AKİF’in şiiri, NEYZEN’in ney’i (I)
Mehmet Akif Ersoy, (1873-1936) İstiklal Marşı şairimiz, bu milli şiiri, para almamak koşulu ile yazıp, “Millete ait – Milletin ortak malı” olduğu fikri ile hiçbir kitabına koymamıştır. Nasıl yüce ve temiz bir duygu yoğunluğu…
Neyzen Tevfik, (1879-1953) yaşamla dalga geçmektedir. Bir sözünde; “Hayat üç buçukla dört arasındadır. Ya üç buçuk atarsın ya da dört dörtlük yaşarsın.” Evet… Neyzen Tevfik’in yaşam tarzı budur.
Mehmet Akif Ersoy ile Neyzen Tevfik arasında hoşgörüye dayalı bir dostluk var olmuş, her ikisinin de istibdat/saltanat yönetimi (İstibdat; 2. Abdülhamid Han’ın, Osmanlı Devleti’ni 1878 – 1908 yılları arasında 30 yıl boyunca mutlak monarşi ile yönettiği dönemdir) ile başları derde girmiştir.
Neyzen Tevfik, küçük yaşta bir kamış parçasına delik açmış, ilk düdüğünü öyle yapmıştır. Çarşıda, eşkıyaların kesik başları gezdirilirken görmüş ve bu olaydan olumsuz yönde etkilenerek, hayatı boyunca sara hastalığıyla uğraşmıştır. Artık, okula devam etmemiş ve kendini tümüyle ‘’ney üflemeye’’ vermiştir. Neyzen Tevfik, ‘’Ney’ini’’ beline sokmuş şekilde ceketinin içinde saklarmış.
Kendi deyişi ile, ‘’ney çalınmaz, ney üflenir.’’
‘Ney’ öğrenme merakı onu İzmir Mevlevihanesi’ne kadar götürür. İzmir; aydınların, şairlerin, edebiyatçıların ve yazarların toplandığı özel bir yerdir. Burada ‘’istibdat’’ karşıtı ve özgürlük ile ilgili karşılıklı görüşler beyan edilirdi. Neyzen Tevfik, bunlardan çok etkilenmiştir.
19 yaşında, İstanbul Fethiye Medresesi’ne kaydolan Neyzen Tevfik, Galata ve Yenikapı mevlevihanelerinde Mehmet Akif Ersoy ile tanışır. Mehmet Akif, Neyzen Tevfik’ e Arapça, Fransızca ve Farsça dersleri verirken, Neyzen Tevfik de Mehmet Akif’e ‘’ney’’ çalmayı öğretmeye çalışır ama parmaklarının kalın ve uzun olması sebebiyle başarılı olamaz.
Mehmet Akif’ in, onunla ilgili sorunu, alkole olan aşırı düşkünlüğü, kılık kıyafeti ve olur olmaz her yerde hicivli ve argo konuşmasıdır. İkisi de haksızlığa, yozlaşmaya ve yobazlığa karşı şiirleri ile karşı gelmişlerdir.
Neyzen Tevfik, Fatih Camii’nin yakınında barakalardan birinde yaşamaktadır. Medresede ders almakta ve aşırı alkol alıp, ney çalmaktadır. Medreseden ayrılıp, Yenikapı Mevlevihanesi’ne devam eder. Burada da uzun süreli kalamaz ve ayrılır. Buralardan ayrılma sebepleri alkol alması, ibadetlere katılmaması, giyim kuşamı ve ‘’ney’’ çalmasıdır.
Neyzen Tevfik’e her zaman en büyük destek Mehmet Akif’ten gelmiştir. Neyzen Tevfik, bu sayede ‘’ney’i’’ ile konak, köşk, saraylara girip çıkabilmekte, İstanbul’un önemli edebi kişileri ile tanışıp, sohbet etme imkanına sahip ünlü bir ‘neyzen’dir.
Neyzen Tevfik’in deli/dolu yaşamı, belirsizlikler ve macera ile doludur. Hoca Paşa Camii’nin ‘’tabutluğuna gidip, bir tabutun içinde kapağını kaldırıp içine yattığı da’’ bilinmektedir.
