Gültekin Uysal’dan TBMM’ye acil toplantı çağrısı
Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında ekonomi ve dış politikada son yaşananlara dair açıklamalarda bulundu.
Açık bir biçimde ekonomik darbeye maruz kaldığımızı vurgulayan Uysal, “ABD, Orta Doğu’da yaşanan vekalet savaşlarını, ekonomik ve siyasi düzlemde, Türkiye’ye taşımaya çalışmaktadır” diye konuştu.
Yaptığı basın toplantısında TBMM Başkanı Binali Yıldırım’a da çağrıda bulunan Genel Başkan Uysal, “Sayın Yıldırım TBMM’yi acilen toplantıya çağırmalı ve kriz yönetimi için parlamento çatısı altındaki tüm siyasi parti temsilcilerini, üyelerini teyakkuza geçirmelidir” dedi.
Demokrat Parti olarak bu badireyi atlatmak için çözüm önerilerini de paylaşan Genel Başkan Gültekin Uysal, şu konuşmayı yaptı:
“ABD’nin açıklamalarını kabul etmiyoruz”
“Değerli basın mensupları,
Yüksek gerilim hattından geçtiğimiz şu günlerde, Türkiye’nin can alıcı, can yakıcı sorunlarını konuşmak, bunları milletimizle paylaşmak için buradayız.
Özellikle Birleşik Devletler ’in egemen bir devlet hukukuna sığmayacak, uzun yıllardır siyasi, iktisadi, askeri birliklerimize, ittifaklarımıza yakışmayacak bir biçimde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni hedef alırcasına, Türkiye’ye karşı, ABD Başkanı Trump’tan Başkan Yardımcısı Pence’ye varıncaya kadar yaptıkları açıklamaları hiçbir şekilde Demokrat Parti olarak kabul edemeyeceğimiz, bu tavırları kabul edemeyeceğimizi burada kamuoyuyla paylaşmak isterim.
Ortadoğu’da yaşanan vekalet savaşlarının ekonomik ve siyasi düzlemde Türkiye’ye taşınmaya çalışıldığını görüyoruz.
Oldukça açık bir biçimde, ülkemiz bir ekonomik darbeye maruz kalıyor. Ne acı ki yıllardır yaptığımız uyarılara kulak tıkayan iktidarın attığı yanlış adımlar da ekonomik saldırılarla ülkemize zarar vermek isteyenlere cesaret verecek şartları oluşmuştur.
“Gün; iktidarın muhasebe edeceğine güvenip, ülkemizin bu badireyi de atlatacağına inanarak ferasetle ve dirayetle siyasi iradeye destek verme günüdür”
Ancak gün, siyasi iktidar sahiplerinin, seçimlerin geçtiğinin farkına vararak problemlerin ve krizlerin hamasetle değil akılla ve irade ile çözüleceğinin farkına varması günüdür. Gün, komplo teorileri ile kafaları karıştırma, bu krizi fırsat bilerek ülkemizi daha da derinden bir krizin içine çekecek ayrışmaya sebep olma günü değildir. Gün iktidarın muhasebe edeceğine güvenip, ülkemizin bu badireyi de atlatacağına inanarak siyasi iktidarın yanında destek olma günüdür.
“Ülkemiz, milletimiz büyük bir endişe içindeyken TBMM tatilde olamaz!”
Buradan Sayın Meclis Başkanı’na çağrımızdır; Sayın Yıldırım TBMM’yi acilen toplantıya çağırmalı ve kriz yönetimi için parlamento çatısı altındaki tüm siyasi parti temsilcilerini, üyelerini teyakkuza geçirmelidir.
Bu saldırıların menşei ve hedefleri konusunda milletimizin temsilcileri aracılığı ile bilgilendirilmesi, milletvekillerinin, bizlerin bilgilendirilmesi zaruridir.
“Yalnız twit atmakla olmaz, acilen adım atmak gerekmektedir”
Yürütme erki ile birlikte yasama erki milli iradenin tecelligahı olan TBMM de yapısal olarak asli fonksiyonlarına ket vurulmaya çalışılmasına rağmen, ortaya koyacağı ortak irade, tavır ve inisiyatifle Türkiye’de yaşanan sorunların farkında olduğunu başta Yüce Türk Milleti’ne ve tüm dünyaya yerli ve uluslararası piyasalara hissettirmeli ve rasyonel bir siyasi aklın kurumlar eliyle işlediğini net bir şekilde göstermelidir.
