İmamoğlu: İstanbul, satılacak ya da pazarlanacak bir ürün değil!
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, gazetecilerin Kanal İstanbul’dan işsizlik sorununa kadar gündeme ilişkin birçok sorusunu yanıtladı.
İmamoğlu, Kanal İstanbul’un kamuoyu ile paylaşılan 3D görüntülerinde villaların ve lüks konutların varlığıyla ilgili soruya, “Ben, müteahhitlik yaparken, bir evi satacaksam, bir daireyi satacaksam, onun yaşanılır halini göstererek, insanlara proje başlamadan servis eder, müşterileri ikna etmeye çalışırım. Şimdi, burada hangi müşteri ikna ediliyor, onu bilmiyorum. Ama ben şöyle bakıyorum; İstanbul satılacak ya da böyle pazarlanacak bir ürün değil. İstanbul, yaşanacak, korunacak ve geleceğe tanışacak bir miras. Onun için hiç o tarafı beni ilgilendirmiyor” yanıtını verdi.
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, gazetecilerin Kanal İstanbul’dan işsizlik sorununa kadar gündeme ilişkin sorularını, Saraçhane’deki makam odasında yanıtladı. Gazetecilerin soruları ve İmamoğlu’nun sorulara verdiği yanıtlar şöyle oldu:
“OTURMAYAN BELEDİYE BAŞKANI’NIN ESERİ”
“Gündem yine Kanal İstanbul. Cumhurbaşkanı Kanal İstanbul hakkında “yap-işlet-devret modeli ile olmazsa hazineden milli bütçe ile finanse edileceğini belirterek “Yeni sürecin çok yakın olduğunu” söyledi. Cumhurbaşkanı ve bakanlar çok kararlı görünüyor. Cumhurbaşkanının açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?”
-“Gündemimiz Kanal İstanbul” dediniz, gündemimiz olmalı. Sonuna kadar gündemimiz olmalı; çünkü benim, en azından bilim insanları ile buluşma çabamız ve ortaya koyduğumuz bilgi paylaşımı ile bu Kanal İstanbul’un tehlikesini ve tehdidini anlatacak kelime bulamadığımı ve bazı cümlelerle ifade ettiğimi hepiniz biliyorsunuz. Bu konuda tereddütsüz aynı cümlelere devam ediyorum. Yani İstanbul için bir ihanet ötesidir, cinayettir. Bir araştırmadaki tarifi tekrar yineliyorum, “Ya kanal ya İstanbul” diyorum. Bu kadar yol ayrımı gibi duruyor. Bu proje tartışılmalı, hatta üzüntüm ‘Ben niye karşı çıkıyormuşum ve bunu anlamaya çalışmıyormuşum.’ Tam aksine ben tam 8 yıldır, 9 yıla yakındır, ilk ortaya atıldığı andan itibaren anlamaya çalışan birisiyim. Bugüne kadar anlamamaya çalışıp direkt kabul eden, boyun büken, boyun eğen insanlara sesleniyorum: Bu süreci anlamaya çalışın. Zaten onun için çalıştay yapıyoruz. Bizim sayemizde bu süreci gündeme taşımanın sayesinde şu anda toplum bunu irdeliyor. Hatta siyasi partiler de irdeliyor. Onun için değerli. Bu tam da “oturmayan” belediye başkanının eseri. Süreci dert edinen, Kanal İstanbul, başka yatırımlar, şehre bakış, şehrin konutlaşması, İstanbul’un deniz ulaşımı, hava ulaşımı her konuda duyarlılık gösteren araştıran yapımızın karşılığıdır. Onun için oturmamaya devam edeceğiz. Çalışmaya, süreçlere duyarlı olmaya devam edeceğiz. Sermaye tarafını ben hiç tartışmıyorum ki. Konu bile değil. “Dışarıdan sermaye bulduk”, “Milli bütçe ayırdık…” Sorumlu bir yönetici olarak, sorumluluk sahibi bir baba olarak, sorumluluk sahibi bir İstanbullu olarak diyorum ki; “Bu konunun böyle bir kısmını tartışmaya açmam bile”. Bu büyük bir yol ayrımı. O bakımdan para mı bulunacak, paramız mı var? Başka konuları var bu ülkenin. Bu ülkenin işsizliği var. Parayla ilgili bir konuyu konuşacaksak önceliklerimiz var. Bu ülkenin işsizliği var. İstanbul’u mu konuşacağız? Bu şehrin deprem sorunu var. Bu şehrin başka konuları var. ”Efendim, çözeceğiz”, -cek’le -cak’la zaman geçiremeyeceğimiz sorunlar bunlar. Depremin ne zaman olacağını bilmiyoruz. 20 yıl geçti zaten. 20 yıl geçtikten sonra hala, 50 bin binaya riskli yapı diyorsak, on binlerce insanın can güvenliği tehdit altında diyorsak… Konu bunlar, bunlara eğileceğiz. Konu işsizlik yani. Yüzde 15’i işsiz bu ülkenin. İstihdam yaratalım, iş kuralım. Yani bu bir iş değil, bu bir katliam. O bakımdan biz hala aynı yerdeyiz. O konu benim konum değil. Para konusu, bütçe, yap-işlet-devret, milli sermaye… Milli sermayenin harcanacağı milli konular var. Milli sorunlarımızın aşılacağı milli konular var. Yüzbinlerce çocuğun şu anda tehdit altında olduğu özel eğitim sorunundan tutun birçok konuyu tartışabiliriz.
