Prusa’da deprem…

31.10.2020
A+
A-

*Bu yazı on yıl önce kaleme alınmıştır.

AA ve AP ajansları Patagonya’nın Prusa kentinde 6 şiddetinde bir deprem olduğunu bildirmişler; diğer ajanslar da bu haberi doğrulamıştır. Patagonya medyasında yer alan haberlere göre çok şiddetli sayılmayacak bu deprem, şehrin hem seçkin semtlerinde, hem de varoşlarında çok sayıda evin yıkılmasına sebep olmuştur.

Daha önce verilen imar izinleriyle dere kenarlarına, zeminin dolma toprak ve balçık olduğu bilindiği halde belediye meclis üyelerinin oylarıyla binaların yapılmasına izin verilmiştir.

Aynı şekilde üstü örtülüp yol yapılan dere yatakları kenarlarında mevcut yapılara ek katlar çıkma müsaadesi verilmiştir. Bu imar serbestliğinden yararlanan bir kısım yapı sahibi de ‘mevcut temel bu yükü kaldırır mı’ diye düşünmeden kaçak katları yükseltmiştir. Yasal olarak 5-6 kat yapılan birçok binanın üstünde yarım katlar çıkılmıştır.

Sayısız apartmanın giriş katlarındaki dükkanların genişlemesi, güzel gözükmesi için kolonları kesilmiş, birleştirilen dükkân ve dairelerin duvarları yani deprem perdeleri yıkılmıştır.

Şiddetli sayılmayacak bu depremde Patagonya’nın Prusa şehrinde dağdan ovaya akan Nilüfer, Cilimboz, Gökdere, Namazgah, Karamazak derelerinin etrafındaki çok katlı binaların yanı sıra, 1999 depreminden zarar gören; tehlikeli bulunan, ‘yıkılmalı’ diye rapor tutulan binalar, Alemdar ve Sırameşeler’deki bozuk zemine yapılan yapılar da çökmüştür. Şehrin sağlam zeminli bölgesi sayılan Çekirge yamaçlarındaki binalar birbiri üzerine yıkıldığı için Çelik Palas Oteli’nden sonraki yerleşim birimlerine ulaşılamamıştır. Devrilen binalar tüm yolları kapatmıştır.

Bir kaç yıl önce müzmin muhalif bazı STK  temsilcilerinin “yamaçlar çok katlı ve sık yapılaşmaya açılmasın, yol genişletme çalışmaları yapılmasın, yamaçların dengesi bozuldu, çevre yolunun etrafında hiç bir hesap kitaba dayanmayan, izinsiz çok katlı yapılar yükseliyor” biçiminde uyarılar yapmasına karşın yerel yönetimler bildiklerini okumaya devam etmişlerdir. Bunlar arasında ölçüsüz paraların harcandığı Nilüfer Vadisi, Merinos projeleri, trafik sorununa temel çözüm getirmeyen ‘bat-çık’lar sayılabilir.

Övünülen Kent Meydanı projesi ise tam bir fiyaskoydu. Ortada yapı var, meydan yok. Üstelik bu yapı metronun otogara ulaşmasını da engelledi.

Bulduğunuz her boş alana AVM yapmayın diyen bu muhalif kesimlere kulak asmadan yerel yönetimler kente eserler (!) kazandırmaya devam etmekteydiler. Şehir merkezindeki her boş alanı, yeşil alanı imara açılmaktaydı.

Mevcut yerel medya; ya hükümet, pardon TMSF kontrolünde ya da gazete sahipleri yerel yönetimlerle çok uyumlu (!) çalıştığı için bu bozguncu seslerini mümkün olduğunca halka duyurmadı. Bu şekilde onları da bozguncu fikirlerden korudular. Böylece vatandaşların tepkisini önlediler. Yoksa vatandaş bu müzmin muhaliflerin karşısına geçip “Sana ne be kardeşim, ben yıkılacak eve, en pahalı ulaşıma, suya razıyım, bırak adamları çalışsınlar, yoksa kimse cipe binemez” diyebilirdi.