Değerli basın mensupları,
Bizim inancımız; 15 Temmuz sonrası da belirttiğimiz gibi bu şekilde yaşanan krizlerin, “yaratıcı yıkım”ların millet adına bir fırsata çevrilebileceğidir. Niçin Türkiye’nin içeriden ve dışarıdan operasyona açık hale getirildiğinin muhasebesini kendi içimizde yapmak zorundayız.
Bir kişiyi kuvvetlendirmenin, bir devleti kuvvetlendirmek demek olmadığının bilinciyle; endişelerin derinleştiği bir iklimde Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada önümüzdeki 10 yıl içerisinde yeniden demokrasisine, hukukuna, ekonomisine, eğitimine yeni bir boyut ve derinlik katma; uluslararası güçler de dahil olmak üzere kontrollü bir mücadele vererek orta ölçekli uluslararası bir güç olarak yeniden ülkemizi toplayabilmek adına bu krizleri fırsata çevirebilme imkanı vardır.
“TBMM’deki kritik varlığı ve çoğunluğu dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisi’nin de bu süreçte önemli bir sorumluluğu vardır”
Türkiye; üretmeden tüketen, kazanmadan harcayan bir ülke modelinden vazgeçmeli, üreten bir güç olarak yeniden dünya ile eklemlenebilmelidir. Artık ekonomilerin en temel girdilerinin eğitim, adalet, hukuk, demokrasi olduğu bilincine varması gereken Türkiye’nin, demokrasimiz ve adalet sistemimizden başlayarak kendisini bu krizden toparlayarak çıkarması lazımdır.
Açık yüreklilikle ifade etmem gerekir ki özellikle 15 Temmuz sonrası, 16 Nisan Referandumunun önünü aldığı inisiyatif ile açan; 24 Haziran Seçimleri sonrası da TBMM’deki kritik varlığı ve çoğunluğu dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisi’nin de bu süreçte önemli bir sorumluluğu vardır.
Türkiye’de TBMM’nin bütçe hakkı başta olmak üzere yasamanın net bir şekilde faaliyet ve fonksiyon alanının yeniden tanımlanacağı, tahkim edileceği ve Türkiye’nin bu manada şeffaf bir iradeyle yasamanın en önemli faaliyeti olan denetleme faaliyetini net bir şekilde yapabileceği rasyonel bir siyasi aklın Türkiye’de kurumların kurumsallığın derinleştirilerek ortaya koyulmasında alacağı inisiyatif ve sorumluluğu da bir kez daha hatırlatmak isterim.
Demokrat Parti olarak herhangi bir gün sınırı, bitiş noktası belirtmeden ve en hızlı şekilde yapılması gerekenleri şöyle sıralayabiliriz;
“Vatandaşa, piyasalara ve yatırımcılara güven verecek bir birliktelik sağlanmalı”
1) Her şeyden önce güven sağlayıcı önlemlerin süratle alınması ve inandırıcı olunması gerekiyor. Bu amaçla, TBMM’de temsil edilen tüm partilerin genel başkanlarının katılımıyla bir toplantı düzenlenmeli, yurt içi ve yurt dışı piyasalara güven verilmelidir.
2) Yerli yabancı yatırımcıya güven verilmesinin olmazsa olmaz koşulu hukukun üstünlüğünün sağlanması, temel hak ve özgürlüklerin tesisi ile adalet sisteminin kaliteyi de artıracak biçimde hızlandırması gerekmektedir.
3) TCMB ve özerk kurumların her türlü baskı ve etkiden bağımsız olarak hareket edebilmesinin önü süratle açılmalıdır. TCMB tecrübeli kadrosuyla piyasa gerçekleri çerçevesinde alınması gereken tedbirleri zamanında alacaktır.
“Kademeli olarak üretim ekonomisine geçilmelidir”
4) İnşaat ve konut sektörüne dayalı ekonomik modelden derhal vazgeçilmeli, yeniden “Üretim ekonomisi” ne dönülmelidir. Büyümenin ithalâta bağımlı yapıdan kurtarılması ve cari açığın düşürülmesi, olmazsa olmaz koşulardan birisidir. Yaşanan kur artışlarıyla zaten ithalat pahalı hale gelmiş bulunmaktadır. Ayrıca, ithalatın denetimi ve gözetimi sıkılaştırılmalı, DTÖ kurallarına uygun olmayan ithalat için tedbirlere başvurulmalı, ithal mallarından içeride de üretilmesi mümkün olanları teşvik ederek dışarıya ödenecek dövizi azaltmak yoluna gidilmelidir.