“O HATTAKİ TÜM MÜLKİYETLERİ ARAŞTIRIYORUZ”
“Kanal İstanbul güzergahındaki bazı arazilerin Katar Emiri’nin annesi tarafından satın alındığı da ortaya çıktı. Katar sermayesi tartışması da var. Tank palet fabrikasından sonra bir kez daha gündeme geldi. Buna nasıl bakıyorsunuz?”
-Devasa sorunun bir detayı bu sadece. Ben ona odaklanmış değilim. Elbette o hattaki tüm mülkiyetleri araştırıyoruz. Sadece o değil ki tüm mülkiyetleri araştırıyoruz. Nasıl bir mülk hareketi oluşmuş? Samimi ve milli bir süreçten mi bahsediyoruz yoksa başka bilmediğimiz şeyler de var mı? Tüm hat. 135 milyon metrekare tarım alanından bahsediyoruz. ‘20 bin metrekaresi birininmiş!’ Onunla ilgilenmiyorum. Ben, 135 milyon metrekare ile ilgileniyorum. O bakımdan mülkiyet konusuyla da ilgileneceğiz ve oradaki o bütüncül yapının yaratacağı başka sorunları da esas niyeti de sorgulayacağız. Bakın ben, bu çalıştay meselesini önemsiyorum. Bütün bilim insanları orada konuşacak. Elini vicdanına koyup, başını yastığa koyduğunda, gündüz konuşup bunu savunup, akşam rahat uyumadığına inandığım birçok bürokrat ve kabine üyesi var. Geçmişten bugüne… Ben öyle inanıyorum. Bu benim inancım. Vicdanen kalbimin bana hissettirdiğini ifade ediyorum. Benim kalbim, çoğu zaman bana çok doğruları hissettirmiştir.
“ORTADA KORUNMASI GEREKEN MUAZZAM BİR ÇEVRE VAR”
“Cumhurbaşkanı, dün, “Çevreci bir kanal yapalım” diye de seslendi. Bu kanal, ne kadar çevreci olabilir?”
-Ortada zaten muazzam bir çevre var korunması gereken. İstanbul, sağından solundan çekiştirilecek bir coğrafya değil. Bu coğrafya, binlerce yılın bize emaneti. Bugün, şu güzel şehri fethedip, bizim insanlarımıza, Türk insanına kazandıran Fatih Sultan Mehmet, bugün ayağa kalksa, dirilse, ‘Sen ne yapıyorsun’ der. Hepimize hesap sorar Fatih Sultan Mehmet. Bu kadar göz bebeği bir kent, tarihin bize emaneti… Onun için çevre… Neyin çevrecisi? Çevre dediğiniz, korunursa değerli, korunursa güzel. O bakımdan işin çevre boyutu, işin hep aldatmaca kısmı. Bakın çok sorunlar var. Evet, Kanal İstanbul bir tehdit. Uğraşacağız. Unutulmaması gereken garlar meselesi var. Sakın unuttuğumuzu düşünmesin. ‘Bu arada o da çıkar…’ Hayır! Gözümüz yargıda, gözümüz hukukta. Orada ne oluyor? Onu merak ediyoruz ve takip ediyoruz. Hukuktan, yanlışı düzeltecek, vicdanları sızlatmayacak, 16 milyon insanın ağırlığının altında ezilmeyecek bir karar bekliyoruz. Lütfen o kararı, en yakın zamanda inşallah açıklasınlar. Beklentimiz o yönde yani.
