Devenin biri, bir para!

30.03.2020
A+
A-

Değerli okurlar ve Aziz Türk milleti,

Geçmiş zamanda, fakir ve çiftçilik ile uğraşan bir adam yaşarmış uzak bir diyarda. Bir gün oğlu ile birlikte tarla sürerken ileride bir kalabalık, kargaşa, toz duman belirmiş.

Oğluna demiş  ki;

-Git bak bakayım, ne oluyor orada…

Bir müddet sonra oğlu koşa koşa, sevinçle gelmiş babasının yanına.

-Baba baba, devenin birini bir paraya satıyorlar, alalım mı? diye sormuş.

Baba;

-Yok oğlum alamayız, gücümüz yetmez.

Oğlu;

-Baba biri bir para, nasıl gücümüz yetmez. Ne olur alalım bir tane.

Baba;

-Oğlum alamayız, biz fakir bir aileyiz. Paramız pulumuz yok, bakamayız biz o deveye.

Oğlanın boynu bükülmüş, üzülmüş ama çare yok. Mutsuz ve umutsuzca baba oğul dönmüşler işlerine, tarla sürmeye devam etmişler.

Gel zaman, git zaman yine bir gün baba oğul tarla sürüyorlarmış. İleride bir kalabalık, kargaşa, toz duman belirmiş yine, babası oğluna;

-Oğlum git bi bak bakalım, ne oluyor orada?

Oğul;

-Boş ver baba, biz fakiriz alamayız zaten.

Babası,

-Oğlum sen git bir bak, ne oluyor orada.

Oğlu bu sefer isteksiz, yavaş yavaş yürümüş, uzun süre sonra boynu bükük, umutsuzca yavaş yavaş gelmiş babasın yanına.

Babası;

-Ne oldu oğul, niye böyle üzgünsün. Ne oluyormuş orada? diye sormuş.

Oğlu;

-Babacım boş ver, bize göre değil. Devenin biri 1000 para, nasıl olsa alamayız biz.

Babası;

-Oğlum git oraya, kaç tane varsa çevir sürüyü, hepsini alıyoruz.”

***

Birçoğumuzun bildiği, duyduğu bir hikâye eminim. Birçok farklı olay ve zaman eklenip çıkarılarak anlatılsa da önermesi PARA ve ZAMAN değeridir.

Büyüklerin sık sık nasihat olarak anlattığı bir hikâyedir. Birçok işletmenin de sloganı haline dönüşmüştür. Ekonomik durumların sancılı olduğu zamanlarda ihtiyaç olan bir şeyin, ucuz dahi olsa alım veya satımı kolay olmaz.

Ancak ben bu önerme ile farklı konulara ışık tutmaya çalışacağım.

Değişen dünya o kadar hızlı ilerliyor ki, bu değişime ayak uydurabilen ülkeler güçlenerek ayakta duracaklarıdır. Duygusal ve yapay zekâ, endüstri, teknoloji gibi kavramların sürekli kabuk değiştirmesine karşılık ülkemizde siyaset ve karar alıcılar felsefelerini değiştirmekte direnç göstermektedir.

Çıraklık-Kalfalık-Ustalık?

Mantığında yeni nesile ve çağa eski düzen siyaset yapma alışkanlığımızdan vazgeçmiyoruz. Yönetici, lider değişimleri de maalesef istifa, devir ve emeklilik dışında çok az gerçekleşmektedir. Oysa görevinde başarılı veya başarısız da olsa, belirli dönemde görev değişimi olası problemlerin çözülmesinde nefes aldırabilir.

“Dünün yöntemlerini bugünün dünyasında kullanmakta ısrar edenler, yarının dünyasında olmayacaktır.” John C. Maxwell

Sayılar, ekonomi, teknoloji konularından bahsetmişken;

– 2019 yılı itibarı ile ülkemizde 117 adet devlet ve vakıf üniversitesi tıp fakültesi bulunmakta olup, bu okullarda toplamda 105.600 öğrenci eğitim/öğretim görmekte ve her yıl yaklaşık 15.000 tıp hekimi mezun olmaktadır.

Bu tıp fakültelerinde;

7200 prof., 2700 doçent, 5700 öğretim üye ve görevlisi vazife yapmaktadır.

