Hazırlık süreci

12.02.2024
A+
A-

TÜRKİYE’NİN ARAPLAŞMA YÜZYILI (3)

HAZIRLIK SÜRECİ

Ekende biçende değil yemede ortak Osmanlı çöktüğünde, dilinden tarihine, ekmeğinden yurduna her şeyini tüketmişti halkının. O çöküntünün küllerinden yaratılan Türkiye Cumhuriyeti, yoksulluğuna, yoksunluğuna rağmen kurucusu Atatürk hayatta iken altın çağını yaşadı. “Türk Devrimi” süreci dediğimiz demokratik, laik, hukuk devleti olma, sosyal ve kültürel alanda ileri bir toplum olma yolunda çok zorluklar çekmesine karşın, genç Cumhuriyet, Atatürk’ün deyişiyle çok az zamanda çok ve büyük işler yaptı. Bu yüzdendir ki o kısa zaman diliminde dünyanın en saygın ülkeleri arasındaki yerini aldı.

Türkiye, o altın çağında bir tarım ve köylü toplumuydu. Ama o haliyle bile eğitimde öğretim birliğine, hukukta Avrupa standardına, kadın haklarında bütün dünyanın önüne geçti. Salgın hastalıkların aşılarını buldu. Kendi uçağını yaptı. Ülkeyi demiryollarıyla ördü, her biri bir ekonomik kale olan fabrikalarla donattı. Tarıma dayalı endüstrisini kurdu. Dünya ile rekabet edebilecek bir sanayi ülkesi olma yolunda hızla ilerliyordu ki, Atatürk’ün ölümünden sonra karşı devrim sürecini başlatan cumhuriyet düşmanları hem CHP’nin içinden ses yükselttiler hem de CHP’nin karşısındaki partilerde örgütlenip iktidar oldular. İki kutuplu dünyada Rusya’dan korkup, Türkiye’yi, İsrail’i Ortadoğu’nun başına bela eden Amerika’nın güdümüne soktular.

Amerika, Marshall Planı kapsamında 1948’de Türkiye ile ilk ekonomik işbirliği anlaşmasını imzaladı. Bu başlangıç ile Türkiye Amerika’dan kredi alabilecek ülkeler arasına girdi. Bir süre sonra NATO’ya alındı, karşılığında Kore’ye asker gönderdi. Amerika’nın “Uçak ve traktör üretme, demiryollarına yatırım yapma, karayolu yap; ben sana çok daha ucuza uçak, traktör, kamyon, otobüs, otomobil veririm” tavsiyesine uydu, böylece teknoloji üretmekten vazgeçti. Bir tarım ve hayvancılık ülkesi iken, içinde ne olduğunu bilmediği Amerika’nın küflenmiş buğdayını, süt tozu ve fındığını alıp çocuklarına yedirmesiyle de tarımsal üretimden vazgeçti. Türk halkının bugün açlık ve sefalet içinde bulunmasının nedeni bunlardır.

Amerika’nın öncülüğündeki batı ittifakı, NATO’ya aldıktan sonra Türkiye’nin dizginlerini tümüyle eline almıştı. “Bizim çocuklar” diyecek kadar kendilerinden yana gördükleri generallere her on yılda bir askeri darbe yaptırdı. Türk halkının Atatürk’ü ve onun ilke ve devrimlerini anlamasını istemedi. Toplumda yarattığı yapay çelişkiler üzerinden tertemiz, idealist Türk gençlerini sağcı solcu kamplara ayırıp birbirine kırdırdı.

Gün geldi komünist doğu bloğunun çözülmesiyle dünya, tek kutuplu emperyalizmin yarattığı bir cehenneme döndü. Türkiye’de bir zamanlar komünizme karşı teşkilatlandırılan İslamcılar, bu yenidünya düzeninde bu kez tarikatlara ve siyasi partilere dönüştürüldü. Türk-İslam Sentezi ile sözde milliyetçiler de bunlarla harmanlandı. İşbirliği içinde hep iktidar oldular. 1974-78’deki birer yıllık Ecevit hükümeti dönemi hariç yetmiş iki yıldır iktidardalar.

