Suriye’de Rus yayılmacılığı…
Yeni Rus İmparatorluğu jeopolitiğini yazan teorisyen Alexander Dugin’dir. Rusya, en başlangıçta imparatorluğa benziyordu. Çeşitli kabile ve halkları birleştiriyordu. Fakat bu halklar, tek biçimli nüfusa dönmedi. İlk Rusya Prensi Rürik zamanından şu ana kadar Rus – Rusya – SSCB – Rusya Federasyonu çok milletli bir devlettir. Tek bir millet, yani homojen kültür, politik, dil, sosyal birlik meydana çıkamadı. Post-modern Rusya için eşsiz bir imkânı sağlıyor: İleri atılarak biz ‘Avrupalı Batı’nın önünde çıkıp gidebiliriz. Avrupa zar zor bu noktaya ulaşarak Avrupa Birliği’ni kurdu. Biz ise ara aşamaları atlayarak beklenmeyen bir adım atabiliriz. Geçmiş yüzyılın başında biz benzer bir şey yaptık: Uzun ve can sıkıcı olarak gereksiz kapitalizm kurmasından vazgeçerek komünizme adım attık. Bir biçimlenme atlanmıştı. Bu olayın kendisinde artık post-modern elemanı vardır. Avrasya ittifakı projesinin manası, yeni tarihsel aşamada deneyin tekrar edilmesidir. Bu kapının anahtarı ise ‘demokratik imparatorluk’tur – Avrupa Birliği kadar demokratik.- Adı demokratik olsa da Rus İmparatorluğu hayalinin yeniden ihyasını amaçlamaktadır.
Rusya; Ukrayna, Kırım ve Gürcistan’a saldırarak işgal etmesi, Karadeniz’de ve Hazar bölgesinde hâkimiyet kurmuştur. Rusya Ermenistan’a silah yardımı yaptı, ikinci bir askeri üs kurdu. 7 bin asker sevketti, ağır silahlar sevketti ve hava savunma sistemi kurdu. Ermenistan, ‘Azerbaycan’la olan ateşkes sona erdi’ diye demeç verdi. Azerbaycan’da devalüasyon yaşandı, petrol platformu yandı, 35 insan öldü. Sınırda karşılıklı topçu atışı sonucu askerler ölmüştü. Rusya, Gürcistan ve Ermenistan üzerinden Türkiye’yi sıkıştırmaya, Azerbaycan’ı kendi yanına çekerek korkutup sindirmek istiyor. 1994 yılından bu yana giderek daha geniş bir coğrafyada tartışılan Avrasya Birliği düşüncesi (Avrasyacılık) ekonomi merkezli bir bütünleşme çabası olarak sunulsa da Rusya son dönemdeki hamleleri ile bu projeyi SSCB’den miras kalan imparatorluğun dirilişi olarak tanzim etmek istiyor.
Bu sebeple 2010 yılında Rusya, Kazakistan ve Belarus ile Gümrük Birliği adıyla başlatılan, 2015’te Ermenistan ve Kırgızistan’ın eklemlenmesiyle Avrasya Ekonomik Birliği’ne dönüşen bu sistemin emek, mal ve sermaye dolaşımı gibi alt sistemler dışında siyasal bir üst kimliğin oluşumuyla ne kadar ilgili olduğunu tüm boyutlarıyla irdelemek gerekiyor. Zira Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün zirve toplantısı sonrasında Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın açıklaması ile Avrasya coğrafyasında yeni bir ayrışma ve kutuplaşmanın temelleri atılmıştır. Rusya, Karadeniz ve Akdeniz deniz gücü donanması ile Suriye, Irak ve İran’ın hava sahasını kullanıyor. Ermenistan ile ortak hava savunması ile Güney Kıbrıs ile anlaşma sağlandı.
Bu kadar kısa sürede çevreleyen hamle NATO’ya karşı küresel hamle. Kürt kartını kullandı Rusya… Cemil Bayık Rusya’ya gitti, PYD temsilciliği açılmış ve Selahattin Demirtaş arkadan Rusya’ya gitmişti. Açılım ihaneti hendekle sonuçlandı. HDP başındaki sazcı “hendekler onurumuz” diyerek kendine verilen halk kredisini berhava etmiş, takke düşmüş kel görünmüştür. PKK’nın siyasi uzantıları Rusya’da Lavrov ile aynı ihanet buluşmalarını gerçekleştirmişti. “Türkiye Partisiyiz” diye allanan pullananlar, Moskova’nın ihanet dehlizlerinde kirli görüşmelerle Türkiye’nin kuyusunu kazmaya uğraştığı günleri hatırlayınız.
Dün Oslo patlayınca PKK’yla masaya oturulmasını bile, “Örgüt devletin gücünü gördü, diz çöktü” diye tevil edenler, HDP’yi güçlendirenler, Habur’da çadır mahkemeleri kuranlar, Dolmabahçe’de HDP ile mutabakat imzalayanlar, “çok güzel şeyler olacak” diyenleri hatırlayınız. Çözüm süreci boyunca PKK şehirlere yığınak yaptı. Mahkemeler kurdu, vergi topladı. Uyaranlar, gidişatı görerek ikaz görevini yerine getirenler, havuz medyasının salyalı yazarlarının saldırısına uğradı. “PKK sizi uyutuyor, bu gidiş, gidiş değil” diyenler aforoz edildi.