-Yine ülkemizde 2019 yılı itibarı ile;

97 adet İlahiyat ve İslam İlimleri Fakültesi bulunmakta olup bu okullarda toplamda 146.000 öğrenci eğitim/öğretim görmekte ve her yıl yaklaşık 35.000 ilahiyatçı mezun olmaktadır.

Bu fakültelerde;

610 prof., 355 doçent, 3100 öğretim üye ve görevlisi vazife yapmaktadır.

2 akademik fakülte kıyaslamasında dikkat çeken başka bir konu daha var ki bu satırlarda yerini almasa olmazdı.

İlahiyat fakültelerinde toplam 146.000 öğrencinin 90.000’i kız öğrenci iken, tıp fakültelerinde toplam 105.000 öğrencinin 52.000’i kız öğrencidir.

Yine iki meslek grubundaki akademik kadroya baktığımızda; tıp fakültelerinde 7200 profesörün 2500’ü, 2700 doçentin 1100’ü kadın akademik üyesiyken, ilahiyat fakültelerinde 610 profesörün 15’i, 355 doçentin 35’i kadın akademik üyesinden oluşmaktadır.

Bir başka istatistik bilgisi daha vermek isterim, değerli okurlarım;

Ülkemizde 2018-2019 verilerine göre toplam 18 milyon 108 bin 860 öğrenci örgün eğitim alıyor.

Kamu okullarında çalışan öğretmenlerin dağılımında ilk 10 sırada yer alan branş ve öğretmen sayıları ise şöyledir;

Sınıf öğretmenliği 216 bin 854, İngilizce 70 bin 814, okul öncesi 54 bin 569, Türkçe 49 bin 240, ilköğretim matematik 43 bin 791, Türk dili ve edebiyatı 39 bin 802, fen bilimleri/fen ve teknoloji 37 bin 150, din kültürü ve ahlak bilgisi 35 bin 211, beden eğitimi 34 bin 322, matematik 32 bin 650 olarak açıklandı.

Ayrıca, Arapça öğretmenliği, 2000, imam hatip lisesi mesleki dersleri ise 9000 olarak açıklandı.

Yani toplamda 89.000 Türkçe, Türk dili ve edebiyatı, 79.500 matematik, 64.000 fen bilimleri (kimya-fizik-biyoloji dâhil), 17.000 tarih, 13.000 coğrafya, 8000 felsefe öğretmeni görev yapmaktadır.

Sanat ile ilgili iki branş öğretmenliği olan görsel sanatlar (resim vs.) 15.000, müzik ise14.000 civarı.

Din kültürü ve ahlak bilgisi, Arapça ve imam hatip liseleri mesleki dersleri öğretmen toplamları ise 47.000 civarıdır.

Bu da demek oluyor ki, din kültürü ve imam hatip öğretmen toplamı hadi Türkçe/Türk dili ve matematiği bir kenara bırakırsak;

Fen bilimleri (kimya-fizik-biyoloji dâhil) ile yarışır seviyede, 64.000’e 46.000.

Tarih, coğrafya ve felsefe derslerinin toplamından fazla, 38.000’e 46.000.

Müzik ve resim derslerinin 1.5 katından fazla 29.000’e 46.000.

Oysa ki; ‘’Hayatta en hakiki mürşit ilimdi, fendi’’, ‘’Tarihini bilmeyen milletlerin coğrafyasını başka devletler çizerdi.’’

Ülkemizde 2020 verilerine göre yaklaşık 84.684 cami mevcut olup, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bünyesinde 110.000 personel bulunmaktadır. Bunların yaklaşık 61.000’i imam ve hatip kadrosunda görev yapmaktadır.

Bununla beraber 2020 verilerine göre ülkemizde yaklaşık Sağlık Bakanlığı, üniversite ve özel hastane sayısı 1500 adettir. Türkiye’nin hastane yatağı kapasitesi 231 bin 193.

Bunlardan 139 bin 651’i Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde, 42 bin 66’si üniversite hastanelerinde ve 50 bin 196’sı ise özel hastanelerde bulunuyor. Türkiye’nin nüfusunun 80 milyon olduğu hesaba katıldığında ise ortaya çıkan tablo 347 kişiye bir yatak düşmektedir.