“BU SİYASİ BİR YARIŞ DEĞİL”
“Kanal İstanbul’la ilgili referanduma gidilmesiyle ilgili bir görüş var. Siz bu referandum olayına nasıl bakıyorsunuz? Belediye imkanlarıyla böyle bir anket yapma şansını olur mu?”
-Anketler yapılıyor. Biz de yapıyoruz. Gerekirse zaten referanduma gidilmeli. İlk söyleyen benim zaten. Tabii ki halka sorulmalı. Ama bu bir siyasi yarış değil. Bu işte kararı bilim insanları, bu işe hayatını. Ömrünü adamış insanlar vermeli. Ne bir belediye başkanı ne bir bakan ne de Sayın Cumhurbaşkanı. Bu işin kararını verecek olan, çok büyük bir heyet, tekrar söylüyorum; İstanbul halkı, Türkiye, Türk milleti. Hatta dünyanın bile bu süreci analiz etmesi lazım. Bugün hangi coğrafyada olursa olsun, bir zarar verildiğinde, Amazonlar yandığında içimiz cız etmiyor mu mesela. Niye? Hakkımız var. Amazonlar da bile hakkımız var. İstanbul da öyle önemli bir yapı, değer, coğrafya. O bakımdan tabii ki halka sorulmalı. Ama önce, bilim insanlarının bu sürece katkı sunması… Ne ben söyledim diye iptal edilmeli ama ne birisi söyledi diye kabul edilmeli. Tartışılmalı. Ve sayemizde ilk defa tartışılıyor. “Tartışılıyor” diyorum ama hala, “Kararlılıkla yapacağız…” Yani “Soracağız” diyen yok, “Konuşalım” diyen yok, “Tartışalım” diyen yok; “Yapacağız!” Bu çok yanlış bir tavır.
“VATANDAŞ VE İBB BAŞKANI EKREM İMAMOĞLU OLARAK HAKKIMI SONUNA KADAR KULLANACAĞIM”
“Peki buna engel olabilecek misiniz?”
-Ben, Ekrem İmamoğlu olarak, şahsım adına hukuki hangi hakkım varsa, kullanacağım. Ama bununla yetinmeyeceğim. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu olarak, hangi hak ve hukukum varsa, sonuna kadar kullanacağım. İstanbul halkı da bunu dert edip, gidip mahkemeye başvurup davalar açacaksa binlerce, on binlerce yüz binlerce açsın, açmalı. Ama tekrar söylüyorum, inşallah o boyuta gelmesin. Allah aşkına soruyorum, sizler basın mensubusunuz. Sekiz senedir hangi araştırmayı gördünüz? Benim gördüğüm bir tek şey; 6 ayda bir kandırmaca, bir 3D fotoğraf, etrafında bloklar ve konutlar dizilmiş milyonlarca konut. Yatlar geçiyor içinden. Hani, bugün 3D teknolojisi de yüksektir, bitmiş gibi gösterir. İçinden tekneler geçiyor. Arada altı ayda bir pişirilip konulan şey bu, başka hiçbir şey yok. Kim araştırdı, kim? Hangi üniversite? Hangi üniversiteler tartıştı da gittiniz izlediniz, biliyor musunuz böyle bir şeyi? Ben hatırlamıyorum. Olsa giderdim. O bakımdan yani bu sürecin ben yaptım oldu değil, biz gereken bütün hukuki haklarımızı kullanacağız.
