Çıray: İYİ Parti’de ‘kara liste’ aracılığı ile alan temizliği yapıldı
İYİ Parti İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray, Sözcü gazetesinden Uğur Dündar’ın sorularını yanıtladı.
İYİ Parti’nin 2. Olağan Kurultayı’nda ortaya çıkan ve parti içinde krize neden olan ‘oy verilmeyecekler listesi’nde ismi geçen Aytun Çıray, “Bu operasyonları yapanların İyi Parti’nin güven kaybedeceğini bilmemeleri mümkün değil. O halde parti dışındaki güçlere kadar uzanan bir rahatsızlık vermiş olmalıyım, olmalıyız. Bu bir alan temizliğidir” ifadelerini kullandı.
Uğur Dündar’ın Sözcü’deki yazısı şöyle:
İYİ Parti’nin en etkili isimlerinden İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray, liste dışı kaldığı kurultaydan bu yana koruduğu sessizliğini ilk kez SÖZCÜ için bozdu ve tarihe geçecek açıklamalar yaptı…
Sevgili okurlarım;
Hem iç politikada, hem de dışarıda gerilim dolu günler yaşıyoruz. Örneğin uzun zamandır sürdürülen hukukun üstünlüğü ve Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarıyla ilgili tartışmalar, SÖZCÜ Gazetesi yazarlarıyla yöneticileri ve çalışanlarına verilen FETÖ cezalarının İstinaf Mahkemesi’nce onanması, buna karşılık CHP’li Enis Berberoğlu hakkında AYM’nin verdiği “hak ihlali” kararının yerel mahkemece reddedilmesi üzerine zirveye taşındı.
İYİ Parti’nin kuruluşundan bu yana çok önemli görevler üstlenen ve kritik zamanlarda devlet adamı ağırlığıyla yaptığı açıklamalarla kamuoyunun büyük takdirini kazanan İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray’la bugünkü söyleşimize, yaşadığımız gerilime nasıl baktığını sorarak başlıyorum.
AYTUN ÇIRAY (A.Ç.): Sayın Dündar, Prof. Dr. Kemal Özler gibi anayasa hukukunun en saygın isimlerinden biri; “Elveda Anayasa, Elveda Kuvvetler Ayrılığı” diye kitap yazdı. Son kitabında da artık anayasa hukuku öğretmenin bir anlamı kalmadığını ifade etmiş! Söyleşimizin yarınki bölümünde daha açık bir dille temel sorunu anlatmaya çalışacağım ama günceli de ortaya koymalıyız. Her zaman yaptığım gibi bir hekim alışkanlığı ile teşhisimi söylemeliyim.
UĞUR DÜNDAR (U.D.): Nedir?
BU YAŞADIĞIMIZ BİR DEVLET KRİZİDİR, HUKUKSUZLUKTUR
(A.Ç.): Biliyorsunuz tarihimizin en acılı yıllarından birini Osmanlı’da yaşadığımız “Fetret Dönemi” oluşturur. O dönemde Osmanlı Devleti, şehzadeler ve kurumlar arası kavgadan dolayı yıkılma aşamasına gelmişti. Şimdiki halimize bakar mısınız? Bir yerel mahkeme hakimi, en yüksek mahkeme olan Anayasa Mahkemesi’nin bağlayıcı olan kararını tanımayacağını söylüyor! TBMM Başkanı, Meclis’in ve milletvekilinin dokunulmazlığını koruyamıyor! Yüksek Mahkeme’nin kararlarıyla konuşması gereken bir hakimi de “Işıklar yanıyor” diye bir tweet atıyor! Bu trajikomik tweete de adeta tüm devlet erkanı en ağır tondan eleştiri getirip “darbe çağrıştırdığını” söyleyecek kadar ileri gidebiliyorlar! İşte bu kurumlar arası kavgadır. Bu zaten sağlanmış olan kuvvetler birliğinin Anayasa Mahkemesi’nin de yok edilmesiyle “Mutlak Kuvvetler Birliği”ne dönüştürülmesi girişimidir. Bu hukuksuzluktur, devlet krizidir.
