DEVA Partili Bilgel’den ‘su krizi’ uyarısı
DEVA Partisi Doğa Hakları ve Çevre Politikaları Başkanı Yasemin Bilgel: ‘Suyumuz, kötü yönetime feda edilemeyecek kadar değerli…’
DEVA Partisi Doğa Hakları ve Çevre Politikaları Başkanı Yasemin Bilgel, su fakiri olma yolunda ilerleyen Türkiye’nin su krizinin aynı zamanda yönetimsel bir sorun olduğuna dikkat çekti. Suyun akılcı ve verimli yönetimi için ilk yapılması gerekenin yeni çıkartılacak bir kanunla suyun tek elden ve havza bazında yönetilmesi için kurumsal yapıyı inşa etmek olduğunu vurguladı.
DEVA Partisi Doğa Hakları ve Çevre Politikaları Başkanı Yasemin Bilgel, Türkiye’nin su fakiri olma yolunda ilerlediğine dikkat çekerek, su krizinin ülkenin en acil gündemlerinden biri olduğunu belirtti. Su sorununun ancak bütüncül bir yaklaşımla çözülebileceğini vurgulayan Bilgel, ülkemizin su kaynaklarının korunması ve verimli kullanılması için tarım, kentleşme, enerji ve madencilik politikalarında acilen yapılması gereken değişikliklere dikkat çekti.
Türkiye su fakiri olma yolunda
Bilgel, yaptığı basın açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Son dönemde barajlardaki doluluk oranlarının azlığıyla sıkça gündeme gelen su sorunu dönemsel değil, Türkiye’nin kalıcı bir sorunudur. Ülkemiz, su sıkıntısı yaşayan, yarı kurak bir ülkedir. Kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarı 2000 yılında 1652 m3’ken, 2020 yılında 1346 m3 olmuştur. 2030 yılında ise bu miktarın kişi başı 1100 m3’e düşeceği ve Türkiye’nin su fakiri bir ülke olacağı öngörülmektedir.
Küresel iklim krizi sonucu artan kuraklıkla ülkemizin su sorunu daha da büyüyecektir. Artan su sorunu, ekosistemin dengesini bozarak gıda ve enerji güvenliğimizi, orman alanlarımızı, toprak kalitemizi, hayvanların doğal yaşam alanlarını olumsuz etkileyecek, hastalıklarla mücadeleyi zorlaştıracaktır. Bu nedenle, su sorunu ekonomik, sosyal, çevresel ve sağlıkla ilgili etkileri olan, ülkemizin öncelikli ve yaşamsal bir sorunudur.
Tek elden ve havza bazında yönetim gerekli
Su sorunu, fiziksel olduğu kadar yönetimsel bir sorundur ve suyumuzun her bir damlası kötü yönetime feda edilemeyecek kadar değerlidir.
Türkiye’de mevcut su yönetimi 6 bakanlık ve belediyeler arasında bölünmüştür. Yetkili kurumlar arasında mükerrer sorumluluklar olması, su yönetiminde eşgüdümlülüğü önlemektedir. Suyun akılcı ve verimli yönetimi için tek elden yönetilmesi gerekmektedir. Bu nedenle, ilk yapılması gereken, yeni çıkartılacak bir kanunla suyun tek elden ve havza bazında yönetilmesi için kurumsal yapıyı inşa etmek; su yönetiminde bakanlıkların ve yerel yönetimlerin yetkilerini netleştirmektir.
Kanal İstanbul gibi ‘çılgın projeler’ iptal edilmeli
Su sorununu ancak bütüncül bir yaklaşımla çözebiliriz. Ülkemizin su kaynaklarının korunması ve verimli kullanılması tarım, kentleşme, enerji ve madencilik politikamızda değişim ile mümkündür. Bu bağlamda, çözüm bekleyen başlıca sorunlar ve atılması gereken adımlar şunlardır:
- Suyun en fazla kullanıldığı sektör tarım olduğu için, öncelikli olarak tarım alanında somut adımlar atılmalıdır. Vahşi sulama yerine damlama sulama yöntemine geçmeli; suyu az tüketen, bölgenin durumuna göre kuraklığa dayanıklı bitki türlerine yönelmeyi teşvik etmeli ve tarımda suyun etkin kullanımı için yeni teknolojiler desteklenmelidir.
- Kentlerin betonlaşması, aşırı yeraltı suyu çekimi ve yeşil alanların azalması yüzey ve yeraltı sularını tehlikeye sokmaktadır. Yeşil alanların korunması ve genişletilmesini hedefleyen çevre dostu kentleşme politikası izlenmelidir.
- Termik santraller, hava kirliliğine ve iklim değişikliğine sebep olmanın yanı sıra, suyu yoğun şekilde kullanır ve kirletir. Yeni termik santral planlamak yerine, yenilenebilir enerji projeleri önceliklendirilmelidir.
- HES’ler ülkemiz için önemli bir temiz enerji kaynağı olsa da, yerel halkları ve ekosistemi gözeterek, kapsayıcı ve planlı bir şekilde işletilmelidir. İklim değişikliği kuraklığı artıracağı için, HES’lere dayalı yenilenebilir enerji politikasından çeşitlilik barındıran yenilenebilir enerji politikasına geçilmelidir.
- Madencilik faaliyetleri, ağır metaller ve toksik elementlerle yüzey ve yeraltı sularımızı kirletmektedir. Madencilik faaliyetlerine, su kaynaklarımız üstündeki etkileri gözetilerek, koruma-kullanma dengesi doğrultusunda izin verilmelidir.
- Su fakiri olma yolunda bir ülke olarak, su kaynaklarımıza zarar verecek Kanal İstanbul gibi ‘çılgın projeler’ iptal edilmelidir.
- Türkiye’nin yüksek su kayıp oranının düşürülmesi için şebeke sistemleri yenilenmeli ve gerekli altyapı çalışmalarına öncelik verilmelidir.
- Bireysel su tasarrufu konusunda toplumsal bilinçlendirme kampanyaları yürütülmeli; su ayak izi konusunda farkındalık artırılmalıdır.