Buğday ile koyun, gerisi oyun… (ı)
Anadolumuz’da çok kullanılan bir deyim vardır…
“Buğday ile koyun, gerisi oyun…”
Tarihler boyunca yaşam geleneğimiz olarak en önemli değerlerden ikisi buğday ve koyun birlikteliğidir.
Gerek edebiyatımızda, gerekse yaşamsal döngüde buğday/koyun varlığı önemini günümüze kadar getirmiştir.
Dünyada pirinç ve mısırdan sonra, en çok üretilen üçüncü tahıl ürünü olan buğdayı en çok Çin, Hindistan ve Rusya üretmektedir.
Mısır; Orta Amerika’da, patates; Güney Amerika/Almanya’da, pirinç; Çin’de ve buğday da bizde en önemli besin kaynağıdır.
Arkeolojik verilere göre buğdayın, öncelikle Mezopotamya / Anadolu’da (Harran) yetiştirilmeye başlanması, Anadolumuz için çok önemli bir değerdir.
Sümerler’de ekmek hamuruna zeytinyağı, çörek otu ve susam katılarak çeşitli ürünler yapılırdı. Mısır piramitlerinde ve Çatalhöyük kalıntılarında da buğday taneciklerine rastlanılmıştır.
Zeus’un kız kardeşi, toprak, tahıl ve bereket tanrıçası Demeter, ekin ve buğdayı temsil eder. Sağ elinde buğday başağı, sol elinde ise meşale vardır.
Gılgamış Destanı’nda, buğday motifi dikkat çekicidir.
Eski tarihlerde, buğday ve koyunun bol olması, “zenginliği, bolluğu ve bereketi”, azlığı ise kıtlık, açlık ve fakirliği yansıtmaktadır.
Koyun, köpek ve at ile birlikte yerleşik düzende her daim insanın yanında olmuştur. Eti, sütü ve yünü ile önemli bir unsurdur.
Yıllar önce okuduğum, Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği, tarafından Türkçe hazırlanan, dünyada ve Türkiye’deki hayvancılık ile et sektörünü anlatan “Et Atlası 2014’’ raporu aklıma geldi.
Bu raporda, endüstriyel et üretimi ve artan et tüketiminin yıkıcı sonuçlarını bilimsel, çevresel ve toplumsal açıdan ele alıyor.
Söz konusu rapora göre;
”Osmanlı döneminde atların, Cumhuriyet döneminde ise sığırcılığın ıslahına yönelik daha fazla çaba harcandı. Koyun ve keçilerin ıslahı her iki dönemde de göz ardı edildi. Oysa Türkiye’deki otlar genel olarak kısa boyludur. Koyun ve keçi yetiştiriciliğine elverişlidir. Koyunlar otları dişleriyle kestiği için kısa ot ister, sığırlar dişleriyle değil dilleriyle keserler. Bunun için otların yüksek boylu olması gerekir. Avrupa çok yağış aldığı için otların boyu yüksektir, sığır yetiştiriciliğine uygundur. Koyun ve keçiye değil…
Beslenme kültürlerimiz Avrupalılardan farklıdır. Bizler kahvaltıda peynir yeriz. Avrupalı yemez. Bizler sütü, süt olarak içmeyiz. Ayran, yoğurt ve peynire dönüştürerek,yeriz. Avrupalı sütü daha çok süt olarak içer.
Tarımda uygulanan yanlış politikalardan bitkisel üretim gibi hayvan yetiştiriciliği de nasibini aldı. Hayvan yetiştiriciliğinde koyun ve keçi yerine sığırın desteklenmesi, koyun ve keçi varlığını azalttı.
Politikaların koyun ve keçi yerine sığırdan yana uygulanması, özgür mera hayvancılığını köstekledi. Kapalı alan fabrikasyon hayvan üretimine geçildi. Bu durumla birlikte meraların ölçeği küçüldü.