Kentin tarih araştırmacıları, entellektüelleri, aydınları, TMMOB temsilcileri düzenledikleri sempozyumlarda, panellerde, yazdıkları makalelerde ve basına verdikleri demeçlerde; “İlk ve Orta çağlarda bölgede metropol sayılabilecek İzmit, İznik ve Kyzikos gibi kentlerin depremlerde yerle bir olduklarını, Bursa’da 1855 yılında yaşanan ve “Küçük kıyamet” diye adlandırılan depremi defalarca dile getirmişler de kendilerine kulak asılmamıştır.

Deprem sadece il merkezinde değil, Prusa’nın deniz kenarındaki ilçelerinde de büyük yıkıma ve can kaybına neden olmuştur. Prusa ilinin Gemilik ve Tüdanya ilçelerinde ve bu ilçelere bağlı tatil yörelerindeki yazlık evlerde büyük hasar olduğu bildirilmiştir.

Aluvyon ve kum zemine yapılan yapılar da aynı akıbete uğramıştır. Resmi kurtarma ekipleri, Akut felaket karşısında yetersiz kalmış, deprem birlikleri oluşturan Türk Ordusu felaketzedelerin imdadına koşmuştur. Kentin belediye başkanı bu büyük felaket için geçmişte görev yapan başkanları yanlış imar kararları almakla ve yapıları kontrol etmemekle suçlamıştır.

Bursa’nın Yalova, İzmir ve Ankara bağlantıları bu arterlere yıkılan gökdelenler ve çok katlı binalar yüzünden kesilmiştir. Yardım ekipleri havadan ve tali yollardan kente yardım etmeye ulaştırmaya çalışmaktadırlar. Kent içindeki ama caddeler çöken çok katlı binalardan dolayı ulaşıma kapalıdır.

Şehir içinde yer yer yangınlar sürmektedir. Sanayi bölgelerinde çıkan yangınlara karşı itfaiye teşkilatı yetersiz kaldığı için havadan yangın söndürme uçaklarıyla müdahale edilmektedir. Çok sayıda fabrikada çökme meydana geldiği haberi alınmıştır.

Hastane ve eczanelere ulaşamayan çok sayıda kalp, diyaliz, şeker ve benzer kronik rahatsızlığı olanların depremden kurtulsalar bile bu sebeplerden hayatlarını kaybettikleri sanılıyor.

Belediye başkanı yeni yapılan ve depremde bir bölümü çöken stadyuma seyyar hastane kurulacağını, Kızılay’ın aşevi açacağını, tribünlerin ve stat çevresinde kurulan çadırların evsiz vatandaşlara hizmet vereceğini söylemiştir.

Devlet yöneticileri her felakette söylediklerini tekrarlamışlar; “Felakete uğramış vatandaşlara her türlü yardımın yapılacağını, felaketzedelerin yaralarının sarılacağını ve yıkılan yapılarla ilgili sorumluların cezalandırılacağını belirtmişlerdir.”

Bu büyük felaket dünya basınında geniş yer almıştır. Çeşitli yorumcular Türkiye’nin deprem kuşakları üzerinde yer alan bir ülke olmasına ve geçmişte büyük felaketler yaşamasına rağmen ders almamasına şaşırdıklarını belirtmişlerdir. Ünlü fizikçi S. Hawking, bunca felaketlere rağmen ders alınmamasını açıklamaya bilgisinin yetmediğini söyleyerek dünyanın önde gelen sosyolog ve psikologlarını bu konuda araştırma yapmaya çağırmıştır.

***

On yıl içinde ne değişti derseniz; okulların, üniversitelerin kalitesi düştü. Devlet yönetiminde liyakat ve vatanın menfaati önde gelir kavramları yok oldu. Toplumun da kalitesi düştü. “Para kazanma için her şey mübahtır” anlayışı toplumu sardı. Doğal olarak ilim de toplumu yönlendiren bir unsur olmaktan çıktı.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

  1. Tansel Saylı dedi ki:

    “Para kazanma için her şey mübahtır” düşüncesi, toplumları küreselleşen bir yaşama sürükledi… emeksiz toplumlar yıkılmaya mahkumdur… Üretmek ve de paylaşmak… amaç ve sonuç bu olmalı…