(U.D.): Bu düşüncelerinizi, evham içindeki bir muhalifin sözleri olarak değerlendirenler olacaktır…
(A.Ç.): Ne demek istediğimi açıklamak için Anayasamızın ilk iki maddesini hatırlamamız dahi yeterli. Anayasamızın ilk maddesi ‘Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir’ der. İkinci maddesi ise, Cumhuriyetin temel niteliklerini belirtir. Buna göre Türkiye Cumhuriyeti ‘insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı (…) demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.’ Ancak Cumhuriyetin alamet-i farikası olan bu unsurlar, belli koşullar altında öyle görünmese de çok zayıflatılabilir, hatta neredeyse ortadan kaldırılabilir. Bu, Cumhuriyetin yozlaştırılmasıdır. Bu yozlaşmada AKP’nin ideolojilerinin payı büyüktür. Sayın Bahçeli’nin AYM hakkında söyledikleri tesadüfi değildir. Belli ki bu engel de ortadan kaldırılacaktır. Ve tam bu esnada birbirini tamamlayan olaylar veya operasyonlar zinciri başlatılmıştır.
OPERASYONLAR ZİNCİRİNİN HEDEFİ MİLLET İTTİFAKI’DIR
(U.D.): “Olaylar veya operasyonlar zinciri” derken neyi kast ediyorsunuz?
(A.Ç.): Geçen 2019 Ekim ayında, hem yetkili organlarımızda dile getirdim, hem de TBMM’de konuşarak, Cumhur İttifakı’nın bir kurgusunu ve amacını anlattım. Neydi o? Daha düne kadar içli dışlı oldukları HDP’yi şeytanlaştırarak, onun üzerinden “Millet İttifakı”nı bir daha kurdurmamak veya iki partiyle sınırlamak. Bunun için CHP yalnızlaştırılıyor. Bizim içimiz de bu nedenle karıştırıldı.
(U.D.): Olaylı bir kurultay geçirdiniz. Anayasa ve hukuk tartışmalarına tekrar dönmek üzere bu noktayı şu ana kadar kamuoyunun bilmediği yönleriyle açmanızı rica edeceğim…
(A.Ç.): 20 Eylül kurultayı, aşağı yukarı hiç sorunu olmayan ve yükselme trendine giren İYİ Parti’ye makas değiştirtmek amacını taşımaktadır. Siz İYİ Parti’nin ve Millet İttifakı’nın kuruluş süreçlerini yakından takip etmiş bir gazetecisiniz… Ayrıca çok deneyimlisiniz. Halk nezdinde siyasi itibarının zirvesinde olan birinin, bir önceki kurultayda 3. sıradan seçilip sonrakinde ilk ellide bile olamamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu çok iyi bilirsiniz. Kurultayda, “Kara liste” aracılığı ile bir alan temizliği yapılmıştır. Bu operasyonları yapanların İYİ Parti’nin güven kaybedeceğini bilmemeleri mümkün değil. O halde parti dışındaki güçlere kadar uzanan bir rahatsızlık vermiş olmalıyım, olmalıyız. Bu bir alan temizliğidir.
MERAL AKŞENER: “PARTİ TUTARSA GELİRSİN”
(U.D.): Bu nedenle mi sosyal medya hesabınızdan tweet atarak, “İYİ Parti operasyonu ve kimlik sorunu. Altı yıl bekletilen HDP operasyonun yapılması ve anket operasyonu”ndan söz ettiniz. Bunlar arasında bir sebep sonuç ilişkisi mi gördünüz?
(A.Ç.): Sadece ben değil, Sayın Soner Yalçın ve Sayın Orhan Bursalı da aynı ilişkiyi kurdu. Ama önce hatırlayalım: 7 Haziran- 1 Kasım seçimleri arasında yaşananları gözden geçirelim lütfen. 2015’te AKP seçimi kaybetti. Ama Sayın Bahçeli hemen o gece erken seçim talep etti. AKP-CHP istikşafi görüşmeleri sonuç vermedi. Sayın Davutoğlu’nun hükümet kurmasının önü saray tarafından kesildi. İlginç bir şekilde terör tekrar patladı. CHP kuşatılıyor, yalnızlaştırılıyordu. Muhafazakâr merkez seçmen AKP’yi terk etmiyordu. Bunun için o oylara talip olacak merkezde bir siyasi partiye ihtiyaç vardı. O nedenle Sayın Akşener’le 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra, talebim üzerine, Ankara’daki Polis Evi’nde buluştuk. Kendisine, bir parti kurması gerektiğini ifade ettim. “Yeni parti kurma imkânı görünmüyor” dedi. 1 Kasım seçimlerinden sonra ise Sayın Bahçeli’ye karşı “parti içi demokrasiyi sağlamak” adına bir muhalif hareket başlattılar. Yola çıktığı arkadaşları ile MHP’de olamaz denileni başardılar; imzaları aldılar ancak hukuk yolunu aşamadılar.
