Şeb-i Arus: Hamdım, piştim, yandım!
Selam tüm okuyuculara ve selam olsun sevgiyi, hoşgörüyü ne olursa olsun yüreğinden eksik etmeyen tüm güzel yüreklere…
Siyasi, ekonomik ve bunların sonucu psikolojik buhranlarla boğuştuğumuz ve boğulduğumuz bir süreçteyiz maalesef… Hoşgörüsüzlüğün, saygısızlığın tavan yaptığı bu dönemde nefes almak için soluk alıp vermek de yetmiyor artık… Hadi kafayı dağıtalım deyip çoluk çocuğuyla bir yerlere gitmek isteyen vatandaş ise bütçesine bakınca, ya vaz geçiyor veya evden bir şeyler azık yapıp en yakın park vs gibi bir yerde oturmayı tercih ediyor. Tabi hava iyiyse ve tabi ki havayı bozacak, para harcamak zorunda kalmayacak yerlerden uzak…
Hafta sonu Konyalı derneklerin düzenlediği Bursa Panorama Müzesi’ndeki Şeb-i Arus törenlerine katıldık. Çoluk çocuğuyla gelen bir çok insan vardı. Güzel tasarlanmış, tarihi motiflerle bezenmiş bir yer. Her ne kadar törende fazlaca kişi olmasa da siyasiler baya bir yer teşkil etmişti. AK Parti Bursa milletvekilleri Hakan Çavuşoğlu ve Osman Mestan, Büyükşehir Belediye Başkanvekili Feti Yıldız, Osmangazi Belediye Başkan Yardımcısı Hasan Hüseyin Erdönmez, İYİ Parti İl Başkanı Selçuk Türkoğlu, Gelecek Parti İl Başkanı Alparslan Yıldız, STK yöneticileri teşrif etmişlerdi.
Katılımcı protokolün selamlama konuşmalarından sonra Konyalı dernekler adına söz alan Konyalılar Dernek Başkanı Musa Bozkurt, ”Hz Mevlana yaşamı boyunca insana olan sevgisi, hoşgörüsü ve kusurları görmezden gelmesiyle topluma örnek teşkil etmektedir. Onun sahip olduğu fikirleri ve felsefesini anlamak ülkemizin barış, huzur, hoşgörü içinde birbirlerine saygı ve sevgi ile bağlanması anlamına gelecektir.” dedi.
Ah ne de güzel söylediniz sayın başkan…
Keşke öyle olsa ama maalesef ki bizim siyasetimiz saygıyı, hoşgörüyü ve daha nice değerleri unutalı çok oldu. O yüzden de bana kalırsa anlamaktan ziyade sil baştan okuma yazma öğrenir gibi baştan hafızayı yenilemek gerekiyor…
Neyse biz siyaseti boşverelim şimdilik ve törenin içeriğine dönelim.
Mesela Şeb-i Arus’un anlamı nedir?
Şebi Arus; Düğün Gecesi, mevlevilikte Mevlânâ Celaleddin-i Rumi’nin öldüğü gecedir. Mevlana Celaleddin Rumi, bu geceyi Rabb’ine kavuşma gecesi olarak düşündüğü için “Düğün Gecesi” olarak adlandırır.
Ölümün, rûhun hürriyete kavuşup hakîkî bir ölümsüzlük ve ikbâle gidiş olduğunu, şu mısrâları ile ifâde eder;
“Bil ki ölüm, rûhun bir başka âleme doğması hâdisesinin sancısıdır. Yâni bu fânî âlem için adı ölümdür, ama bâkî ve ebedî olan âlem için adı doğumdur!”
Fars Sünni Müslüman, şair, fâkih, âlim, ilahiyatçı ve Sufi mutasavvıf Muhammed Celâleddîn-i Rumi… Veya kısaca bilinen adıyla Mevlana, 30 Eylül 1207 tarihinde bugün Afganistan sınırları içerisinde bulunan Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya gelmiştir. Horasan’ın büyük alimlerinden ve o dönemin en büyük bilginlerinden olan Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled ve ailesi, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh’ten ayrılırlar. Konya’ya gelene dek Mekke, Medine, Şam, Erzincan, Anadolu’nun muhtelif şehirleri ve son olarak da Karaman’da bir süre yaşayan Mevlana, 18 yaşındayken Karaman’da Gevher Hatun’la evlenir.
Mevlana Hazretleri ailesiyle 7 yıl Karaman’da kaldıktan sonra Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın daveti üzerine 1229 yılında Konya’ya göç eder. Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî, ailece Konya’ya yerleştikten sonra Seyyid Burhaneddin’in isteği üzerine tahsîlini tamamlamak için Halep ve Şam’a gider. O sırada takrîben otuz yaşlarındadır. Seyyid Burhaneddin 9 yıllık eğitim sürecinin ardından Hazret-i Mevlana’ya halkı irşad ve öğretimle meşgul olması gerektiğini belirtir ve Mevlana’nın böylelikle ebedi yolculuğu başlamış olur…
Binlerce öğrenci yetiştirmesi, fikir dünyasına ışık tutan can dostu Şems ile tanışması ve de dini bilgilerden siyasete, sağlıktan insan ilişkilerine ve hayata dair birçok konuya yer verdiği, 26 bin beyite yaklaşan 6 ciltlik evrensel şaheseri Mesnevi…
Hayatını “Hamdım, Piştim, Yandım” sözleri ile özetleyen Hazret-i Mevlana, Konya’da 17 Aralık 1273’te bir pazar günü vefat etmiştir ve ”İşte düğün günüm” dediği Şeb-i Arus da o yüzden bir yas havasında değil, Mevlana’nın eserlerinden alıntılarla ve sema gösterileriyle kutlanır.
“Bu ten sûreti, yâni ceset, toprağa kurban verilince, o can sûreti kalır…”
Ve Mevlana’nın en büyük sureti şu an çokça ihtiyacımız olan ayrıştırmadan uzak, hoşgörü, empati, saygı ve sevgi…
“Gel, gel, ne olursan ol yine gel, ister kâfir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel, bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir, yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel…” diyor Mevlana; ötekileştirmeden, yargılamadan, Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok, nice elbiseler gördüm, içinde insan yok” da diyor.
Mevlana; anlamı insanlara mevkisiyle, maddi zenginliğiyle veya sırf menfaatin için değer vermenin insani değerlerden ne kadar yoksun bir tavır olduğudur.
“Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.” derken ise riyakarlığın, kinin, art niyetin çirkinliğini anlatır…
Mevlana’nın evrensel bir felsefe olmasının sebebi ne kadar da açıktır aslında…
Günümüzde gün geçtikçe artan sevgisizlik, riya, hoşgörüsüzlüğü düşününce…
Ve keşke hepimiz benimseyebilse; kadını, erkeği, zengini, yoksulu ve özellikle siyasileri. Çünkü siyaset bir ülkenin gidişatını belirler. Kimi zaman sefalete kimi zaman refaha götürebilir. Ve vatandaşı güldürebilen veya ağlatacak gücü de vardır.
“Vazifesini tam yerine getirmemiş olanın vicdan yarasına ne mazeretin devası, ne ilacın şifası deva getirmiş.” / (Mevlana)
Ne diyelim; yeter ki vicdanlar gitmesin, yeter ki vicdanı olanlar görmezden gelinmesin.
Sevgi ve umutla…