“Hükümet hem yaşanan sorunların sebepleri hem de tüm diğer meseleler hakkında şeffaf olmalı”
5) Bütçe disiplini ile gelir-gider şeffaflığı ve denetimi sağlanmalı, bütçe gelirlerinin konjonktürel etkilerden mümkün olduğunca arındırılması için vergi sistemi KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilere dayalı olmaktan çıkarılmalı, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi dolaylı vergilerle gelir ve kurumlar vergisi gibi dolaysız vergiler arasında dengeli bir yapıya dönüştürülmelidir.
“Tasarruf tedbirleri ayrım gözetmeksizin her kurum ve kişi için uygulanmalı, İtibardan da tasarruf edilmeli”
6) Kamuda tasarruf tedbirlerine süratle başvurulmalı, Kanal İstanbul gibi ekolojik dengeyi de tehdit eden “çılgın” projelerden ve benzerlerinden vazgeçildiği veya ertelendiği, gereksiz yatırımların ertelendiği veya iptal edildiği açıklanmalı, kamuda lüks bina ve araba alımlarına/kiralanmasına son verilmeli, çok sıkı kemer sıkma politikası uygulanmalıdır. Sadece karar alınması ile yetinilmemeli, uygulama da çok sıkı denetlenmelidir. Kemer sıkma zorunda kalan başka ülkelerin yaptıkları gibi, devamında zaruret görülmeyen dış temsilcikler kapatılmalı, mevcutlarda personel azaltılmasına gidilerek, harcamaların asgariye indirilmesi sağlanmalıdır.
“Girişimde ve fırsatta eşitlik sağlanmalı”
7) İhale Kanunu yeniden düzenlenmeli, eşit, şeffaf bir ihale sistemi yeniden tesis edilmelidir. Köprüler, tünel ve hava alanı gibi yap-işlet-devret formülü ile yaptırılan işler için taahhüt edilen devlet garantili geçiş ücretlerinin dolara endeksli olmasından geri adım atılmalı ve ücret sabitlenmeli, yapıcı firmalarla yapılan sözleşmeler revizyona tabi tutulmalıdır. Kamu harcamaları üzerinde Sayıştay denetimi mutlak surette ve etkin olarak sağlanmalıdır.
8) Teşvik sistemi gözden geçirilmeli, yeni teşvik sisteminde önümüzdeki 10 yıl desteklenecek belirli sektörler tespit edilerek, kaynakların etkin kullanımı sağlanmalıdır. Bu tespitte “İhracata dayalı ve döviz kazandırıcı işlemler”e mutlak öncelik verilmelidir.
9) Sosyal Güvenlik Sistemi acilen reforma tabi tutulmalı ve bugün bir kara deliğe dönüşen sağlık sistemimiz, maliyete dayalı bir yapıya kavuşturulmalıdır.
10) ABD ve AB başta olmak üzere tüm ülkelerle, özellikle bu ekonomik kriz çerçevesinde Merkez Bankamızın attığı adımlarla bu krizlerin yönetilmesi, çözüme kavuşturulması noktasında mevcut sorunlarımız kısa sürede çözümlenerek, uluslararası hukuka saygılı, ülkemiz çıkarlarını gözeten, ancak karşılıklı çıkar ilişkisine dayalı, dengeli ve sağlıklı ilişkiler yeniden tesis edilmelidir. Bu amaçla, içeriye ve dışarıya yönelik söylemin tonu değişmelidir. Dış politikayı iç siyasetin tamamlayıcı bir unsuru halinden vazgeçerek bir milli mutabakat meselesi olarak tüm paydaşlarla beraber tahkim edilmesi gerekmektedir.
11) Türkiye’de tarımı ve hayvancılığı kısa zamanda ayağa kaldıracak önlemler alınmalı, gıda ürünleri, et, hatta saman ithalatı yapmak zorunda kalan Türkiye, ekilebilir dikilebilir arazilerini verimli bir şekilde üretime açmalı ve üretimi artıracak tedbirleri süratle almalıdır.