Merada özgür otlayan hayvanlar, otladığı yere gübrelerini bırakır ve bıraktıkları gübreler otları geliştirir, sağlıklı kılar. Toprağı korur; yağış ve rüzgâr erozyonunu engeller.
Endüstriyel hayvancılıkta ise inekler doğada gezinmez, otlamaz ve beslendikleri kapalı alanlara atıklarını bırakırlar. Hayvanlar kapalı alanlarda kendisine besin verildiğinde kendi besinini üretebilme yeteneğini kullanması engellendiği gibi kötürümleştirilmiş ve bakıma muhtaç hale getirilmiş olur. Sorun buradadır. Kısacası küreyi ısıtan özgür inekler değil, endüstriyel hayvancılıktır.
Dünyadaki küçük aile çiftçilerinin küresel örgütü La Via Campesina üyesi olan Türkiye Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu, hayvanların içeriye kapatılıp önlerine yem konularak beslenmesini hayvan yetiştiriciliği olarak görmüyor. Konfederasyon ayrıca Türkiye’nin ekolojisine ve Türkiye’deki beslenme kültürüne uygun olan koyun ve keçi yetiştiriciliğine dönülmesini savunuyor. Türkiye’de kullanılan bir deyimde olduğu gibi ”Buğday ile koyun gerisi oyun!” diyor.” (Et Atlası sy.30 – 31)
Söz konusu raporu 2015 yılında okumuş ve hayretler içinde kalmıştım. Yıl 2022, aradan tam 8 yıl geçmiş, ama biz halen geri konumdayız.
Acaba bu raporu, benim okuduğum gibi, bakanlık yetkilileri ve tüm ilgili kuruluşlar okumuş mudur?
Hiç zannetmiyorum…
Okumuş olsalar, GSYH içindeki tarım sektörünün, 2022 yılının 2. çeyreğinde payı, bir önceki yıla oranla % 2,9 oranında küçülmezdi!
Sudan’da ve Venezuela’da tarım arazisi kiralayıp, tarımsal faaliyette de bulunmak fikri yerine, güzel ülkemde toprak, iklim ve coğrafi koşulları bilimsel açıdan ele alarak, hangi ürün ve hayvan çeşidine uygun üretim yöntemleri geliştirileceği için çaba harcansaydı…
2014 yılında Türkçe yayınlanan bu raporu, keşke Tarım ve Orman Bakanlığı yetkilileri okuyup, ona göre önlem alsalardı, Güzel ülkemde buğday/koyun vb. tarımsal ürünler konusunda ithalat yoluna gidilmez ve köylümüz perişan edilmezdi…
Bu raporda da anlaşılacağı üzere, bizlerin bilimsel açıdan, küçükbaş hayvan üretim ve ıslahına yönelmemiz gerekirdi.
Bizler, tam bunun tersine daha çok büyükbaş hayvan üretimine yönelik uygulamalarla, bugünlere yani, “İthalata dayalı tarım/hayvancılık” politikaları ile “dış güçler”e muhtaç hale getirildik!
***
Sağlık, sevgi ve hoşgörü ile kalınız…
Kaleminize sağlık değerli doğa yürüyüşdaşım.
Çok doğru tespitler. Elinize, emeğinize sağlık. Selamlar, saygılar…
İdris Kardeşim, çok teşekkürler, selamlar….
Çok önemli bir konuyu işlemiş olmanızdan dolayı kutluyorum.
Veysel Abim, saygılarımla…
Çok önemli bir konu. Ülkemizin en önemli varlığı olan topraklarımızın tarımsal ve hayvansal ürünlerinin verimliliğini ve çeşitliliği için kısa ve uzun vadeli planlamaların olduğunu düşünmüyorum. Kaleminize sağlık. Selamlar.
Mehmet Abim, maalesef tarım, yıllardır üvey evlat muamelesi görmekte ve bunun acı sonuçlarını bizler çekmekteyiz, teşekkürler.
kaleminize saglık…