Emperyalizmin yayılmacı politikaları, siyasi ve sosyal yönden toplumları parçalayarak, bölerek ayrıştırmaya, ekonomik yönden de çökertmeye ve dışa bağımlı hale getirmeye yöneliktir. Bunun nedeni daha kolay kontrol edebildiği içindir. Birincisini etnik, dini ve hatta basit yerel nüanslar üzerinden yapar, ikincisini ise adaletli bölüşümden vazgeçirerek. Yalnız, bir ülkenin iç cephesi sağlam ve güçlü duruyorsa emperyalizm ne yaparsa yapsın o ülkede emellerine kavuşamaz. Ancak bu olguyu etkisiz kılmak için de bir çözümü var; o ülkenin iktidarıyla işbirliği yapmak, işbirliğine yanaşmayanı da uzaklaştırıp ya da devirip, beklentilerini kendi emelleriyle birleştirebilecek olanları bulup iktidara getirmek! Böyle olunca ülkenin iç cephesini zayıflatacak, bekasını tehdit edecek legal ve illegal yapılar konjonktür gereği peydahlanır. Bu konjonktür Türkiye’de yetmiş yılı aşkın sürede sabırla, ustalıkla oluşturuldu.

Türkiye’de “Yüzde elli” söylemi, matematiksel hesaplarda kullanılan bir terimdi. Bu iktidar döneminde yurttaşların bölünmüşlüğünü ifade etmekte kullanıldı. Bütün bilinen kavramların içi boşaltıldı, Türklerle beraber bütün çağcıl dünyanın yabancısı olduğu çağdışı anlamlar dolduruldu onların yerine.

Türkiye’de fakirlik vardı ama çöpten yiyecek toplayan ya da acından ölen yoktu. Arkadaşlar, dostlar, akrabalar, komşular tartışır, bağırır, çağırır bazen birbirlerine küfrederlerdi ama kalıcı düşmanlık oluşmazdı aralarında. Hırsızlık, yalan söylemek vardı ama bu boyutlarda değildi. İnsanlar az çok acısını sevincini paylaşabiliyordu, şimdi kimsenin kimseyi aradığı sorduğu yok. Selam sabah vardı, bayram seyran vardı, saygı sevgi vardı, büyük küçük vardı, şimdi hak getire! Atılan adımın, söylenen sözün sonunun nereye varacağı belliydi, şimdi her şeyin sonucu hangi yüzdelikte olduğuna göre değişiyor. Halkın mutluluğu, refahı için mücadele verme, gösterişsiz bir hayat sürme, modern ve mütevazı olma olgunluğu vardı. O gün buna züppelik diyen sözde gelenekçiler, iktidara yakın oldukları günümüzde giyinişleri, konuşmaları, düşünüşleri, yaşamlarındaki her türlü aşırılığa kaçan lümpenlikleriyle o tanımlamalarının daniskasını yaşıyorlar. Derdi kasaveti de olsa insanların cemali aydınlıktı. Caddeler sokaklar gül bahçeleri değildi belki ama yine de gülden, gülenden geçilmezdi. Belki kadınlar için gece yarısında sokaklar tekin sayılmazdı ama şimdi gece ve gündüz hiç kimse için güvenlikli değil. Kadınlar dövülüyordu belki ama günde birden fazlası öldürülmüyordu. Tarikatlardaki çocuk hikayeleri ha keza.

Mesela insanlar hiç bu kadar kıllanmamış, gülünç ve ucubeleşmemişti. Şimdi birer karartı gibi herkes kapkaranlık, ürkütücü. Cehalet sokakları, caddeleri, meydanları, köyleri, kasabaları, hayatın başını sonunu hiç bu kadar esir almamıştı. Kendi memleketimizde bazen Türkçe konuşanları arıyoruz. Büyük şehirlerde yabancılar kendi hukuklarını uyguladıkları, polisin dahi girmekte güçlük çektiği, devletin denetimi dışında özerkliğini yaşadıkları gettolar, kurtarılmış bölgeler oluşturmuşlar.

Türkiye her konuda, hiç hak etmediği, içinden çıkılması zor bir kargaşanın dibine batırılmış halde. Bu durum, şimdiki yönetimin iktidarda kalmasına, bir de memleketin Araplaştırılması planına yarıyor, o kadar.

  • Önder Gümüş/12 Şubat 2024

Yarın: Sorular

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.