Stratejik hammaddeler ve pamuk
Yeraltı zenginlikleri deyince aklımıza ilk gelenler petrol, doğal gaz gibi enerji kaynakları; demir, altın, gümüş, nikel, bakır, alüminyum gibi değerli metaller ya da elmas gibi kıymetli taşlar olur. Eskilerde bu listeye kömür de girerdi. Ülkelerin gelişmişlik seviyesi tükettiği elektriğe, suya, ürettiği çeliğe göre ölçülürdü.
Petrol ve seksenli yıllarda tüketimi öne çıkan doğal gaz günümüzde önemini daha da artırdı. Şimdilerde petrol-doğal gaz savaşları yapılıyor. Amerika-İngiliz ittifakına karşısında şimdilik Rus, Çin ve Hindistan üçlüsü var.
İkinci Dünya Savaşında Japonya’nın ABD’ye saldırmasının ana sebebi ABD’nin Çin’e saldırısı nedeniyle Japonya’ya uyguladığı-petrol ambargosuydu.
Irak-İran Savaşı sonrası önce Kuveyt işgaline göz yumuldu, sonra bu bahane edilerek Irak yok edildi. Körfez emirlikleri İran tehdidine karşı (!) ABD tarafından korumaya alındı. Temennim dünyanın tüm tüketim ihtiyacını karşılamaya soyunan Çin ihtiyacı olan petrol ve doğal gazını bulur ve “Doğalgazın patronu benim” diyen Rusya ile Çin ittifakı petrol yüzünden ABD ve İngiliz ittifakı ile çatışıp yeni bir Dünya savaşına sebep olmazlar. Yoksa global ısınmaya yüz yüze olan Dünyamızda yaşayan canlı türlerinin arasında insanoğlu dahil–yok oluş süreci hızlanır. Sanılanın aksine Dünya yok olmayacak. Dünya; üzerinde atmosfer olmayan, üzerinde yaşam kalmamış milyonlarca yıldızdan biri olup gidecek. Yok olacak başta insan oğlu olmak üzeri tüm canlılar, yani bizler.
Felaket tellallığını bir yana bırakıp konumuza dönelim: Sanayileşmiş ülkeleri sayın deseler; ABD, Çin, Japonya, Kanada, Almanya, Fransa, Hollanda, İngiltere ve İtalya’yı öncelikle sayarız. Sondan başa gidelim isterseniz. AB’nin merkezini oluşturan 12 ülke Dünyanın önde gelen tarım ülkeleridir. En büyük et, peynir, süt ürünler, şarap bira ve şekerleme (sakız-çikolata dahil) ihracatçısıdırlar. Sadece Japonya, tarım ürünleri açısından yeterli üretime sahip değildir.
Kanada ve ABD, Dünya’nın en büyük buğday ihracatçısıdır. Yine ABD, Dünyanın en büyük pirinç pamuk, mısır, tütün, et, şarap, süttozu ihracatçısıdır.
Onlar, tarımı ihmal etmezken; bizim gibi dostlarına (!) rica ederler, hemen kanunlar değişir, bu saydığımız ürünlerin ithaline konan ek vergiler, tüm koruma tedbirleri kalkar, genleriyle oynanmış besinler rahatça ülkenize girer. Tüm yasalar-tüzükler genelgeler değişir, yeter mi? Yetmez tabi ki bir de pazarı sağlamlaştırmak gerekir. Ülkenin zirai kurumları satılır, kapatılır. (Et-Balık Kurumu, Yem Sanayi, Süt Endüstrisi Kurumu, Tohumculuk Enstitüleri Türkiye Zirai Donatım kurumu T. Gübre Sanayi gibi kurumlar.)
Yeter mi? Yetmez.
Ayrıca çiftçilerinize uyguladığınız indirimli zirai kredilerin faizi yükseltilir; mazot, Dünya’nın en pahalı mazotu olur. Kendileri çiftçilerine domuz yemi parası diye fazla ürün ekmeme parası verirler, ürünlere destek verirler. Sende de göstermelik birkaç ürüne para verdirirler. Tütün ihracatçılığından tütün ithalatçılığına terfi edersin(!) Japonya kendi pirinç ihtiyacını karşılayamazken, pirinç üreticilerini korumak için pirinç ithalatına yüksek vergiler koyar. Anlaşılan Japon yöneticilerin bizim yöneticilerden öğreneceği çok şey var. Amacım Dünyanın en gelişmiş sanayi ülkelerinin tarım ve hayvancılık sektörlerini ihmal etmediklerini; aksine koruyup geliştirdikleri göstermek.
Maalesef ülkemizin aydınlarının büyük bir kısmı ruhen batıya teslim olduğu ve aşırı batı hayranı olduğu için hiçbir şeyi görmez ve sorgulamazlar.
