MİLLİ SEVDA – Milli ekonomiyi tekrar kurmak…
Kent içi ulaşımlarda raylı sistemler yaygınlaşıyor. Büyükşehirlerde hızla metro ve hafif raylı sistem denilen yer üstü ulaşım hatları kuruluyor. Bunun dışında yurt içi tren hatları yenileniyor. Hızlı trenler şehirleri birbirine daha da yakınlaştırıyor. Umarım demiryolu hatlarımız daha da büyür; limanlara, hava alanlarına ve sanayi bölgelerine demir yolları ulaşır.
Türkiye’nin üçüncü büyük sanayi ve ihracat kenti Bursa’nın hiçbir bölgeyle demiryolu bağlantısı yok. Bursa’nın ve İnegöl’ün limanlara; Mudanya, Gemlik ve Yalova’ya demiryolu bağlantısı yok. Kargo taşımacılık merkezi olması düşünülen Yenişehir havaalanı demiryolu bağlantısı olmadığı için istenilen kullanım düzeyine gelememiştir.
Raylı sistemlere yapılan yatırımların sürmesi, bu pazarın hızla büyümesi yerli sanayicilerimize cesaret verdi. Ortak vagon imalatından sonra yerli vagon yapımı başladı. Bursa’da yıllardır makine üretimi yapan Durmazlar firması, hafif raylı sistem için bir model geliştirdi.
Ankara Büyükşehir Belediyesi birkaç yıl önce alacağı 324 adet vagon için, yerli katkı şartı getirmesi kutlanacak bir olaydır. Aynı belediye daha önce de doğalgazla çalışan belediye otobüsleri için böyle bir şart getirmişti. Önümüzdeki on beş yıl içinde sadece İstanbul’da beş bin metro vagonuna ihtiyaç duyulacaktır. Bu sayı pazarın büyüklüğünü göstermektedir.
RAYDER Başkanı Sayın Ahmet Gök, “Bu konu bizim milli sevdamız olmalıdır” diye basına demeç vermiş. Evet; bu konu milli sevdamız olmalı. Sadece bu konu mu? Hayır, sanayi ülkesi olmak milli sevdamız olmalı. Plastik sektöründe dünyanın önde gelen ülkesiyiz. Ama dışa bağımlıyız. İki yıl önce İTO’nun dergisinde plastik komitesi ‘sekiz PETKİM daha lazım’ diyordu. Eski Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan görevdeyken, “Yaptığımız arabaların kaporta çeliği ülke dışından geliyor” açıklamasını okuyunca şaşırmıştım, hayal kırıklığına uğradım. Anlı şanlı otomotiv sektörümüz var, bırakın otomobilin motorunu yapmayı, kaportasınının çeliğini bile yapamıyor. Her yıl 70 milyar dolar dış ticaret açığı veriyoruz. Her yıl bu kadar borçlanıyoruz. Dış borcumuz faiziyle beraber ha bire artıyor. Bu konularda da “Milli Sevda” geliştirmeliyiz.
Cep telefonu için yılda 2 milyar dolar harcıyoruz. Sanayi Bakanımız, “on bir ayda telefon değiştirecek kadar zengin bir ülke miyiz?” diyor.
Zengin miyiz?
Bilmiyorum, ama lüks özentisi içinde bir toplum olduk. Üretmeyi bilmeyen ama tüketen bir toplum olduk. Son on yılda cep telefonlarına 25-30 milyar dolar ödedik.
Kendi öz kaynaklarımızı kullanmak yerine “hazır alalım” anlayışı, kolaylığı kötü bir alışkanlık oldu. Dört-beş yıl İsrail’den İHA (insansız hava aracı) almak için vakit kaybettik, şimdi kendimiz yapabiliyoruz. İTÜ, ASELSAN gibi kuruluşlarımız helikopterden gemiye kadar birçok proje geliştiriyorlar.
İhtiyacımız olan tek şey sanayileşmeyi MİLLİ SEVDA haline getirebilmemizdedir. Gerisi boş laftır. Üreten ülke olmak için çaba göstermeliyiz. Domatesi kurutarak, dünyanın en güzel mermerlerini keserek satmalıyız. Kısacası sattığımız ürünleri, iki katına nasıl satarız diye düşünmeliyiz. Bunun için ulusal bir plan yapmalıyız.
Vatandaşın bu plana inanması için de devlet yöneticileri öncelikle makam arabası olarak Mercedes, Audi, BMW gibi lüks arabaları kullanmaktan vazgeçip, ülkemizde üretilen araçları makam arabası olarak kullanmalıdır.