“HER KONUYU TARTIŞIYORUZ”
“Bu, geçmişte de tartışılmıştı. Bu çılgın proje ilk ortaya atıldığında Cumhurbaşkanı tarafından. O dönemde, daha önceki Necdet Özkan, DSP’li bir adayın da bunu dillendirdiği. İlk Ecevit’in projesi olduğu söylendi. Hatta o günlerde yine tartışıldı. Bu Osmanlı projesi olduğu da söylendi. Abdülmecid ve sonraki dönemlerde de bu kanal projesi hep tartışıldı. Gereksiz diyorsunuz ama o dönemde de Boğaz güvenliği için daha önce de gündeme gelmişti…”
-Şimdi bu şöyle düşünülebilir: İşte Boğaz güvenliği. O zaman ne için düşünüldü, bilmiyorum. Abdülhamid döneminde böyle bir proje tartışıldı. Hatta, o projenin Kocaeli Yarımadası’nda olduğu söyleniyor, burada değil, yani Kocaeli tarafına yakın. Körfeze düşen bir şey. Şimdi bu tartışılır. O zaman ne düşünülerek tartışıldı onu bilemem. Ben araştırmadım, tarihçi değilim, bir. İki, rahmetli Bülent Ecevit döneminde de bu düşünüldü, doğru. O dönemde de siyaset yapan, şimdi siyaset hayatına devam eden, bakanlık yapmış birçok insan, evet o dönemde de tartışıldı ama yanlışları ve hatalı olacağı yönündeki irade daha yüksek göründüğü için geri çekildi. Sadece bir ya da iki defa dile getirildi o kadar ve biz bunu kullanmaktan vazgeçtik. “Çünkü, yanlışlarını özellikle ülkemizin jeopolitik konumu ve uluslararası hukuk açısından çok zarar verici neticeleri doğacağından geri çektik” diye bana bilgi verildi. Bu bilgiyi alalı da yaklaşık birkaç ay oldu, onu da söyleyeyim. Her konuyu tartışıyoruz. Ama biz, bugünün çocukları olarak bakın 21. yüzyılın, 2019’un yöneticileri ve çocukları olarak sürece bakıyoruz ve ben yarının dünyasının neleri beklediğini düşünüyorum. Yani, bugün kışın hiç yağmur yağmayan, hiç kar yağmayan bir coğrafyadayız şu anda. Bakın, iki aydır baharı görüyoruz. Bu sevindirici bir şey değil ki. Üzücü bir şey. Dünya nereye gidiyor? Dünyanın öncelikleri ne? Şimdi böyle bakan yöneticiler mi doğru bakıyor geleceğe yoksa başka mı? He rşeyle oynayabiliriz. Öyle bir teknoloji de var ki her yeri delip geçebiliriz yani. Hatta işte bir silah icat ediliyor, biranda ortalık toz duman olabiliyor. Şimdi böyle mi bakmak lazım, yoksa başka türlü mü bakmak lazım. Ben, baktığım yol haritasını anlatıyorum.
“Büyükşehir’den, kurum olarak yasal düzenleme gibi bir şey var mı?”
-Hayır. Sadece, yetkisiz bir belediye başkanının imzası var daha önce atılmış. Yani, yetkisiz, Meclis’ten yetki almadan imza atmış, bir belediye başkanının, burada bir Meclis’in seçtiği bir belediye başkanının attığı imza var.
“3 boyutlu görseli siz nasıl buldunuz? Dün o da gündemdeydi. Villaların, oradaki lüks konutların çok güzelliği de konuşuluyor…”
-Valla ben müteahhitlik yaparken, bir evi satacaksam, bir daireyi satacaksam, onun yaşanılır halini göstererek, insanlara proje başlamadan servis eder, müşterileri ikna etmeye çalışırım. Şimdi, burada hangi müşteri ikna ediliyor, onu bilmiyorum. Ama ben şöyle bakıyorum; İstanbul satılacak ya da böyle pazarlanacak bir ürün değil. İstanbul, yaşanacak, korunacak ve geleceğe tanışacak bir miras. Onun için hiç o tarafı beni ilgilendirmiyor.
420 KİŞİLİK İŞE 15 BİN BAŞVURU
“Peki, bugün sabah saatlerinden beri İBB’nin önünde metrelerce uzunluğunda bir kuyruk var. Personel alımı duyurusu sonucunda iş başvurusu yapmaya gelen kişiler soğukta. Biz, yıllardır belediye önünde böyle kuyruklar görmemiştik. Siz, bu fotoğrafı nasıl yorumluyorsunuz?”
