Aşk’ın AŞKIN Hali…
Ah! Bu modern zamanlar ne çok şeyi çaldınız ömrümüzden. Hız çağında hazlarına yenik düşen kalpler, inancınızın temelleri, en az yaptığınız binalar kadar zayıf değil mi? Onlar da gönlün depremine dayanamadı işte yıkıldı. Schopenhauer der ki, ”Bir şey ne kadar soylu ve mükemmel ise onun olgunluğa erişmesi de o kadar geç ve yavaştır.”
Stendhal, ”en verimli aşk yavaş ilerleyen aşktır” der.
Aklın yolu birdir lakin aşkın da.
Gel geç eğlencenin mahsulü değildir aşk, başkalarının önünde sergilediğiniz bir oyun değildir.
Onay için süsleneni değil, tüm çıplaklığıyla, şefkatten emin,
huzura geleni sever.
Özel biri için özel bir şekilde varolabilmektir.
Değerli olanın bir parçası olarak onunla bütünleşmektir.
Aşk bu kadar ağızlara sakız, entrikalara alet, bedene sahne, ben ben diye kendini yırtan çığırtkana nesne olmuşken güzel uğruna güzelliği yakan, geçici arzuların peşinde tutsak, gururlu,şımarık, tüm makamlara talip, doymak bilmeyen insanlar türeyecektir elbet.
Aşkın öyle mi! Bilmez misiniz ki ruhuyla gören kalbin zarif tavırları, tutkuyla görenin gözlerinde ki kabalığın karşısında ölçüye sığmayacak denli güçlüdür. Bilgece beslenmezse can çekişir ışığa çıkmayı bekleyen can, vücut enkazının altında nefes alamaz nefsin işgaliyle.
Güzeli gören göz, güzelliği gören ruhla kenetlenmediği sürece duyunun ötesinde ki öze nasıl ulaşır? sorarım size. Kalp yorulmaz mı görünüşler alemi ile içi kirlendiğinde! Aşkta ki dışsal,biçimsel arayış görünenin ötesinde ki manayı gölgeler.
Tutkunun getirdiği bu aşırılık halini, Feridüddin Attar şöyle söze döker, ”Şehvetine tapan, aşk ile nasıl yar olabilir.”
Eski şairler, sevgilinin hasretinden şikayet etmeyi aşk edebine aykırı sayarlar, çünkü hasret kalbi aşk ile yoğurur ve aşkın kılar.
Ben sen nedir bilmeyen, sevdiğinde eriyen, her yerde her şey de onun ışığı ile güzelliği gören, memnuniyet hali, hiçlik makamına talip, durumuna razı bir iç zenginliktir aşk’ın aşkın hali.
Yok olurken kurtulandır.
Sevgilinin hakikatine erişendir.
Yorgunluk ne tatlıdır onda. Acı, tatlıyla; tatlı acı ile yoğrulmuştur hamurunda. Bundandır ki yakmaz, yıkmaz bilakis besler,büyütür.
Aşk güç peşinde koşar doludizgin; aşkın, gücün bilgeliğe teslimiyetidir,tüm alçakgönüllülükle.
Aşkı, onduran, olduran, aşkın yapan onun el değmemiş saflığıdır.
Aşk’ın aşkın hali, yavaş ve sancılı bir süreçtir. Her kişinin değil er kişinin marifetidir, çünkü nefs olanca hücumuyla saldırıya geçtiğinde yıkıp viran eder gönül bağını.
Ateş ruha sıçrayacak ki bin bir sabırla bağda olgunlaşan koruklar tatlı bir şaraba dönsün.
Tüm hayvani iç güdüleri ile geçemedi mi beden bariyerinden aşk, kızgınlık, öfke, saldırganlık… sevgilinin benlik duvarını örseler. Bu bir şey olma hali, o olmanın önünde ki en büyük engeldir. Işığı söndürür karanlığa boğar. Anlasana beni! nidası bir anlam zenginliğine feda edilir bencilliğin koynunda.
Karanlıktan aydınlığa çıkmaktır aşkın hali. Kötü olana kayıtsızdır, iyiye duyulan sevgiyle, varlığı tüm varoluşu ile kucaklayan hiç bir beklenti içermeyen bütünleyen bir ruhun ürünüdür.
Yaşatmak için besleyen aşkın yanında sahip olmak için kopartan aşk nedir ki! Kün’ün yanında biraz kül.
Aşk eğitmek ister tüm istekleri için… Kontrol eder,hükmeder, gaspeder,ötekiyle hesaplaşır, kendini konumlandırır,dünyanın merkezi benim der dayatmacı narsist aşık, acı vererek hazla yaşadığı aşkta, yolunda gitmeyen her şeyin sorumlusunu öteki yapar.