Ülkemiz geçmişte Dünya’da kendini doyuran yedi ülkeden biriydi; bir zamanlar. Stratejik maddelere şimdi yenileri eklendi; yiyecek ve su. Ülkemiz bu açıdan çok şanslı ama bunu görmek ve değerlendirmek gerekir. Sanayi, sanayi laflarıyla bize unutturulan tarımın ve hayvancılığın gelişmiş ülkeler için ne kadar nemli olduğunu anlamamız gerekir.
Oysa tekstil, tarım ve hayvancılıktan elde edilen net gelir. Otomotiv ve elektronikten elde edilen net gelirden katbekat fazladır.
Ülkemiz Dünya fındık üretiminin yüzde yetmişini sağlarken fiyat konusunda söz sahibi değildir. Ülkemizin fındıktan başka Dünya üzerinde söz sahibi olduğu pek çok ürün vardır.
İncir, kayısı, kiraz, ayva ve nar üretiminde dünya birincisiyiz. Nohut, salatalık, karpuz üretiminde ikinci; patlıcan, yeşil biber, mercimek üretiminde üçüncü; domates, zeytin yağı , soğan üretiminde dördüncü; şeker pancarında beşinci; tütün, çay, elma üretiminde altıncı, pamuk ve arpada yedinci, bademde sekizinci; buğday, çavdar ve greyfurtta dokuzuncu ve limon üretiminde onuncuyuz.
Pamuğa dönersek, yetiştirdiği pamuk kendine yetmeyen Hindistan sanayicilerini teşvik ediyor. Değerinden fazla para ödeyerek Özbekistan’da özelleştirilen iplik fabrikalarını satın alıyorlar. Amaç ülkelerinin tekstil sektörünün ihtiyaç duyduğu ipliği garanti altına almak. Koreli otomobil ve beyaz eşya üreticileri iplik fabrikası kuruyor.
Ülkemiz pamuk ipliği üretiminde söz sahibi. Ring iplik üretiminde dünyada 5., Open-end iplik üretiminde dünyada 4.’dür. Türkiye pamuk üretiminde uzmanlaşmıştır. Verimde 80 üretici ülke arasında 3. sıradadır. Dünya ortalaması 192 kg iken, Türkiye’de 354 kg’dır. (Çin’de 315, ABD’de 231 kg) (İGEME raporu)
Ülkemizin iplik fabrikalarının pamuk işleme kapasitesi yaklaşık iki milyon tondur. Ülkemiz kaç yıl öncesine kadar Dünyanın en büyük pamuk ithalatçısıydık. Bu konuda birinciliği Çin’e kaptırdık.
Ülkemiz her yıl altı yüz-yedi yüz bin ton pamuk ithal ediyor. Şu anda tekstilde Dünya pazarında söz sahibi olan Çin ve Hindistan, Dünyanın daha uzun yıllar net pamuk ithalatçısı olacak. Hindistan ve Çin ihtiyacını uzun yıllar ithalatla karşılayacak. Pamuk fiyatlarındaki artış ülkemizin tekstil sanayini olumsuz etkileyecektir.
Kendi ülkemizde pamuk üretimini teşvik edelim. İplik fabrikalarımızı ipliksiz bırakmayalım, kendi ayağımıza deyim yerindeyse kurşun sıkmayalım.
Bir zamanlar ülkemiz şu anda stratejik bir ürün olan pamuk üretiminde Dünya’da beşinciydi. Ama son yirmi yıldır üreticilere verilen desteği kesin diyen dış reçetelerde üretim gerilerken, AB destekli fonlarla pamuk tarımı yapılmayan Yunanistan Dünya’nın pamuk üreticileri arasına girdi ve bize pamuk satıyor.
Ülkemizin gelişmiş bir tekstil sanayi var. Bu sektörün ülkemize ekonomik katkısı sanılandan çok fazla. Emek yoğun bu sektör. Çin’e rağmen gelişmesini sürdürüyor. Tekstil öldü diye yaygara yapanlara şunu hatırlatmak isterim; Biz 2 milyon işçiyle 25-30 milyar dolarlık üretim yaparken, AB’nin 12 üyesi aynı işçiyle sayıda 200 milyar dolarlık üretim yapıyor.
Tekstilimizde en büyük handikap katma değeri yüksek ürünlere geçememesi ve ham maddede dışa bağımlılığıdır.
Pamuk ihtiyacımızı kendimiz karşılamalıyız, bunun için pamuk üretimini teşvik etmeliyiz. İplik fabrikalarını pamuksuz bırakmayalım.
”Tekstilimizde en büyük handikap katma değeri yüksek ürünlere geçememesi ve ham maddede dışa bağımlılığıdır.” Başka söze gerek yok ki… Tarımımız hiç bir dönemde bu kadar dışa bağımlı hale gelmemişti… Çok çok üzgünüm…