Siyasi Partilerde Makyavelci Yönetim

25.01.2021
A+
A-

Siyasette amaca ulaşmak için; töreye, ahlaka aykırı da olsa, her türlü aracı, yolu kullanma temeline dayanan bu siyasal öğretiyi artık yalnızca devlet yönetiminde değil siyasi parti yönetimlerinde de görür olduk.

Cumhuriyetin ilk yıllarında devletin yönetimindeki kalitenin yıllar geçtikçe yerini Makyavelci yönetime bıraktığı gibi siyasi partiler de ilk kurulduklarında yönetimlerindeki kaliteyi yıllar geçtikçe Makyavelci yönetime bıraktığını görüyoruz.

Ülkeyi yönetmeye talip olan siyasi partilerin birçoğunun kendilerini yönetemediklerine şahit oluyoruz. Her seferinde parti içi yönetimde demokrasi var diye söylemekten bıkmayanların, demokrasiye tecavüz edişini izliyoruz. Ağam, paşam, reisim; benim dediğim olacak, fikrini sormuyorum, konuşmayacaksın. Tamam efendim, tabii efendim, olur efendim… Biri değil, birçoğu bu biçimde.

Partilerin sırasıyla ilçeler, iller ve genel merkez kongreleri olmaya başlar. Demokrasinin üç temel özelliği olan “temsil, katılım ve denetim” uygulanacak denir. Demokratik bir seçim olacaktır ama ne hikmetse tüm ilçe ve il delegeleri, ilçe başkanları, il başkanları, genel merkez delegeleri ve hatta Genel Merkez yönetimi zaten önceden belirlenmiştir. Belirlenenleri seçer ve demokrasi çığırtkanlığı yaparlar. Partilerin kongrelerinin çoğunda oldu bu olaylar. Basında izledik, okuduk hepimiz.

***

Yönetim; adaletli, ahlaklı, demokratik, bilgili, etik değerlere saygılı bir lider, iyi bir strateji, iyi ve liyakatli bir ekip olduğunda ve yönetim biçimi de düzenleyici adaletli kurallar olduğunda teşkilatların adil, mutlu verimli çalışmasını sağlar. Siyaset adamlarının stratejileri, ahlakları, yönetim biçimleri; teşkilatlarının ve partisinin hayatını sürdürmesine yön verir.

Makyavelci yönetimi 1513’te kaleme aldığı “The Prince” kitabında dile getiren Nicola Machiavelli, “Liderlerin kalitesini anlamanın en kısa yolu, etrafındaki kişilere bakmaktır.” demektedir.

Siyasi partilerin yönetim kademelerindeki yöneticilerine ve delegelerine sormak istiyorum: Seçtiğiniz yöneticiler size düşüncenizi sorma nezaketi gösterseydiler, bir partili olarak şu sorulara ne yanıt verirdiniz:

  • Sizce partimiz yönetiminde gerçekten insan olmayı bilen, bilgili, kaliteli, kendi geleceği için değil de ülkenin geleceği için çalışıp fikir üreten, elinden geleni yapan kaç yönetici vardır?
  • Sizce partimiz adaletli, ahlaklı, demokratik olarak yönetilmekte ve liyakatli davranılmakta mıdır?

“İnsanlar sadece konuştukları şeylerden değil, sustukları şeylerden de sorumludurlar.” hatırlatmak isterim size. İçinizden geçirdiğiniz cümleleri sesli söylemediğiniz müddetçe sizde her yanlışa ortaksınız demektir…

Demokrasi, halkın tamamının “yaşam” hakkı korundukça sıhhat kazanır; çokluk ve farklılık zaaf değil, güçtür. Bu sebeple ister devlet kurun, ister parti her yeni oluşumda demokrasi, ahlak, edep, adalet, liyakat olur, farklı düşünenlerin bir arada olması istenir. Ardından zaman ilerledikçe, günümüz siyasetini patolojik eğilimlere açık hale getiren zihinsel saplantılardan olan demokrasi düşmanlığı (eleştiriye tahammülsüzlük) baş gösterir, biat edilmesi istenir.

İtiraz eden darbecidir,

Baş kaldıran bölücüdür,

Kabul etmeyen haindir,

Biat etmeyen teröristtir,

Peşimden gelmeyen kâfirdir,

Söz dinlemeyen alçaktır,

Boyun eğmeyen kalleştir,

Alkışlamayan namerttir,

Ses çıkaran şerefsizdir, der bu saplantılı zihinler.

