Kemal’in askerleri
1 Temmuz 2019 Pazartesi günü kimi ajanslar birinci, kimileri de çok önemsizmişçesine sonlara bırakarak “Ergenekon Davası çöktü” diye haber yaptılar. Oysa bu dava ile çökertilmek istenen, Türkiye Cumhuriyeti Devletiydi. Zira Türkiye Cumhuriyeti, başta Türk Silahlı Kuvvetleriyle vardır. Bunu bilen ve bu bilinçle ülkemize yapacakları büyük ihanete hazırlananlar, önce Ergenekon kumpasıyla Türk Silahlı Kuvvetlerini saf dışı etmeyi planlamışlardır.
Birey olarak Türk olmanın, DNA testiyle bir ırka ait olmak anlamına gelmediğini biliyoruz. Toplum olarak Türk olmanın ise yurt edindikleri ve adına vatan dedikleri bu topraklar üzerinde, benzer özellikleriyle geniş bir aile gibi manevi anlamda ülkü birliği yapmış, maddi anlamda da somut bir şekilde yaşamını ortaklaştırmış bulunan kitlelere Türk Milleti veya Türk Ulusu dendiğini biliyoruz.
İnsanlığın tarihi, bir yönüyle mideyi doyurmanın tarihidir. Midelerini doyurmak için insanlar önceleri kendilerine güvenli ve karınlarını doyurabilecekleri coğrafyalara hakim olmanın savaşını vermişlerdir. Daha sonra birbirlerine egemen olmanın, sömürge pazarları yaratmanın, yani birilerini kendine köle yaparak onların efendisi olma alçaklığının savaşları verildi. Türk milleti bu olup bitenlerden azat değildi elbet; Lakin o, yurdunu işgal ederek kendisini köle yapmak isteyenleri bozguna uğrattı, “Yurtta sulh, cihanda sulh” şiarıyla da ezenin ve ezilenin olmasını istemediği, insanlık tarihinin en onurlu ulus devletini inşa etmeye başladı.
İşgale geldikleri gibi giden alçakların buna seyirci kalmış olabileceğini mi sandınız? Bilakis yenildikleri günden itibaren ülkenin dört bir tarafında kendileri gibi soysuz, kendileri kadar alçak vatan hainlerini bulup, ellerine tutuşturdukları birkaç altın gibi namuslulara göre pis, namussuzlara göre tatlı menfaatler karşılığında örgütledikleri etnik ve irticai faaliyetlerle içeriden saldırıya geçtiler.
Bunda da muvaffak olamayınca, hizmetine aldıkları ihanet etmeye hazır tarihin en cahil cesaretli fakat usta işbirlikçilerini türettiler. Bu türediler, halka pabucunu ters giydirecek kadar aldatıcı, ölümü hayat, karayı ak, nefreti sevgi, kaosu huzur, kavgayı barış, zilleti millet, yalanı gerçek, talanı hak, haramı helal, şeytanı rahman diye yutturacak kadar takiyyeciydiler. Bu türediler, Atatürk ve onun izinden gidenlerin ekonomik bağımsızlıkla taçlandırdıktan sonra muasır medeniyet seviyesine çıkarmaya çalıştıkları tam bağımsız Türkiye’yi, çıkışı olmayan bir Ergenekon’a hapsettiler. Türk Milletini de yularını tek dişi kalmış ilkel bir canavarın eline verdikleri bir mankurta dönüştürmeye çalışmaktadırlar hala.
Bunu büyük ölçüde başardılar da. Beraber yürüdükleri yollarda, beraber ıslandıkları yağmurlarda niyeti devleti ele geçirmek olsa da asıl yaptıkları devleti yıkmaktı. Türk Silahlı Kuvvetlerini Balkan Savaşları arifesine ve Sevr Antlaşmasında dayatılan şartlardan daha kötü bir noktaya, yargıyı kadı düzenine, eğitimi medrese düzenine, sağlığı kedi boku ve deve sidiğinden medet umar hale, ekonomiyi hiçbir alanda üretim yapmadan ülkeyi borca batırıp dışa bağımlı hale getirmekle devleti çökerttiler. Türkiye’yi tek adam rejimine geçirip parti devletine dönüştürdüler. Kamu kurumlarındaki tüm pozisyonlara hak edenleri değil, liyakatsiz de olsa kendinden olanları atayarak devleti işlevsiz, demokrasinin gereği olan parlamentoyu etkisiz kıldılar. Demokrasinin olmazsa olmazı olan güçler ayrılığını ortadan kaldırmakla da devleti bitirmeye ant içmiş gibiler.