Türkiye’de toplam doktor sayısı yaklaşık 165.000 iken, toplam hemşire sayısı yaklaşık 200.000’dir.

Bu tablolardaki istatistiksel karşılaştırmalara göre ise;

Yaklaşık 950 kişiye 1 cami düşerken, 53.300 kişiye 1 hastane düşmektedir.

Yaklaşık 727 kişiye 1 din adamı düşerken, 487 kişiye 1 doktor düşmektedir.

Değerli okur, 1 imam 1000-5000-10000 hatta ülkemizde var 60.000 kişiye (Çamlıca Cami) aynı anda hizmet verebilir.

Lakin 1 doktor ancak 1 kişiye aynı anda hizmet verebilir. Gün boyu maksimum 50, bilmediniz 60 poliklinik yapar veya en fazla 3 ya da 5 ameliyat yapabilir. Kaldı ki bu doktorlarımızın hepsi aynı branş değiller ve her hastalık için özel olarak yetiştirilmişlerdir.

Yani şu corona ve benzeri pandemiler için yetişmiş toplam doktor sayımız 1000 kişi bile değil. Yani sinüzit olunca kulağın burnun ağrıyınca KBB, gözün ağrıyınca göz, asabın bozuksa asabiye, kaşınınca cildiye, prostatın azarsa bevliye, hamilelik/doğum olursa nisaiye, basurun azarsa hariciyeye gidersin.

Ama sabah, öğle, ikindi yatsı, cuma, bayram, teravih, tespih, cenaze namazları için 1 imam yeterlidir. Hatta nikâh, mevlit, ad koyma merasimleri için de aynı imam yeteridir.

Ülkemizdeki camilerde 25.000.000 (25 milyon) kişi aynı anda ibadet yapabilir.

Ama maalesef hepi topu toplam hastane yatağı kapasitemiz 230.000-250.000 (230 bin) adet; işte, artısı-eksisi bu kadar.

Ülkemizin nüfusu kaç? 80.000.000 (Seksen milyon), 100’de birimiz (yüzde bir- %1)- (800 bin kişi) aynı anda hastalansak YATACAK YERİMİZ YOK!

Değerli okurlarım,

Amacım tabii ki de hastane ve cami, doktor ve imam sayılarını yarıştırmak değil.

Yıllarca meydanlarda, mitinglerde, ‘’Ezan dinmez, Bayrak inmez, Şehitler Ölmez’’ diye haykırarak gezen biri için yurttaşı olduğum Atam Alparslan Han’dan bu yana bizlere miras kalan ve ebedi yurdumuz olan bu kutsal topraklarda tabii ki de ezan bir dakika bile dinmesin, ama bayrak da inmesin.

Ezanın da, bayrağın da daim olabilmesi için insan gerek, millet gerek; bizler, yani yurttaşlar gerekliyiz.

Şu corona/morona meselesi sonrası, değişecek olan dünya düzeninde yerimizi alabilmek adına imanımızın kudreti ve gücü ile Türk kimliğimiz ve benliğimizin öncülüğünde akıl-bilim-fen-kültür-sanatın ışığında hedeflerimizi koymalıyız.

Aklımızı başımıza almalıyız!

Bu topraklarda 1000 yıldır ne ezan dindi, ne bayrak indi! Evvel Allah bundan sonra da kıyamete kadar hiçbir şey olmaz.

Lakin kimselere muhtaç olmamak için, kendi göbeğimizi kendimiz kesebilmek istiyorsak, BİLİMSİZ ve FENSİZ başaramayız bunu.

‘’1 deveyi 1 paraya almak varken, 1000 paraya almanın hiçbir kimseye ne faydası vardır, ne de anlamı vardır’’

Görüşmek dileğiyle, sağlıkla, sevdiklerinizle ve esen kalın.

YORUMLAR

  1. Murat Y. dedi ki:

    Çarpıcı güzel bir yazı olmuş.

  2. Süleyman dedi ki:

    Güzel saptama

  3. İsmail Hakki dedi ki:

    İstatistik güzel Devlet her konuda tedbir alıyor.Dün şehir hastahanelerine ne gerek var derken bugün iki misli olsa sevineceğiz.Yapıcı eleştiri eyidir.Yeter ki bu ulkeye hizmet edenlerin hizmet kervanına bizde katılalım