***

Lidere, partiye, davaya sadakat diye tuttururlar. Bir de bakarsın kendileri makam-mevkie sadakat gösterirler. Hakikatli olmak onların yakınlarından bile geçmemiştir. Tarlada izi olmayanların harmanda yüzü olduğuna şahitlik edersin.

***

Dücane Cündioğlu, “Edep ve ahlak arasında ne fark var? Ahlaksızlık suçtur, edepsizlik ayıp. Ahlaksızlık gizlice yapılır, edepsizlik açıkça. Ahlaksız yaptığından utanır, edepsiz utanmaz. Ahlaksıza kızılır, edepsizden iğrenilir. Bu ülkenin sorunu ahlaksızlık değil edepsizlik.” der bilir misiniz? Haklı, çok haklı…

Atalarımızın Kurtuluş Savaşında canlarıyla alıp bize emanet ettikleri vatanımızda köhnemiş zihniyetli siyasetçiler olmamalı artık, edep ahlak olgusunu toplumdan farklı gören siyasetçiler olmamalı, adaleti yalnızca kendi için kullanan, yalnızca kendini koltuğunu kariyerini cebini düşünen siyasetçiler olmamalı. Birilerine biat etmekle övünen, düşünemeyen siyasetçiler olmamalı. İçinde vatan bayrak sevgisi olan, insan olmayı bilen, kültürlü, vizyon sahibi, doğru bildiğini söylemekten hiçbir zaman korkmayacak siyasetçiler gerek ülkeme. Topluma ilimden, fenden, sanattan, spordan, eğitimden, yüksek ekonomik seviyeden bahsedecek siyasetçiler gerek.

En son hatırımda kalan bu olduğu için İYİ Parti’den bir örnek vermek isterim yazdıklarımın biraz daha kafanızda netleşmesi için:

Bildiğiniz gibi İYİ Parti’de bir süre önce İstanbul Milletvekili Sn. Ümit Özdağ, İstanbul İl Başkanı Sn. Buğra Kavuncu hakkında bazı açıklamalar yapmış ve konu mahkemeye taşınmıştı. Hukuki süreç başlatıldığından doğrusunu yanlışını konuşmayacağım. Benim söylemek istediğim parti üyelerinden tutun da yöneticilerine kadar birçok partili daha konunun ne olduğunu anlamadan bu iki isim ile resimler paylaştılar, diğer kişiye hakaretler ettiler. Düşünmekten yoksun zihniyetler, sorgulamadan desteklediler. Ve ne illerde, ne de üst yönetimde hiçbir disiplin kurulu ne hikmetse görev yapmadı. Aynı durum geçenlerde MHP’de de olmuştu, her partide oluyor ve disiplin kurulları ne hikmetse bu tip işlere bakmıyor…

***

Ardından 81 ilin, 80 tanesinin İl Başkanı ve bazı ilçelerinin başkanları İstanbul Milletvekili Sn. Ümit Özdağ’ın partiden ihracı için imza toplayıp Genel Başkan Sn. Meral Akşener’in kapısına gidiyor. Ne hikmetse Meral Hanımın kapısına eli sopalı adamlar dayandığında; kapının önünde Meral Hanım’a siper olmayan, sosyal medyadan naralar atma cesaretini gösteren birkaçı ve gösteremeyenler olan bu kişiler, İstanbul Milletvekili Sn. Ümit Özdağ’ın partiden ihracı için kapıda bitiveriyorlar. Bildiğim kadarıyla İl ve İlçe Başkanları yönetimleri ile karar alırlar, tek başlarına hükümdarlık yapmıyorlar sonuçta. Bu sebeple çok merak ediyorum: İl ve İlçe Başkanlarının kaç tanesi il yönetimlerini toplayıp, yönetim adına ihraç için imza yetkisi aldı? Ya da pardon soru yanlış oldu. İl ve İlçe Başkanlarının görev tanımlarının içerisinde, halkın seçtiği Milletvekilinin ihracını istemek var mıdır?