Peki, son tahlilde bunu başarabilirler mi? Biraz zor. Çünkü efsaneleri, destanları olan milletler, zamanında ellerini kollarını bağlayan kördüğümlerin hepsini çözmesini ya da koparmasını bilen, kendisine yapılan tüm ihanetleri boşa çıkarabilen milletlerdir.
Ergenekon, Türk Milletinin kendisini özgürlüğüne ulaştırdığına inandığı bir efsane de olsa Türklüğün manevi mirasıdır. Var olmasının destanıdır.
Ergenekon, Orta Asya’dan Malazgirt’e, Çanakkale’den Kurtuluş Savaşlarıyla verdiği büyük Türk Devrimine, Türklerin her konudaki esin kaynağıdır. Bunu, birçok kıtada yaşadığı somut olaylarla da destanlaştırmıştır.
İki bin üç yüz yıllık Türk Ordusunu hedef alanlar, alay edercesine “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” deyip planlı ve kahpece ilk kumpaslarına Türklerin bu övünç dolu şanlı destanı olan “Ergenekon” adını verdiler. Bunu yapmakla Türk Milletini aşağılamayı ve ordusunu da demoralize etmeyi amaçladılar. Bununla yetinmeyerek, ordunun kozmik odası denilen milletin haremine kadar girip, belki de bir tarih boyunca gizlenen sırları ayan beyan alarak düşmana teslim ettiler.
Dünya savaş tarihinde, en çok subay zayiatı, Sakarya Meydan Muharebesinde verilmiştir. İkinci Viyana Kuşatmasıyla toprak kaybetmeye başlayan Türkler, iki yüz otuz sekiz yıl sonra ilk defa Sakarya’da yeniden toprak kazanmaya başladılar. Bu zafer, kahramanca savaşan subaylar sayesinde başarıldı. Onun için İngilizler, dünyanın en büyük askeri dehası olan Mustafa Kemal’in komutasında düşmanı bozguna uğratan bu kahraman subaylara “Kemal’in Askerleri” demiştir. O günden beri dünyanın bütün askeri karargâhlarında, Türk subaylarından Kemal’in Askerleri olarak bahsedilir.
Ülkeyi keyfine göre yönetme gücünü elde etmiş bulunan iktidar, yedeğine aldığı cumhuriyet düşmanı tarikatlarla birlikte, Türk Ordusundaki Atatürkçü, milletine ve demokrasiye bağlı en nitelikli en onurlu subayları, yani Kemal’in Askerlerini Ergenekon, Balyoz ve daha ne belalı kumpaslarla tasfiye etmek amacıyla sahte delillerle hapislere tıktı. Kemal’in Askerleri hapiste çürürken, ölürken, şereflerine yediremeyip intihar ederken, iktidar, devleti ele geçirmek için askeri okullara soruları çalarak yerleşen sözde asker özde ajanları, istihbarat raporlarına rağmen her kademede önünü açıp terfi ettirerek silahlı kuvvetlerin en kilit noktalarına yerleştirdi.
Çok geçmeden, Türkiye Cumhuriyetini korumak ve kollamaktan sorumlu olması gereken bu cuntalaşmış güruh, ülkemizi, uşaklığını yaptıkları İngiliz Amerikan emperyalizmine peşkeş çekmek adına darbeye kalkıştı. Muhalefetin bu darbenin TBMM’de araştırılma talebi, iktidarca reddedildi. Böylece ana muhalefet liderinin ‘kontrollü darbe’ olarak tanımladığı bu hain kalkışma, Türk ve dünya kamuoyunun nezdinde açıklanmayı bekleyen bir siyasi sarmal olarak durmaktadır.
Bütün bu olup bitenlerden sonra hiçbir hukuki zemini kalmayan Türk yargısının hiçbir şey olmamış gibi ‘pardon’ deyip Ergenekon davasına noktayı koyması, geçiştirilebilecek bir durum değildir. Kemal’in Askerlerine, ailelerine ve Türk Milletine yapılan bu ihanete, bu süreçte yaşadığımız acılarımızı hafifletmek için ‘Türklerin Ergenekon’dan ikinci çıkışı’ diyebiliriz belki, o da şimdilik.
Lakin Anadolu’da güzel bir söz var; “Keser döner sap döner, gün olur hesap döner” der. Bunu Süleyman Demirel de sıkça söylerdi. Bir gün hukuk ve adalet bu topraklara geri dönerse, öyle inanıyoruz ki ele alacağı konuların başında, vatan hainlerinin ilk saldırdıkları cumhuriyet mevzisi olan Ergenekon davası, yani “Kemal’in Askerleri” geliyor.