Bursa Tarımsal Kalkınma Stratejisi
Marmara Bölgesi’nin güneyinde yer alan, genelde Akdeniz kısmen de yarı kırsal iklim özelliklerinin hakim olduğu Bursa, iller arasında hem dördüncü büyük nüfusa sahiptir, hem de her zaman ilk dört büyük ekonomi arasında yer almaktadır.
İl Tarım Müdürlüğünün 2017 verilerine göre Bursa’nın arazi varlığı 1.088.638 hektardır. Kimseyi rakamlara boğmadan sadece yüzdeler üzerinden açıklayacak olursak: % 45’i ormanlık-fundalık, % 30’u ekilebilen tarım alanı (Bunun da % 60’ında susuz, % 40’ında sulu tarım yapılmaktadır), % 5’i su yüzeyleri, % 2’si çayır-mera, % 2.8’i tarıma elverişli olup kullanılmayan arazi, % 18’i de “Diğer” başlığı altında verilmiş ama ne olduğu maalesef belirtilmemiş; Muhtemelen bu kısım, Türkiye’nin bugünkü acı gerçeği olan “terk edilmiş tarım arazileridir”. Lakin bu % 18’lik kısım % 2.8’lik tarıma elverişli olup kullanılmayan kısımla birleştirildiğinde görüyoruz ki Bursa’nın en az % 20.8’lik tarım alanı atıl durumdadır.
Yılda 258 bin ton süt, 11 bin ton kırmızı et veren 201 bin büyük baş ile 472 bin küçük baş hayvan; 66 bin ton kanatlı eti ile 2.7 milyar yumurta veren 12 milyon tavuk; 980 ton bal veren 87 bin arı kovanı mevcudu var Bursa’nın.
Yine aynı verilere göre Bursa’daki tarımsal üretimin Türkiye tarım üretimindeki yerinin % 3.4, tarımsal üretim değerlerindeki yerinin de % 2.3 ile 81 il arasında 12. sırada yer aldığını, böylece AKP iktidarında tarımın olabilecek en kötü noktaya gerilediğini görmekteyiz.
Bu iklime, bu toprak-su kaynaklarına ve Türkiye’nin en bilinçli çiftçisine sahip, iç ve dış pazar problemi olmayan, demiryolu hariç (o da il sınırlarında var) hava ve deniz yolu taşımacılığına sahip, dünyada kredibilitesi olan Uludağ Üniversitesi’nin Ziraat ve Veteriner fakültelerinin mevcudiyetiyle teorik, Karacabey Harası gibi binlerce dekarlık çiftlikleriyle de pratik uygulama sahaları bulunan, kısacası Allah’ın sanki ‘tarım yapılsın’ diye yarattığı Bursa, tarımda bu kadar geride kalmayı hiç ama hiç hak etmiyor.
Oysa ekonomimizin temeli tarımdır. Ülkemiz cumhuriyet tarihi boyunca tarıma verdiği önem sayesinde gelişme göstermiştir. Belki de bütün sektörlere göstereceğimiz akılcı yaklaşımların daha fazlasını tarıma göstererek çıkartabiliriz ülkemizi bugünkü durgunluktan.
Kurtuluş ile kalkınma yerelden başlar; tıpkı Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu sıralarda olduğu gibi! Türkiye’yi, Türk devlet geleneğinden ayrılarak bir anonim şirket gibi yönetmeye başlayan AKP iktidarı, tarımı ve hayvancılığı bitirmek için, kırsalda yaşayan çiftçi ve köylü nüfusu her şeyden yoksun ve yoksul haliyle kent varoşlarına hapsederek, kendi lütuflarına muhtaç bırakarak, daha kolay konsolide edeceği bir oy rezervine dönüştürüp, tarım alanlarını da ranta dönüştürmek için bütünşehir yasasını çıkardı. Bursa da bu bütünşehirlerden birisidir.
AKP’li Bursa Büyükşehir Belediyesi, bünyesinde kurduğu Tarım A.Ş. ile üretime destek olacağına, tüccar kafasıyla çiftçinin, köylünün ne zorluklarla ürettiği mahsulleri elinden alıp ticaretini yaparak, yurt dışından canlı hayvan ithal ederek sadece birkaç yandaşına menfaat sağlamıştır. Bunu yapmakla bırakın tarıma ve kırsal kesime hizmet etmeyi, tam tersine Bursa tarımına en büyük darbeyi vurarak köylüyü perişan etmiş, tarımı da geriye götürmüştür.
