Cumhuriyeti Anlamak ya da Anlamamak
Anadolu’da yokluk, yoksunluk içinde yaşayan, onuru çiğnenen, kula kul edilerek, etrakı biidrak denilerek sürüye sayılanlar, tam yüz yıl önce karakteri bağımsızlık olan Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet sayesinde hür iradeli eşit yurttaş olarak tarih sahnesine çıktılar.
O Cumhuriyet ki fazilettir; özgürlükten adalete, insanlığın tüm erdemlerinin bir birikimidir.
Ülkenin; verimli işletilen tarlalarıdır. Islah edilen hayvanlarıdır. Bacası tüten fabrikalarıdır. Yoludur, yordamıdır. Bilimin ışığında eğitim veren okullarıdır. Muskalardan, üfürüklerden kurtulan canların doktorlara emanet edildiği hastaneleridir. Ormanlarıdır. Madenleridir. Lozan’la belirlenen sınırlarının ve üniter yapısının güvencesidir.
Halkın; işidir, aşıdır, ekmeğidir, umududur, geleceğe güvenle bakmasıdır. Eşit yurttaşlıktır. Kadın erkek eşitliğidir. Kimsesizlerin kimsesidir. Toplumu hep ileriye taşıyan bir kültür projesidir.
Atatürk, “Demokrasi insan ırkının ümididir, o da Cumhuriyetin fikridir” diyor. İşte bütün mesele bunu anlayabilmekten ibarettir.
Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu günden itibaren bulunduğu bölge ile sınırlı kalmayıp, emperyalizmin esaretindeki bütün mazlum halkların kurtuluşunun da ümidi olmuştur. Laik Cumhuriyet barıştan, dayanışmadan yanadır. Kurucu Atatürk, yurdu işgale gelenleri defettikten sonra kısa sürede hepsiyle barıştı. Hepsiyle ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi alanda işbirliği yaptı. Barışa olan inancını “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinde somutlaştırdı, hayata geçirdi:
Balkan Paktıyla Avrupa’nın ortasına kadar ki ülkelerle yaptığı dayanışma ile genç Türkiye’nin batısını, Sadabad Paktıyla da Çin sınırına kadar ki bölgeyi güvenliğe kavuşturdu. Bu güvenlik hattı sadece Türkiye’nin değil Yugoslavya’dan Afganistan’a tüm bölge ülkelerinin esenliği içindi. Her politikasıyla birçok ezilen ülke için örnek alınacak bir ulus devlet yaptı laik Türkiye Cumhuriyetini.
Bütün bunların ışığında Cumhuriyetin kuruluşunun yüzüncü yılında bugünün Türkiye’sine düşen görev neydi?
Cumhuriyetin kurucusu Atatürk, Türkiye’dir. Onun her söylemi, Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk milletinin de söylemidir. Dolayısıyla yüz yıllık bir müktesebatı olan bu söylemlere istinaden 2023 yılı boyunca dünyanın bütün dikkati Türkiye’nin üstüne çekilebilirdi:
Bilimi kendine rehber edinmiş bir ülkeyiz; dünyada ses getiren akademik kongrelerin çoğunun Türkiye’de yapılması sağlanabilirdi.
Sanatı hayat damarlarından biri sayan bir ülkeyiz; dünyanın en seçkin sanat etkinlikleri Türkiye’de düzenlenebilirdi.
Yurtta ve dünyada barışı, mecbur kalmadıkça savaşın bir cinayet olduğunu dış politikası olarak belirlemiş bir ülkeyiz; bölgemizde ve dünyanın başka yerlerinde cereyan eden sorunların barışçıl çözümünün, en azından 2023 yılındaki görüşmelerin adresi Türkiye olabilirdi.
Sporun, zeki ve çevik olmayı ama aynı zamanda ahlaklı olmayı gerektirdiğini söyleyen bir milletiz; tarihleri 2023’ten önce belirlenmiş müsabakalar olmasa bile diğer uluslararası spor karşılaşmalarının önemli bir kısmı Türkiye’de yapılabilirdi.
Sonunda yıl boyu süren etkinliklerin ardından 29 Ekim 2023 günü, önemli bir manisi olmayan tüm dünya liderleri Ankara’da konuk edilebilir, bütün yurtta ve dış temsilciliklerde Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun yüzüncü yılı, kuruluş felsefesine uygun bir şekilde yapılacak kutlamalarla taçlandırılabilirdi.
Kimse yıl boyunca davul zurna çalıp göbek atalım demedi, demiyor ki!
Peki, neden bunların hiçbirisi yapılmadı?
Çünkü bunu organize edebilecek, laik Cumhuriyetten yana bir iktidar yok Türkiye’de. Gerçi iktidarı baskılayarak bunların yapılmasını sağlayacak bir muhalefet de yok ya! Yirmi yıldır yaptıklarından Cumhuriyeti ve Atatürk’ü dönüştürmenin, gündemden düşürmenin gayretinde olduklarını görüyoruz iktidarın. Her sıkıştıklarında tutunacak bir lütuf bulma uzmanıdırlar. Cumhuriyetin yüzüncü kuruluş yıldönümünü kutlamak istemeyişlerinin bahanesi de İsrail’in Hamas’a saldırıları oldu. Oysa İsrail’in Filistin’deki zulmü 1948’den beri her gün tekrarlanan bir durum, 56 İslam ülkesi var, hangisinin umurunda? Ayrıca İhvancı AKP iktidarının Filistin halkından yana kalıcı, tutarlı, samimi bir politikasını bilen var mı? Hem Yahudi şeref madalyasını boynunda taşıyanların, vicdanında Filistin halkının acısını hissetmesi ne kadar mümkün olabilir?
İktidarın Cumhuriyetin yüzüncü yılını hakkıyla kutlamak istemeyişi, Cumhuriyete karşı ilgisizlik de değil, bir tavırdır. Emperyalizmin Ortadoğu’daki çıkarlarına hizmet eden terör örgütleri ile terör devletlerinin süregelen didişmelerini kendi iç siyasetine alet etme tercihinde bulunmaktadır iktidar.
Dünyada olup bitenlere de Filistin’deki gelişmelere de elbette kayıtsız kalınamaz. Ama bunlar, bizi özgürlüğümüze, bağımsızlığımıza ve demokrasiye kavuşturan Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına erişmesinin onurunu, gururunu dünya kamuoyunun önünde büyük coşku ve heyecanla yaşamamıza engel teşkil etmemeliydi.
Türk milletinin, kendisini bu yüz yıllık soylu geçmişinden soyutlayarak kulaklarının üstüne yatması, onun yüksek karakterine ve milli duygularına aykırıdır. Gelecek kuşaklar, onun, üstüne ölü toprağı serpilmiş bugünkü halini asla affetmeyeceklerdir.
Zira Türk milleti için en büyük tehlike, geleceğini karartacak bu ve buna benzer gelişmeleri kanıksayarak zamanla duyarsızlaşması, milli duygu ve düşüncelerini yitirmesidir.
- Önder Gümüş/27 Ekim 2023