Sürgün Bir Yürek… CEMAL SÜREYA…
Selam tüm okuyuculara, yüreği şiir tadında atan tüm duygu yüklü yüreklere…
“Bir yük vagonunda açtım gözlerimi;
Bizi kamyona doldurdular,
Tüfekli iki erin nezaretinde.
Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular,
Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar;
Tarih öncesi köpekler havlıyordu.
Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler…
Duyarlılığım biraz da o çocuk izlenimleriyle besleniyor belki.
Annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü…”
(Cemal Süreya)
Biyografisini araştırma ve kaleme alma onurunu yaşadığım Cemal Süreya’nın ölüm yıldönümü bugün… Hani hala aşkımızı ilan ettiğimizde, aşk acısı çektiğimizde hatta evlilik tekliflerimizde onun sözlerinden şiirlerinden yardım istediğimiz büyük usta…
Araştırmalara başladığımda aşkın şairini yazacağımı sanarken karşımda koskoca bir okyanus bulmuştum… Nereden başlayacağımı nereye doğru yüzeceğimi bilemiyordum, öylesine büyük bir okyanustu ki…
1931 yılında Erzincan’da varlıklı bir ailenin ilk erkek torunu olarak doğar. Kendi anlatımıyla “prens gibiydim” der. Fakat altı yaşındayken bölgede çıkan ve gitgide yayılan Dersim olayları sebebiyle etnik kökenlerinden ötürü yüzlerce aileyle beraber apar topar yirmi yıl sürecek bir sürgüne tabi olurlar.
***
“Büyük bir ihtimalle ölmüştük
Şehir kan kıyametti ayaklarımızda
Gökyüzünü katlayıp bir köşeye koymuştuk
Yıldızlar kaldırımlara dökülmüştü bütün
Hamza bütün parmaklarını ortaya dökmüştü
Yirmi yıldır cebinde biriktirdiği parmaklarını
Hamza son şarkıyı kırka bölmüştü
Doğrusu iyi idare etmiştik
Doğrusu iyi haltetmiştik
Yaşayanlar unutmuştu bizi
Biz öldüğümüzle kalmıştık.”
Yeni bir yer, uzak topraklar ve yeni hayatlarına alışmaya çalışırken sürgünün altıncı ayında hamile olan annesinin ölümü “kalbimin kuşuydu o” diyen şairin tüm hayatını etkiler…
Annesinin yerine gelen üvey annenin zalimliği Cemal Süreya’yı öldürme girişimlerine kadar giderken iki kız kardeşine yapılan zulümlerine karşı çaresizliği en çok da babasının kayıtsızlığı şairi dayanamaz hale getirir. Bu yüzden yatılı okula gitmek, aslında kaçmak ister… Çünkü annesinden sonra babasını da kaybettiğini anlar…
“Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Şöylelemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?”
Okul hayatında hep başarılıdır. Ankara Siyasal Bilgiler fakültesini kazanır. Şairlik konusunda ciddi adımları o döneme rastlar. Dünya görüşleri farklı olsa da Sezai Karakoç ile olan dostluğu ona çok şey katarken o yıllarda tanıştığı ve bir ömür yol arkadaşı olacak olan Edip Cansever, Turgut Uyar, Ece Ayhan, Ülkü Tamer, İlhan Berk’le dostlukları ise İkinci yeni akımının çıkmasına sebep olmuştur…
Arkadaşıyla girdiği iddiada kaybedince söz verdiği gibi soyismindeki ikinci “y” harfini çıkarır ve “Süreya“ olarak kullanır o günden sonra…
Darphane Genel Müdürü olduğu dönemde görevindeki başarılarından dolayı “özel hizmet şilti” ile ödüllendirilir. Fakat sonrasında iktidar partisinin değişimiyle, Cemal Süreya’nın yolsuzlukların üstüne gitmesi hoş karşılanmaz ve görevinden alınır, tekrar müfettiş olarak devam eder. Fakat gün gelir dergi açmak için istifa edecek kadar da gözü kara biridir… Şair tüm bunların yanında çok iyi bir çevirmendir. Birçok Fransızca roman Türk okuyucusuna onun sayesinde ulaşmıştır. Yıllarca Meydan Larousse ansiklopedisinde redaktörlük yapacak kadar donanımlı biriydi. Hatta onu tanıyanlar onun tam bir bilge olduğu görüşündeydi. Etnik kimliğini yıllarca sakladı, sürgünün etkisiydi bu… Sebep görüyordu çünkü Alevi ve Kürt oluşunu…Ta ki oğlu Memo dünyaya gelinceye kadar. Sanki oğlunun oluşu onun sürgün yüreğinin zincirlerini çözmüş, özgürleştirmişti. Kimisi aşkkolik dese de şaire Cemal Süreya tüm ilişkilerinde samimi ve içten bir kalple sevmiştir ve şiirlerini o içtenlikle yazmıştır…
Dedim ya Cemal Süreya bir okyanustur ve burada belki yüreklerinize ondan birkaç damla akıtabilmekti amacım…
Sürgünle başlayan bir hayat ve “Özgürlüğün geldiği gün/O gün ölmek yasak!” diyecek kadar özgürlüğe aşık,
“Umut belki de gelecek sayfadadır; kapatma kitabı“ diyecek kadar umuda umudunu hiç yitirmeyen bir yürekti o…
Aşkı, yalnızlığı, özgürlüğü, dostluğu en anlamlı haliyle anlatabilen, kelimelerin kuyumcusu, edebiyatımızın ele avuca sığmaz aykırı abisi ve sevda temsilcisi büyük usta Cemal Süreya’ya saygıyla…
***
“Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte.
Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.
Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir…
Üstü kalsın…”
Cemal Süreya’yı bizlere bir kez daha yakından tanıttığın için teşekkürler, emeklerine sağlık Arkadaşım. ..