Demokrat Parti olarak söz konusu tedbirlerin bir an önce alınması için her türlü desteği sağlamaya ve katkıda bulunmaya hazırız. Söz konusu tedbirlerin başarılı olması ve ekonomide panik havasının son bularak, çarkların yeniden dönmeye başlaması, vatandaşlarımızın huzur ve mutluluk içinde yaşamaya devam etmesi tek dileğimizdir.
Biliyorsunuz daima bir erteleme yaşıyoruz. Bu defa çözümler ertelenmemelidir.
Bugüne kadar “1 Kasım’dan sonra…” “16 Nisan’dan sonra…” “24 Haziran’dan sonra…” diyerek sorun öteleyen iktidar, şimdi de pazartesiden sonra, cumartesiden sonra demeye başladı ama milletin, esnafın, işçinin, müteşebbisin, özellikle döviz üzerinden borçlanan ticaret erbabının dayanacak gücü kalmamıştır!
16 yıldır önce adım atmadığı, önce yapmadığı için “sonra” deyip duran bir iktidar vardır.
Kendini şeyh-ül İslam zanneden, fetva yetkisini nereden aldığı meçhul kişilerin iktidar partisi ile illiyet bağları dolayısıyla “zaruret halinde milletin malını gasp etmek helaldir” şeklinde açıklama yapmaları da zihinlerde zaten var olan endişeleri derinleştirmekte ve manipülasyona açık bir iklime olumsuz katkı yapmaktadırlar.
Muhalefetle, siyasi kişiliklerle sarmaş dolaş olun demiyoruz iktidara ama temsil etmeyi unuttuğunuz kesimin rızasına talip olun. Eğer bu “büyük oyun” birlikle bozulacaksa bu birliği sağlayacak olanın kapsayıcı bir dil olduğunu, halen yaşanan “siz-biz” tartışmasının siyasi bir inatlaşma ile devam ettirmenin faydası olmadığını iktidar sahipleri görmelidir.
Türkiye’de birlikteliği sağlamanın kanallarını işletme sorumluluğu; birinci derecede Sayın Cumhurbaşkanı ve iktidar partisinindir. Bu açıdan bakıldığında bugün bizim için siyasi farklılıkların sıfırlandığı bir gündür.
Unutmayın; bin yıldır türlü oyunlarla idealleini gerçekleştirmek için didinenler bitmedi, bitmeyecek. Ama bu milleti kucaklar, hak, adalet, hürriyet, demokrasi derseniz, adil bir düzeni tesis ederseniz bugünkü oyunlar da oynanacaklar da boşa çıkacaktır.
Biz birilerine değil bir takım fikir ve politikalara karşıyız. İtirazımız adaletsizliğe, antidemokratik her eylem ve söylemedir. Bu bakımdan iktidara açık çek; demokratlar adaletin, demokrasinin, hürriyetlerin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve milletinin menfaati ve önceliklerinin yanında olduğu müddetçe iktidarın yanında olacaktır.
Merhum Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in bir sözü ile bitirmek istiyorum; “Türkiye asla bir daha siyasi şartla, siyasi tavizle para arar hale getirilmemelidir. Sonunu getiremezsiniz, altında bütün ülke kalır..”
Gönlümüz arzu ederdi ki bu telkinleri, bu tecrübenin imbiğinden geçerek ortaya konulmuş bu hükümleri bugünkü iktidarımız da dinleseydi Türkiye’yi dışarıdan ve içeriden operasyona açık hale getirmeseydi.
Ben, Türkiye’nin sahip olduğu nüfusuyla, ekonomik derinliğiyle bulunduğu coğrafyadaki vazgeçilmez gücüyle kendi gücünü kudret kapasitesine uygun bir şekilde amaçlara uygun araçları ortaya koyduğunda hem kendi coğrafyasında hem de manevi coğrafyamız dediğimiz coğrafyamızda mazlumların gözyaşını silebilecek bir noktaya süratle erişebileceğini, kendi insanını refah ve huzur içerisinde yaşatabileceğine inanıyorum.
Bunu da yapmak için ayrılıkları kenara bırakarak bir olma, bu krizi de fırsat bilerek yeniden demokrasimizi, hukukumuzu, adaleti, eğitimi yeniden kodlayarak önümüzdeki yıllara hazır olmamız gerekiyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.”