Kanın deliliği…
Çakma güneş rengi, sokak lambalarının yanmasıyla başlar yetimlerin yazgıları. Lacivert göğün vahşeti yüzüne yayılmış halde kara sokaklarda sayıklarlar yokluğu. Oluk sularına bulanmamış bir bedenin, ıssızlığı tatmamış bir ruhun, saklı köleliği duymamış kulakların yokluğunu. Çatlak kaldırım taşlarının arasında ezilmiş izmaritler; çocukluğunun atlı askerleri, kırmızı yarış arabaları, tüylü ayıcıkları olduğu sürece annesi olacak soğuk asfalta serdiği ince kartonlar, babası olacak etsiz kemiklerine yaslanan kokuşmuş köpekler.
Ürkek gözlerinin altı kör çakıların çizikleriyle suretini portreledikçe önüne atılan demir paralar, korku salan siluetlerden deli kanlarının serumlarını almasına yardım eli uzatacak. On altılarının başında başlayacak kanın kirlenmeye, pislikten zevk alacaksın. Ceketinin üzerindeki tozlar gibi küçülteceksin onu, günün ışımasıyla güvenli barakalarından çıkan zalimlerin kanattığı burnunla çekeceksin. Beyninin kıvrımlarına karışacak o, vahşi anıların ev sahipliği yaptığı yerlerde davetsiz misafir olacak, hoş karşılanmayacak ancak bir süreliğine, küçük bir süreliğine imparatorluğunu kuracak oraya, tek hissedebildiğin o olacak.
Kalın paltolarına sarılmış korkak ruhlar geçecek yoksul bedeninin yanından, senden tiksinecekler, korunmasız hissedecekler. Aldırmayacaksın onlara, nefesini enselerinde hissetmekten korkanlar atıp tutacak zayıf ruhuna fakat senin aldığın nefesi almadan nereden bilecekler zayıflığın kötü yazılmış bir kaderden başkası olmadığını?
Zehir küçük krallığında hüküm sürerken gözlerini kapayacağın kısa uykunun sonsuzluğa erişmesi için dua edeceksin.
Umarım dualarını yüce güç kabul etmeden sabahına kavuşursun delikanlım.
Umarım kanının deliliği sonsuz huzuru getirmez sana.