***

Sonrasında Sn. Ümit Özdağ’ın ihracı için imza vermeyen Muğla İl Başkanı Sn. İncilay Gezgin Şekerdağ’ın İl Yönetim Kurulunun istifası ile İl Başkanlığı görevi sonlandırıldı. İhraç için imza verseydi acaba yönetim kurulu istifa eder miydi? (Ki söylemeden geçmek istemiyorum; bu davranışından dolayı tebrik ediyorum kendisini, bir kadın olarak gurur duydum. İYİ Parti Sn. İncilay Gezgin Şekerdağ’ı kaybetmemelidir.)

***

Şimdide İYİ Parti son birkaç gündür İstanbul’un ilçelerinde kurucu üyelerin, yönetim kurulunda yer alan yöneticilerin disiplin kuruluna verilmeleri ile çalkalanıyor. İstanbul İl Başkanlığında disiplin için işleme konan dosyadaki maddeler arasında aşağıdaki birkaç maddenin olduğu paylaşılıyor;

  • Partili bir gencimizin asker eğlencesine katılmak,
  • Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Mansur Yavaş’ın “Yolsuzluk konusunda, en yakınım olsa gözünün yaşına bakmam.” konulu demecini sosyal medyadan paylaşmak,
  • İYİ Parti Kurucular Kurulu Üyesi Sn. Ali Dinçer Çolak ile çekilmiş fotoğraflarını dosyaya koymak.

***

Şaka gibi.. Dilerim gerçek değildir. Çalışması gereken yerde çalışmayan disiplin kurulları, çalışmaması gereken yerde mi çalışıyor?..

***

İsmini saydığım tüm bu kişileri uzun zamandır takip ediyorum. Hepsi İYİ Parti’ye inanmış, var olması için çalışmış, akıllı, bilgili, değerli ve kaliteli (insana değer veren, saygılı, kelimelerini özenle seçen, bir duruşu olan vb.) kişiler. Özellikle İYİ Parti Kurucular Kurulu Üyesi Sn. Ali Dinçer Çolak ile ilgili olarak bu şekilde bir anlayışa gidilmesini hiç doğru bulmadığımı da söylemeden geçemeyeceğim. Çünkü İYİ Parti’nin İstanbul’da var olması için canla başla çalışan, herkes tarafından önce insan sonra iyi bir yönetici olduğu için çok sevilen, bilgili, kültürlü, değerli biri olduğunu görüyorum. İYİ Parti böyle değerleri kaybetmek yerine kazanmalıdır. Yalnızca İYİ Parti değil tüm partiler Sn. Ali Dinçer Çolak gibi Başkanlarına sahip çıkmalıdırlar.

***

24 yıldır iş hayatında çeşitli yönetim kademelerinde görev alan ve 13 yıldır da ülkemizde birçok farklı sektörde ve büyüklükte firmaya Kurumsallaşma konusunda danışmanlık yapan bir Yönetim Danışmanı ve bir köşe yazarı olarak, yıllardır oy kullanan bir T.C. vatandaşı olarak yazdığım bu yazımda devlet yönetiminden siyasi parti yönetimlerine kadar her seferinde sormadan edemiyorum: Hani demokrasi, hani adalet, hani ahlak, hani edep, hani liyakat? Çocuklarımıza nasıl bir ülke bırakmak için çalışıyorsunuz siz?

***

Tüm bu olanları anlamakta güçlük çekiyor insan. Ve ne yazık ki birçok partide yaşanıyor bu olaylar. Bazen ulusal basında bazen yerel basında bazen de partilere üye olan dost ahbap sohbetlerinde öğreniyoruz hepimiz bunları. Yazımın başında da dediğim gibi; ilk kurulduğunda farklılıkların zenginlik olduğunu düşünenler, demokrasi, ahlak, edep, adalet, liyakate özen gösterenler; zaman ilerledikçe eleştiriye tahammülsüzlük gösteriyorlar. Demokrasiyi yalnızca kendileri için uyguluyorlar.

***

Devlet ve parti yönetimlerinde demokrasiye tecavüz eden yöneticilere şu sözü hatırlatmak isterim: “Dervişe, galiba bu sefer kaybettiniz dediklerinde, mecnun olan hiç leylasını kaybeder mi, kaybetse kaybetse biraz zaman kaybeder demiş.”

Yani partisini Leyla’sı bilen bu kişiler; Leyla’sını hiç kaybetmez, sayenizde yalnızca biraz zaman kaybederler hepsi bu!

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.