-Tümüyle şeffaflık ama tümüyle de üzücü tabi. Hani, 420 civarında sözleşmeli memur alımımız var. 15 bin civarında başvuru yapılmış. Sanırım 7 bin civarında başvurusu kabul edilen kişiler var. Şu anda epeyce masa bu sürece hizmet ediyor. İnsanlar işsiz, iş arıyor. İnsanların gündeminde Kanal İstanbul diye bir şey yok. Ekmeğini kazanmak diye bir gündem var. 400 işçiye, elemana böyle bir başvuru varsa, işin bu boyutuna bakmak lazım. Bir başka boyutu da; biz, şeffaf bir şekilde insan kaynağı alımını başlattık bu kurumda ve bu böyle devam edecek. Bakın bu, kamu yönetiminde insan kaynaklarının gerçek anlamdaki yerinin tekrar iade edilmesi kadar değerli bir süreç. Yani, siyasi bir baskı altında kalmadan, toplumun bütün kesimini yansıtan. İstanbul halkının. Hak eden girsin diyen ve bunu tüm şeffaflığıyla halkın önünde yürüten ve yöneten bir anlayışın tezahürüdür bu insanların buraya gelip, kuyruğa girmesi. Dolayısıyla şeffaflık yani, mükemmel, çok iyi. Ama bir yanıyla da bu kadar insanın neredeyse kaç katı oluyor, 50 katı insanın gelip başvuru yapması da ayrıca üzücü tabi. Bir boyutuyla şunu da ifade edeyim; zabıta alımlarımız olacak, yazılarımızı yazdık. İtfaiye alımlarımız olacak. Geleceği hazırlamak adına gerçekten bugün attığımız adımlar 5 yıl 10 yıl sonra hak edenin işe girdiği ve o insanların daha temiz daha idealist duygularla kamuya hizmet etme adına başlattığımız sürecin çok özel anları diye düşünebilirsiniz.
“Bir yandan da dışarıda işe geri alınmayı bekleyen işçiler var. İlginç bir görüntü.”
-Gayet tabi üzücü bir görüntü. Ama biz tekrar söylüyorum: O dönemde işten çıkartmak zorunda kaldığımız iki seçim arası arası hiç anlamı olmayan bir süreçte işe girmiş insanların bir kısmı bile şu anda başvuru yaparak bizde tekrar işe girdi.
“Kaç kişi girdi?”
-Sayısına bakmıyorum. 20, 30, 50’dir. Daha da alınacaktır. Alınıyor da zaten. Dolayısıyla biz bu kadar açık davranıyoruz. Ama sorgusuz sualsiz, habersiz iki seçim arası işe alınmayı hiçbir kişinin vicdanı kabul etmez. Onlar da mağdur görüyorum. Ama toplumu da mağdur etmeye gerek yok. Biz bundan sonraki süreçte o arkadaşlarımızın hak ettiği için tekrar işe alındığı süreçleri takip edeceğiz.
“SÜREÇLER ŞEFFAF İŞLEYECEK”
“Bugün araç alım ihalesi gerçekleştirildi. Teminat mektubu olmadığı için iptal oldu. Teminat mektubu gibi çok ana unsurun olmadığı teklifler sunuldu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Ocak ayında yapılacak sanırım yeni ihale. Hizmette bir aksama olun mu? Mevcut şirketle mi devam edilecek?”
-Tabi hangi firmanın niçin eksik evrak verdiğine yorum yapmak beni makamıma ve şahsıma yakışmaz. Ama neticede arkadaşlarım evrakı tam olan şekliyle bir ihaleyi tamamlamak zorunda. Ben de bir kısım naklen yayını izledim. Bu da önemli ve değerli bir başlangıçtır. Bu süreçte bazı önem ihtiva eden ihaleleri toplumun gözü önünde yapılması konusunda çok hassas davranacağız. Ama araç işi önemli. Tabi ki bu ülkenin kayıtlı, vergisini ödeyen şirketleri var. Sen girme ser gir dersek bir başkasına benzeriz. Biz öyle bir yönetim anlayışına sahip değiliz. Şu an ihale iptal edildi. Şimdi sanıyorum 30-35 gün içinde süreç için karar verilecek. Arkadaşlarım çalışıyor. Onlar karar vermeden benim bu işin uzmanları adına bir şey söylemem yanlış. Ama dediğim gibi süreçler şeffaf işleyecek ve en doğru kararı verirler. Daha şeffaf daha uygun bir maliyetle yolumuza devam ederiz.