(U.D.): Bu aşamadan sonra mı İYİ Parti çalışmalarına katıldınız?
(A.Ç.): Evet. Ama ilginç bir şekilde bir gün bana, “Sen kurucu olma. Başın belâya girebilir. Parti tutmazsa da siyasi hayatın biter. Tutarsa 4 ay sonraki kurultayda katılırsın” dedi. Şaşırmıştım. Bazı istişarelerde bulundum ve iki gün sonra kendisini arayarak, “Kurucu olmazsam, sonradan gelirsem çirkin bir transfer algısı olur. Bu hem bana, hem size, hem Sayın Kılıçdaroğlu’na zarar verir” dedim.
“KORAY AYDIN VE SİNAN OĞAN’I PARTİYE DAVET ETMEYECEĞİM”
(U.D.): Peki Sayın Akşener’in, Sayın Bahçeli dışındaki rakipleri Sayın Ümit Özdağ ve Sayın Koray Aydın’ın kuruluştaki rolü neydi?
(A.Ç.): Sayın Özdağ en baştan kuruluşun tam içindeydi. Ama Sayın Aydın başlangıçta yoktu. Bunu Sayın Akşener’le görüşmelerimizden biliyorum. Bir gün kendiliğinden bana, “Koray Aydın’ı ve Sinan Oğan’ı partiye davet etmeyeceğim” dedi. Sonradan öğrendim ki, bunu başkalarına da söylemiş. Ben bunu Koray Bey’in geçmişte ona “FETÖ’cüler Meral Akşener’i destekliyor” demesine bağladım. Ama bir sabah Sayın Aydın TV’ye çıktı “Bahçeli tarzı” sürprizle, “Teşkilât başkanı oldum ve Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Akşener” dedi. Bu benim için tam bir şoktu. Ama görmezden geldim. Çünkü daha parti kurulmadan “post kavgası yapılıyor” görüntüsü ile ölü doğuma neden olabilirdik.
KILIÇDAROĞLU VE CHP BENİ BAĞRINA BASTI
(U.D.): Süreçlerin bir de CHP tarafı var. Üç dönem milletvekilliğini yaptığınız CHP’den ayrılmanızın etik açıdan size bir sorun yaratacağını düşündünüz mü?
(A.Ç.): Tabii ki… Hatırlayalım; siyaseti bırakmış, Sözcü’de köşe yazıyordum. O sırada CHP Genel Başkanı olan Sayın Kılıçdaroğlu CHP’yi merkez seçmene de açmak istedi ve birlikte siyaset yapma imkânı doğdu. İşte o şartlarda CHP beni bağrına bastı. Kemal Bey, tarihi iki gensoruda, tezkerelerde beni konuşturdu, FETÖ Araştırma Komisyonu üyeliğine ve hatta CHP Genel Başkan Yardımcılığı’na getirdi. O nedenle Sayın Kılıçdaroğlu’nun onayı olmadan bir şey yapmayacağımı hemen kavradılar. Zaten “Adalet Yürüyüşü” ile tarihte yerini alan Sayın Kılıçdaroğlu, bana ve 15 milletvekiline izin vererek zirveye çıktı. Mahalli seçimler bizi onayladı. Sayın İmamoğlu’nun aday gösterilmesi sadece CHP’nin inhisarındaydı, ancak Sayın Yavaş’ın seçilmesi dışta olduğu gibi içte de çok zorlu süreçlerden geçti. Ama aştık.
(U.D.): Dıştan gelen zorlukları biliyoruz, içten gelen zorluklar derken neyi kastediyorsunuz?
