‘dört’ demek. ‘Mıh’ ise bildiğimiz ‘çivi’. Yani dört çivi. Yani İsa’nın dört yerinden çivilenmesine deniyor çarmıh.
Oysa daha yakın tarihlerdeki terimler İngilizce kökenli. Örneğin geri gitmenin adı “tornistan.” Aslı ise “buhar vanasını geriye çevir” yani “turn astern!”
Çok daha eski olanlar ise “Yunanca”dan geliyormuş. Haluk Işındağ sözlerine şöyle devam ediyor:
“Teknelerin birbirlerine veya karaya bağlandıklarında bırakılan paya “kaloma” denir. “Demir attıktan sonra bırakılan pay… Bu pay bırakılmazsa, ya halat kopar veya bağlandığı yer kırılır.”
Peki “burina, burinata” halat ise ve “burgata” halatın kalınlığını ölçme birimi ise; burgu ile bir ilgisi var mı acaba? Hani halatlar burularak elde ediliyor ya…
Cunda “uç” demek. Cunda Adası da “uç ada” anlamında mı?
Cunda’ya gelmişken Çanakkale’ye uğrayalım o halde.
“Bonet” ne sevimli bir sözcük değil mi? Bonibon gibi… Çanakkale’de askeri bir kampın adıydı. Sonra Barbaros’taki restore edilmiş Hamidiye Tabyası’nı gezerken bu ismi yeniden gördüm. Meğer “bonet”, “sığınak, cephanelik” demekmiş. Fransızca kökenli. Şapka, bere, kalpak anlamına geliyor. Bonetlerde cephane görülmesin diye dört taş duvarın üzeri toprakla kapatılıyor. Kamuflaj için. Bonet bir şeker değil, aksine hüzünlü ve trajik bir isim.
Güneş battıktan sonra tabyalara çöken hüzün gibi… Sessizce boğazı seyrediyor Hamidiye Tabyası. Belki de Queen Elisabeth’i, Agamemnon’u durdurdukları geceye gidiyor. Sonra Kilitbahir Namazgah Tabyası ile bakışıyor. Birbirine çok yakın ve birbirine kavuşamadan sessizce… Top sesleri duyuluyor uzaklarda. 80 topçu, 3 subayın vereceği emri bekliyor. Her gece yeniden geçilemiyor Çanakkale.
Haydi rastgele!
GÜLNAME …. ağız tadında harika bir yazın… her daim bekliyoruz. .. Kalemine sağlık Arkadaşım. ..
Çok teşekkür ederim Sevgili Tansel. Dostlukla, sevgiyle karşılıklı yeni yazılarda buluşmak dileği ile…
Gülname çok güzel,akıcı ve ilgi çekici bir yazı..Ellerine,kalemine sağlık..Hayırlı,uğurlu,okuru bol olsun yazılarının.Kutluyorum..💜🌷👏🏻👏🏻
Çok teşekkür ederim Müveddet Hanım.
Ne güzel sizi burada görmek. Gurur duydum.
Zevkle okudum.Kalemine sağlık.Bu konuda çok kitap okumuştum.Senin yazın da harika.Kutlarım arkadaşım.Mavi😘
Be zarifsiniz. Çok teşekkür ederim Neşe Hanım. Onur duydum.
Ne zarifsiniz. Çok teşekkür ederim Neşe Hanım. Onur duydum.
Harika bir yazı. Ellerini ze ve yüreğinize sağlık olsun. Çok teşekkür ediyorum size selamlar olsun dostlar
Çok teşekkürler Mülkü Engin Kayalar.
Ellerinize sağlık, çok güzel ifade etmişsiniz..
Teşekkür ederim Metin Bey; incelik gösterdiniz.
Yine şahane bilgilerle dolu, sıkmadan, keyifle okunan bir Gülname Gümüş yazısı. Takipçinim 😊
Çok teşekkür ederim Nilgün, birlikte çok eğleneceğiz bu platformda. Beni yalnız bırakma. Sevgiyle…
Ben teşekkür ederim. Onur verdiniz…
Tema,Metaforlar, üslûp, iceriğın öğretileri başlı başına harikulade 👏. Kutluyorum sevgili dost.Işığın bol olsun.
Kıymetli dost onur verdin.
Ne kadar özlemişim yazılarını. Hem yazı dilin, hem de bilgiler muhteşem. Okudukça arttığımı hissediyorum. Kaleminin avazı daim olsun canım arkadaşım. Sevgilerimle ❤️
Zarif dostum ben de ne çok özlemişim kıymetlilerimi. İyi ki geldin.
Ben bu enfes yazının benzerlerini senden çok okudum.Bu konuda çok şanslıyım.Derler ya kalemine yüreğine sağlık,iyiki varsın.
İyi ki sen de varsın Mehmet. Hoş geldin.
Çocukluğuma gittim birden Abim bazen motoru denize indirince ya da bir seferden dönünce atla motora seninle şöyle gezelim derdi ben dümende o makinede turlardık. Yoktu ki ben çocukken kara yolları, tüm gereksinmeler deniz yoluyla sağlanırdı ve biz çok mutluyduk. Ortaokul bitinceye dek küçük kasabamızdan hiç çıkmamıştım.
Ne kadar güzel bir çocukluk geçirmişsiniz. Bu duru görü, dingin kişilik o yıllarla ilintili olmalı Müyesser Hanım. Zarif yorumunuz için çok teşekkür ederim.
MAVİ deyince, mavi vatanla yatıyor kalkıyoruz ya şimdilerde, bende başka bir yazı bekledim aslında ama güzel ve eğlenceli bir yazı okudum. Selamlar
Bu çivit mavisiydi Mustafa Bey. :)))
Teşekkürler beğeni için. Hoş geldiniz.