Wagner, ”Dünya bana gereksinimim olanı borçludur.
Bana güzellik, görkem, ışık gerek.” derken aşkı anlatır.
Ötekinin bireyliğini kabul etmez, saygıyı öldürür, aşkı öldürür, ötekinin öznelliğini öldürür.
Aşkın eğitime rıza gösterir, ihsandır verilen, değer bilir. Kendini bırakır, kendini tanır sevgilinin aynasında, sevgiliyi biçimlendirmez, kendisi onda dönüşür.
D.S. Guzman’ın tarifiyle bedenin isteklerinin tinin gerçekleri ile uyumlaştırılması ile kalp bir eksen, istikrar noktası bulur.
Aşk bağımlıdır, bunaltır, aşkın saf bir sevgiyle bağlıdır,yüceltir.
Aşk da gerçeklik algısı bozulmuştur, perde inmiştir göze.
Bir çıkmazda hep arayışta…
Aşkın, perdenin açılması ile gönülde hakikati görür, bulur, bağlanır.
Aşk gözüpektir, aşkın ağırbaşlı.
Aşk ötekini alçaltarak kendini yükseltmenin peşinde,
Aşkın sevdiğinin yüksekliğinin bilincinde.
Nice zorbalar, nice kurbanlar gördük aşk sahnesinde; günahsız bir acı, günahsız bir mutluluk ise ancak aşkın olanın özünde.
Aşk bir zorlama, sıkıntı, iç bulantısı, tutsaklık…
Aşkın bütün iyiliklerin kaynağı karşısında varlığımı hissettiğin içten bir mutluluk hali.
Aşık bu kadar duyarlıyken nasıl güvenir? Aşkın bu kadar güvenirken nasıl duyarsız olabilir!
Aşık sürekli okumalıdır ötekinin keyfini de keyifsizliğini de.
Balzac, ”Şu değerim nedir? sorusuna takılıp kalmıyor muyum, öteki yüzünden yorulup bıkmadan hep bu sorunun yanıtını aramıyor muyum?” derken ötekinin kendisinin dışında olduğunu bilen aşkı;
Tao, ”Gösteriş yapmaz ama parlayacaktır.
Kesinlemez ama benimsetecektir.
Yapıtı tamamlanmıştır,ona bağlanmaz,
Bağlanmadığına göre de bu yapıt kalacaktır.
Kendine mal etmeden üretendir.” diyerek aşkın en güzel halini dile getirir.
Yunus Emre, ”Bir ben vardır bende, benden içeri” derken benin içinde ki beni, kendi içiyle bütünleştiren aşkını tam bir birlik haliyle ne güzel ifade eder.
***
Aşk, aşkın olana götüren bir kıvılcım olmasaydı bunca şiir, roman, şarkı, film, resim… hangi kaynaktan beslenebilirdi ki! Aynı kaynaktan beslenen,bitmek, tükenmek nedir bilmeyen ilhamın kaynağıdır o.
Varoluşu mümkün kılan gerçek de,hayal de; arayış da aldanış da; özgürlük de tutsaklık da;sevinç de keder de; korku da umut da; cehennem de cennet de… hepsi ve çok daha fazlası da aşk’ın derinlik ve duyarlılık kazanmış aşkın hali ile iyiye,doğruya,güzele ulaşır. Ne güzeldir buluşma.
***
Sheakspear’in Romeo’sunun, Julet’in de aşkın olana eren dizeleri ile bitirmek isterim yazımı;
Ve iffetten bir zırh ile korunup silahlandığından,
Etkilenmiyor aşkın çocukça oklarından,
Yılmıyor sevgi sözcükleriyle kuşatılmaktan,
Saldırıyor gözlerin bakışlarından yok çekinmesi,
Ermişleri baştan çıkaran bir kucak altına yumuyor gözlerini.
Sonradan kör olan aşık unutmaz
Daha önce gördüğü değerli hazineyi.
………….
Biri erdem, öteki gemsiz istem,
İçlerinden kötüsü egemen oldu mu bir kez
Kurt kemirip çürütür tez elden o bitkiyi.
………….
Güçsüzse erkekler kadınlar düşer.
Evreni kucaklayan, kendinize yaklaştıran aşk’ın kıvılcımının, AŞKINa dönüşmesi dileğiyle.
Keşke bütün aşklar aşkına dönüşebilse, insanlar hep mutlu olsa, dünyaya iyilik, güzellik hakim olsa.
Umut olduğu sürece mümkün
Nihalcim ne güzel cümleler ne güzel bir kalp tebrik ederim varolan bilgiyle duyguları kaynastirip ikisini birbirine yedirebilmeyi başarmak kalemine sağlık bunları bir gün kitap olarak birleştirip daha büyük kitlelere ulaşmak niyetiyle sevgiler canim