MANSUR YAVAŞ’IN ADAY GÖSTERİLMESİNE KARŞIYDI
(A.Ç.): Sayın Akşener bir nedenle Sayın Yavaş’ın adaylığına muhalifti. CHP Parti Meclisi üyeleri de geçmişteki sözleri yüzünden onun aday gösterilmesine karşıydılar. Gerekçeleri haklı da olabilirdi. Ancak Ankara’nın alınması, demokrasiye giden yolun açılması için şarttı. Çünkü o sırada Sayın İmamoğlu’nun kazanacağı hayal bile edilmiyordu. Bu nedenle CHP’den ayrılırken açıkladığım istifa mektubumdaki ilkelere sadık kaldım. Devlet insanı gibi davranarak Yavaş’ın, yani Türkiye’nin önünü açanlardan oldum. ATO’nun büyük salonunda yapılacak olan tanıtım toplantısına Sayın Yavaş benim katılmamda ısrarcıydı. Çünkü İYİ Parti’nin desteğini aldığını göstermek için birlikte fotoğraf vermemi çok arzuluyordu. Gittim ve verdim. İşte o salonda adım okunduğunda ve 5 bin CHP’li beni alkışladığında onaylandığımı somut olarak gördüm.
(U.D.): Yani Sayın Akşener’le görüş ayrılığınızın başlangıcı Sayın Yavaş yüzünden mi?
(A.Ç.): Hayır. İdris Naim Şahin Ordu’dan İYİ Parti belediye başkanı adayı olarak gösterilmek istendi. Sayın Akşener de olumlu bulmuş. Bunun üzerine başta Sayın Özdağ, bunun doğru olmayacağını tavizsiz savunduk. İçişleri Bakanlığı sırasında atadıklarının çoğu FETÖ’cü çıkmıştı. Sayın Soylu onları görevlerinden aldı. Fikri açıdan bakıldığında olağanüstü kongrelerden birinde Sayın Genel Başkan’ın yaptığı konuşmaydı. Soğuk savaş dönemlerini destekleyen bir konuşmaydı. Bu konudaki görüşlerimi de kendisine kısa bir mektupla belirttim. Ama büyük kriz; Sayın Akşener’in Afyon’da istifa kararı alarak evine dönmesi, hem İYİ Parti’de, hem de seçmen nezdinde büyük bir travmaydı. Bize destek verenlerin birçoğu, “Biz Sayın Akşener’e devleti teslim etmeyi düşünüyoruz. Ya devleti yönetirken baskı altında kalıp istifa kararı alırsa ne yaparız” sorusunu soruyordu. Sürecin bir aşamasında Sayın Genel Başkan’ın partinin başına dönmesi hakkındaki birlik ve beraberlik bildirisini onun vekili olarak okumaya gittiğimde, tüzükteki vekâlet yetkimin gizlice kaldırılmış olduğunu öğrendim. Parti içi demokrasiye salam politikası uygulanıyordu. Sonunda “Bunları seçmeyeceksiniz” denilen “Kara Liste”ye geldik.
KURUCU İSİMLERİNE VEFASI OLMAYAN PARTİYE KİM İNANIR!
(U.D.): “Merkez Siyasilerin” tasfiyesinden söz ettiniz? Doğru mu?
(A.Ç.): Düzeltiyorum: Ülkücüsüyle, merkez siyasetçisi ile bizi, milli demokrat kimliğimiz bir araya getirdi.
(U.D.): Herkese bir sorumluluk yüklediniz, ama sizin hiç mi hatanız olmadı?
(A.Ç.): Tabii ki vardır. İnsanız. Ama sevap-günah terazimde hangi kefe ağır basıyor? Sayın Akşener bir Demokrasi Arenası programında, “Aytun Bey’in konuşmaları partiyi temsil ediyor ve arkasındayız” demişti. İYİ Parti, kadrolarını takviye edeceğine biçti. Diğer yandan Durmuş Yılmaz uzaklaşmış. Feridun Bahşi, Meclis’te sabahlayan Ayhan Erel ne yaptı? İsmail Koncuk gibi cesur kaç sendikacı var? Yavuz Temizer? Bu kişisel bir olay değil. Çünkü Sayın Genel Başkan’a “Neden beni tasfiye etmek istediniz?” diye sorduğumda tatmin edici bir cevap alamadım. Ama ben nedenini biliyorum.