Neyzen Tevfik, Ömer Hayyam’ın şiir kitaplarını okuduğunda kendi edebi kişiliğini bulmaktadır. İstanbul’da yaşadığı sürece özgürlük sevdalısı olup, istibdat yönetimine karşı nefreti daha da artmıştır. İstibdat aleyhindeki konuşmalarını ve söylemlerini her ortamda yapması çok dikkat çekmiştir.
Dilinden düşürmediği hicivleri, fıkraları, istibdat/saltanat rejimine muhalif kişiliği, küfürlü, alaycı konuşması ile ünlenen Neyzen Tevfik, siyaseti eleştiren sözleri yüzünden pek çok kez tutuklanmış, sıkıntılı günler geçirmiştir. Mehmet Akif’in tüm ısrarlarına rağmen alkol aldığında, uluorta hicivli konuşması, tutuklanmasına sebep olmaktadır. Kendisini birdenbire, siyasi suçların olduğu koğuşta bulur. Ama her seferinde çevresi sayesinde kurtulur. Bu tutumu aydın çevrelerden uzaklaşmasına ve başıboş bir şekilde dolaşmasına neden olmuştur.
İkisinin de hayatı, ekonomik sıkıntılarla geçmiştir. Neyzen Tevfik, hayatı boyunca sürekli alkol içtiği halde, 73 yaş gibi uzun sayılabilecek bir yaşam sürmüş ve bronşit yüzünden vefat etmiştir. Hayatı boyunca hiç alkol almayan Mehmet Akif ise, Neyzen Tevfik’den çok daha önce 63 yaşında sirozdan ölmüştür.
‘’Ney’’, alkol ve özgürlüğü onun yaşam tarzıydı. Baskılara dayanamayan ve huzuru kaçan Neyzen Tevfik, Mısır’a gitmeye karar verir.
Neyzen Tevfik, 1905 yılında Şair Eşref’in, Mısır’da çıkardığı bir gazetede, II. Abdülhamid‘in ağzından ‘’hiciv’’ dolu şiiri yayınlanmış ve bu yüzden de İstanbul Hükümeti tarafından gıyabında ‘‘idama mahkum’’ edilmiştir. Ancak İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla affa uğrayarak vatana geri dönmüştür.
Neyzen Tevfik’in, ‘’idam kararına’’ sebep olan ünlü şiiri;
Yıllarca zulme tam destek verdim
Tarihe zulmüm ile adımı yazdım
Öyle kuvvetli yaptım ki, dünya altüst olsa
Attığım zulüm temeli kıyamete kadar devam eder
Ben öyle bir celladım ki, açtığım her yaranın
O, onulmaz yara iyileşme kabul etmez.
1927 yılında sara nöbetleri çoğalmış, alkol tüketimi de bir o kadar artmıştır. Tedavi görmeye başlar. Hatta, 1940’ta Bakırköy Akıl Hastanesi’nde ona ‘’21 no.lu’’ özel bir oda tahsil edilir. ‘’Arada bir, benim vaktim geldi’’ deyip burada dinlenip tedavi olurdu.
Hayatı boyunca aklına estiğini yapan, sistemi, devleti ve yobazlığı eleştiren Neyzen Tevfik, halkın içinde ve kötü koşullarda yaşamış, milletin dertlerini, sıkıntılarını kendine dert edinerek şiirleri ile ortaya koymuştur.
‘’Kime Sordumsa Seni’’ şiiri;
Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler;
Kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus! dediler.
Künyeni almak için, partiye ettim telefon;
Bizdeki kayda göre, şimdi o mebus dediler!
Mustafa Kemal Atatürk’e karşı büyük bir sevgi duyan Neyzen Tevfik, ‘Cumhuriyet rejimi ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı destekler.
Şairler, genellikle yattıkları ‘’hapishanelerle’’ ün salmışlardır, Neyzen Tevfik ise yattığı ‘’hastanelerle’’ ün salmıştır. Neyzen Tevfik, hicivlerinin çoğunu hastanelerde ve meyhanelerde yazmıştır.
