Mursi’nin Türkiye’ye etkileri…

01.07.2019
A+
A-

Mursi, amaca ulaşmak için her yolu mubah gören Müslüman Kardeşlerin, Mısır’da terörle elde edemediği iktidara, sözde demokratik seçimle getirdiği örgüt lideridir. Müslüman Kardeşler de bilindiği gibi İngilizlerin 1928’de Kahire’de kurdukları bir terör örgütüdür.

Bu örgütün amacı, 1923’de kurulan demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetinin Ortadoğu, Afrika ve Asya’ya olan etkisinin önüne geçmekti. Bu eli kanlı örgüt, Ortadoğu’da iktidara getirilen diktatörlüklerin desteği ile demokrasinin ve laikliğin Müslüman ülkelere girmesini engellemekle kalmadı, Türkiye’de kökleşen demokrasinin ve laikliğin yara alıp gerilemesine de sebep oldu.

Türkiye Cumhuriyeti, Müslüman coğrafyanın ilk özgürlükçü ulus devletidir. Kurulmasına öncülük ettiği Balkan ve Sadabad Paktlarıyla Romanya’nın kuzeybatı ucu ve Afganistan’ın kuzeydoğu ucu ile antiemperyalist siyasi nüfuzunun sınırlarını Avrupa ile Asya’nın kalbine dayadı. Türkiye’nin Asya, Avrupa ve Afrika üçgeninde kurulması muhtemel siyasi birliğin güçlü ülkesi olmasından hoşnut kalmayan İngiliz ve Amerikan emperyalizmi, laik ve demokratik Türkiye’nin yanı sıra tüm Müslüman dünyanın başına bu İhvan terör örgütünü bela etti.

Yeşil dolarlar karşılığında dünyadaki Müslüman topluluklarından topladığı ajanlarını bu örgütün laboratuarı olan Kahire’deki El Ezher Üniversitesi ile ışık evlerinde eğiterek ülkelerine geri gönderdi. Mehmet Akif Ersoy da bu topa girenlerdendi. Yalnız o, kendisini bu misyonu üstlenmekten alıkoyarak ve pişmanlık duyarak ülkesine dönenlerdendi. Atatürk’e ve laik cumhuriyete küfredenler, Mehmet Akif’e de bu yüzden salya sümük küfrediyorlar hala.

İngilizlerin bu Müslüman Kardeşler projesi ile Yavuz Selim’in Mısır ve Hicaz bölgesinden İstanbul’a ulema adıyla iki bin şarlatanı getirmesi hemen hemen aynı amaca hizmet etmektedir. Yavuz’un amacı, onuruna düşkün Türk toplumunu Araplaştırarak milli benliğinden uzaklaştırıp kolay yönetilir hale getirmekti, İngilizlerinki ise Türk toplumunu içeriden fethederek ayrıştırmak ve parçalamaktır.

Kurtuluş savaşında Türk milletine yenik düşen batılılar, tekkeleri, zaviyeleri ve tarikatları yeniden hortlattılar. İslam’la, Kuran’la, Peygamber’le alakası olmayan ancak bu kutsal değerleri kendilerine bayrak yapan cahiliye döneminin iğrenç adamlarını bu çağdışı mekânların postuna oturttular. Bin dokuz yüz ellilerden bu yana, Cumhurbaşkanından genel müdürüne ülkeyi yönetenlerin pek çoğu, bu tekke ve tarikat şeyhlerinin önüne yatarak bu konumlarına gelmektedirler. Böyle olunca da ehilleri tarafından değil tarikatlar tarafından işgal edilen ve uşağı oldukları ülkelerin yararına yönetilen bu devlet, laik, demokratik ve milli bir devlet olmaktan uzaklaşmış oluyor.

Mursi, Müslüman kardeşlerdir. Müslüman Kardeşler denince de akla özgürlük, barış, refah gelmez, tam tersi insanın insana düşmanlığı, kulluğu ve halkın yoksulluğu gelir. Ülkemizin içinde bulunduğu çıkmaz da budur. Ülkemizi bu çıkmaza sürükleyenler, Müslüman Kardeşlerden ve onun beslendiği kaynaklardan beslenen odaklardır. Selçukluyu, Osmanlıyı bitirenler de bunlardı. Bunlar dini referans alan vakıflardır, tarikatlardır, FETÖ’dür, Hizbullahtır, IŞİD’dir, bunlar etnik temelli PKK’dır, bir de bütün bunlarla iş tutan siyasi partilerdir.

Hantington’un Uygarlıklar Çatışması ile Fuller’in Yeni Türkiye Cumhuriyeti’i okunduğunda, hakikaten de işgalcilerin Türkiye ve bölge ülkeleri üzerindeki emelleri çok net anlaşılmaktadır. Barış Terkoğlu ile Barış Pehlivan’ın Metastaz, Toygun Atilla’nın İfşa ve Timur Soykan’ın Badeci Şeyhin Sır Odası kitapları okunduğunda ise tarikatların din simsarlığı yaparak nasıl da devleti ele geçirdikleri ile sosyal ve kültürel yönden toplumu nasıl yozlaştırarak emperyalistler tarafından kolayca bölünüp yutulacak hale getirildiği açıkça görülmektedir.

Din olgusunu ve inançları hurafelerden temizleyerek yurttaşlarımıza doğru bir şekilde anlatmakla görevli Diyanet İşleri Başkanlığının aklına bir gün şehitlerimiz için gıyabi cenaze namazı kıldırmak gelmedi. Ne hikmetse Müslüman coğrafyayı kana bulayan, demokrasi, laiklik ve Türk düşmanı terörist Mursi’nin ölümü üzerine, vatandaşlarımızı onun gıyabi cenaze namazını kıldırmaya seferber etmekten geri kalmadı. Bu gaflete kaç Müslüman Türk uydu acaba?

Yanısıra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ülkemizde faili meçhul, ölümü şüpheli birçok ünlü ünsüz bilim ve demokrasi kahramanı vatandaşımız varken, hem de G-20 Zirvesinde hiç yeri değilken Mursi’yi şehit, ölümünün de ta Birleşmiş Milletler tarafından araştırılması gereken şüpheli bir ölüm olduğunu açıklaması bir başka garabet değil midir?

Şartlar ne olursa olsun, bağımsızlığını elde etmiş, demokratik olgunluğa ulaşmış laik Türkiye Cumhuriyetinin, içeriden veya dışarıdan kendisine halel getirecek gafilliklere pabuç bırakması, o kadar da kolay olmasa gerek!

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.