Bursa ile ilgili sorumluluk üstleneceksek eğer, Bursa’nın tarımına ve kırsal kesimine tıpkı Cumhuriyeti kurduktan sonra tarımda kalkınmaya odaklanan Atatürk’ün izinden giderek, onun aklıyla Bursa tarımına hizmet etmek durumundayız. Onun muasır medeniyet seviyesi şiarımız, uygulamaya koyduğu Atatürk Orman Çiftliği de tarımdaki modelimiz olmalıdır. Doğayı bozmadan, kirletmeden tarımsal üretimde ve ürünlerin pazarlanmasında Bursa çiftçisine, köylüsüne yeterli düzeyde belediyelerin kamusal desteğini sağlamalıyız. Bunu da tarımsal üretimde ve pazarlamada yeni değerler yaratarak yapmalıyız.
Dünyada 1,5 milyar insana hizmet eden, örneğin Güney Kore’yi 1960’lardan itibaren bugünkü gelişmiş düzeyine getiren, daha öncesinde batı Avrupa ve özellikle de İskandinav ülkelerini dünyanın refah düzeyi en yüksek ülkeleri seviyesine getiren kooperatifçiliği, ilkesel olarak ve yoğun bir şekilde üreticinin hayatına sokmalıyız.
Öncelikli olan üretim ve pazarlamadır. Zira Türkiye’nin öncelikli sorunu, tarımda üretememek ve ihracat yapamamaktır. Neredeyse bütün bitkisel ve hayvansal ürünlerde dışa bağımlı hale gelindi. Dolayısıyla ülkemizde 26 ayrı türde kooperatifleşme olsa da ancak üretim ve pazarlama kooperatifleri aracılığı ile çiftçiye destek olunabilir.
Atalarımızın 13. yüzyılda Anadolu’ya getirdikleri Ahilik, insanlık tarihinin en seçkin en başarılı ekonomik ve sosyal modelidir. Kooperatifçiliğin temeli de orada yatmaktadır. Kooperatifçiliğin çağdaş ve demokratik türevini ise Atatürk 1920-1938 yılları arsında kurucusu, koruyucusu ve bizzat ortağı olmuştur. “Devlet, kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayıcı tedbirleri alır” diyen 1961 Anayasasının 51. maddesiyle de gerekli hukuki düzenleme getirilmiştir. Kooperatifçiliğin geliştiği ülkelerin her açıdan geliştiğini görüyoruz. Hatta gelişmiş ülkelerde kooperatifçilik, kamu ve özel sektörün yanında üçüncü bir sektör olarak da tanımlanmaktadır.
Kooperatifler insanların ekonomik, sosyal, kültürel ihtiyaçlarının yanı sıra tüm beşeri isteklerini, müşterek şekilde sahip olunan ve demokratik yöntemlerle idare edilen işletmeler aracılığı ile karşılamak üzere, gönüllü olarak bir araya gelip oluşturdukları özerk teşkilatlardır.
Kooperatiflerin hedefi, toplumsal kalkınmayı sağlamaktır. Ayrıca yoksulluğun azaltılmasında veya ortadan kaldırılmasında en etkin araçtırlar. Sürdürülebilir bir ekonomik model olup yerel ekonomileri güçlendirir, toplumun yaşam koşullarını iyileştirir, katılımcılığı teşvik ederek insanlara her bakımdan sorumluluk kazandırır.
Kooperatifler en büyük mikro finans hizmeti sağlayıcısı konumundaki teşekküllerdir. Uluslararası Kooperatifler Birliğinin tespitlerine göre kooperatifçilik; insanlarda sorumluluk, demokrasi, eşitlik, adalet, dürüstlük ve dayanışma gibi temel değerler oluşturmakta ve bu değerlerin kararlılıkla uygulanması halinde kalkınmayı sağlamakta, toplum hayatına barışı ve esenliği getirmektedir.
Ülkemizde de toplumu ekonomik ve sosyal alanda kalkındıran kooperatifleşme hareketi ne yazık ki 12 Eylül darbesiyle sekteye, AKP’nin iktidara getirilme projesiyle de tamamen dumura uğratılmıştır.
İşte, afakını korku imparatorluğunun sardığı ülkemizde, iman ve vicdan dolu göğsüyle kuşkuları ve kaygıları ortadan kaldırmanın, her türlü ceberutluğa dur demenin vaktidir artık. Köleleştirilen, hatta topraklarından el çektirilen çiftçilerin, köylülerin gücünü kooperatiflerde birleştirerek, yeniden ve güçlü bir şekilde ayağa kalkarak memleketinin ve milletinin gerçek efendisi olmalarının zamanıdır artık.
BU METİN; bir proje hakkında her şeyi söylediğini iddia eden, tümüyle tamamlanmış bir rapordan ziyade, Bursa’daki belediyelerin tarımda bir kalkınma hamlesi başlatmak üzere Bursa çiftçisine kamu hizmetini nasıl ve ne şekilde götürebileceklerine dair belirlenen bir stratejidir.