Nazım HİKMET, Sabahattin ALİ, Ahmed ARİF, Rıfat ILGAZ, Attila İLHAN, Can YÜCEL, Ataol BEHRAMOĞLU, Nevzat ÇELİK, Nihat BEHRAM, Ahmet TELLİ vb. değerli şairlerimiz de yaşamları boyunca muhalif yapıları sebebiyle, yıllarca kötü koşullarda hapishanelerde çile çekmişler ve en değerli eserlerini de buralarda vermişlerdir.
Neyzen Tevfik, Mehmet Akif’e karşı çok saygı duyardı ve ona olan sevgi ve saygısını, ‘’ney üfleyerek’’ gösterirdi. Mehmet Akif ise her dinlediğinde, bundan dolayı çok hüzünlenir, gözlerinden yaşlar akardı.
Mehmet Akif’ in, Neyzen Tevfik’i kollamasının sebebi, onun dürüstlüğü, samimiyeti, karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörülü duruşu olmasıdır. Mehmet Akif’ in en kızdığı şey, insanlardaki samimiyetsizliktir.
Mehmet Akif ile ‘’Ney’’ ustası Neyzen Tevfik’in aralarında kimsenin akıl erdiremeyeceği, tahmin edemeyeceği şekilde bir dostluk vardı. Düşünce ve eylemleri ile tamamen zıt gibi görünen bu iki şair, gerçek yaşamlarında çok iyi birer dosttular.
Neyzen Tevfik, 1927 tarihinde İstanbul Radyosu’nun ilk sanatçılarındandır. İstanbul’da da sıkılmış ve daralmış olup, biraz soluk alabilmek için Mehmet Akif’i görmek amacıyla 1929 tarihinde tekrar Mısır’a gider. Mehmet Akif’in evine gittiğinde alkollüdür ve ona, bundan sonra alkol içmemek şartı ile evine kabul edeceğini söyler. Mehmet Akif, Kur’an-ı Kerim‘in tercümesini/mealini yaparken, Neyzen Tevfik, ona ‘’ney’i’’ ile taksim yapar. Neyzen Tevfik’e, Mısır’da bulunduğu sürece maddi ve manevi her türlü desteği Mehmet Akif vermiştir.
Mısır’da, sarayda soylulara, musiki dersleri verdiği gibi, serserilerle de bir arada bulunmuştur. Neyzen Tevfik, Mısır’da gördüğü bir güzele aşık olmuş, acı çekmiş ama sonunu getirememiştir.
Neyzen Tevfik, 1937 yılında İstanbul Radyosu’nun, Türk Musikisi Heyeti’nde yer alır.
Müzmin bronşite yakalanan Neyzen Tevfik, 28 Ocak 1953 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Vasiyetinde, ‘Asri Mezarlığı’na gömülmemesini ve cenazesine çiçek gönderilmemesi, çiçek paralarının, ‘’fakirlere ve hayır kurumlarına’’ verilmesini işaret eder.
Günümüzde maalesef, kirli siyasetin; kişileri ve muhalif kesimleri öteleyici/ötekileştirici, aşağılayıcı ve kapsam dışı bırakan demeç ve eylemleri, siyasal, ekonomik, hukuksal ve toplumsal sorunlarımızı daha da derinleştirmektedir. Çünkü, “ötekileştirdiğinizde” elbette, sizler de “ötekileşirsiniz” mantığını tüm toplum kesimlerinin iyice anlaması ve uygulaması gerekir.
Sabahattin Ali – Nihal Atsız, Nazım Hikmet – Peyami Safa ve Nazım Hikmet – Necip Fazıl Kısakürek arasında yaşanan çekişme ve hoşgörüye dayalı ilişkiyi tüm topluma yaymak gerekir. ‘’HOŞGÖRÜSÜZ ve SEVGİSİZ’’ bir toplum olarak yaşamaya mahkum edilerek, bilim çağından uzaklaşmış oluruz.
Toplum olarak, Mehmet Akif ile Neyzen Tevfik arasında yaşanan ‘’hoşgörü, sevgi, saygı ve dostluk’’ kavramlarını çok iyi analiz etmemiz gerekir ki bizlere örnek olabilsin.
Sağlık, sevgi ve hoşgörü ile kalınız…
Bu güzel yazılarınız için ellerinize sağlık..