Toplum iktidardan başka kimsenin inanmadığı hayali bir barış masalının peşinden koşturuldu. Apo’ya övgüler dizen, Kandil’i, HDP’yi yağlayanlar hala yerlerinde duruyor. Dün toplumu çözüm yalanının peşine takanlar, hiç özeleştiri yaptılar mı acaba? PYD 2003’de Esat’ı devirmek üzere Salih Müslim ülkemize çağrılarak kuruldu ve desteklendi. Peşmerge sınırdan geçirilerek Kobani dedikleri Aynel-Arap’ta “Rojova direnişi” diye ulusal Kürt bilinci oluşturmaya katkı sunan o zamanın iktidarı. Rojova devrimi diye milli bilinçten yoksun milliyetsiz Marksist solcuların desteğini hatırlatırım. O zaman da sınır ötesi hareket yapılsa; PYD büyümeden yok olacak, sınır güvenliği için tampon bölge oluşturabilirdik ve Suriye merkezi hükümetle iletişim kanallarını açsa idik, olay büyümezdi. “Esat’ı devireceğim” diye İhvancılık yapmak, anlaşmazlıkta taraf olmak yerine zamana yayılmış demokratikleşme, ekonomik, siyasi işbirliğine komşularımızla sıfır sorun ilkemize uygun davransak, Suriye bu hale gelmezdi. Artık sorun içinden çıkılamaz bir hale geldi, Rusya ve İran ile karşı karşıya geldik. Zamanında doğru bir siyaset izlense, bugün bu kadar büyük bir bedel ödemek söz konusu olmayacaktı.
Süleyman Şah Türbesi’ni hatırlayalım… Ülkeyi yönetenler, “O topraklar bizim topraklarımızdır, Ankara’yı İstanbul’u nasıl savunuyorsak, orayı da öyle savunuruz” derken sonra bir baktık, türbe bir gecede apar topar PYD eşliğinde kaçırılmış. O türbe IŞİD terör örgütü tarafından işgal edildiğinde uluslararası haklarımızdan doğan müdahale hakkını kullanabilirdik. “O türbe Türk toprağı” diye korumak ve koruma amaçlı oraya kadar uzanan güvenlik koridoruna asker yerleştirme yapılabilirdi. İlk Suriye tarafından Türk uçağı düşürüldüğünde meşru müdafaa hakkımız oluşmuştu. İlk mülteci akını başladığında BM’ye başvurup Suriye içinde mülteci kampları kurulup BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ile uluslararası göçmen kampları oluşturarak açık kapı politikası uygulanmamalı idi. Zamanında yapılması gereken önlemler alınmadı, 1948’den itibaren Rus etkinliği ve İran etkisi gözardı edildi. Artık Doğu Akdeniz’de donanması ile deniz üssü ve hava üssüne sahip, hava sahasının Rusya kontrolünde olan Suriye ile karşı karşıya geldik. Petro’nun hayali Putin eli ile gerçekleşmiş, Rusya sıcak denizlere inerek komşumuz olmuştur. İdlib’de bize yapılan saldırı ile Suriye’de artık sıcak savaşın eşiğine geldik. Türkiye Ortadoğu’da yanlış zaman, yanlış mekân, yanlış kişilerle yanlış şekilde yapması sonucu bu sonuç çıktı.
Stalin ile anlaşıp üzerimize saldırttılar ve Batı NATO bloğuna mecbur kalmıştık, şimdi Putin’i üzerimize salıp Rus tehdidi ile yeniden Batı bloğunun kucağına oturuyoruz. Hatay, İskenderun körfezi, Kuzey Kıbrıs’a kadar uzanan Doğu Akdeniz bizim için hayatidir. Hatay’ın güvenliği İdlib ve Afrin’e bağlıdır. Ruslar İdlib’de Doğu Akdeniz’deki emperyalist hayali için vazgeçmeyecektir. Biz bu sorunu geri çekilip, Duğin Perinçek aklına uyarsak kaybederiz. Batı bloğu, özellikle NATO desteğine ihtiyacımız var. Yalnızlığın değerlisi devletler arasında olmaz, dostlarını çoğaltan yeni ittifaklar kurmamız lazım. İngiltere ve İsrail ile acilen Doğu Akdeniz’de işbirliğine gerek duyabiliriz. Abdülhamit zamanında Kırım savaşında Rus’a karşı İngiliz yardımı almış, Kıbrıs’ı kaybetmiştik. Yeni Abdülhamitçilerin elinde aynı akıbetle karşılaşmayız inşallah. ‘Dostlarımızı artırmak, düşmanlarımızı azaltmak’ ilkesi unutulmamalıydı; Türkiye’nin buna şiddetle ihtiyacı var…