Türk milliyetçilerinden Dr. Mehmet Doğan’ın hezeyanlarına cevap…

26.04.2020
A+
A-

Türkiye Yazarlar Birliği Başkanlığını da yapmış Dr. Mehmet Doğan’ın “Ülkücüler Nereden Nereye” başlıklı analizini okuyunca hayretler içinde kaldım. Bazı doğru tespitlerle birlikte temellendirme; ne Türk milliyetçiliği, ne de Türk milletinin milli devlet anlayışına uygun olmayan sağa sola savrulan bir yazı olarak kayda geçecektir.

Sayın Doğan, Türk milliyetçiliğini ya hiç bilmiyor ya da Türk milliyetçiliğinin popülizme kurban edilmesini büyük bir kayıp olarak görmüyor.

Öncelikle Sayın Doğan’ın içine düştüğü yanlışı düzelterek başlamak gerekiyor; Türk milliyetçiliğinin kaynağı, öznesi ve referansı sadece Türk milletidir. Türk milliyetçiliği, Türk milletini mutlu, Türk devletini güçlü kılma ve Türk’ün kutlu yürüyüşünü bilim, felsefe, sanat ile temellendirerek Türk medeniyetinin vücut bulmasını sağlamanın adıdır. Dolayısıyla Türk milliyetçiliğine ve ona gönül vermiş ülkücü harekette başka coğrafyalardan referans araması beyhude bir çabadır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Göktürklerden 1400 yıl sonra kurulan devlete Türkiye Cumhuriyeti adını vererek milletleşme sürecimizi hedef olarak göstermiştir. Türk milliyetçileri bu süreçte kurucu iradeyi temsil etmektedirler.

İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında dünyanın iki kutuplu bir sürece evirilmesinden sonra bizim de içine girdiğimiz Batı bloku için komünizm büyük bir tehlike olarak ortaya çıkmaya başlamıştı. Türkiye’nin NATO’ya girmesiyle komünizmle mücadele birimleri her ülkede kuruldu. Ülkemizde de bu süreçte milliyetçi damarın beslediği komünizmle mücadele dernekleri kuruldu. Zira devlet ve millet sevgisi konusunda en hassas grup bunlardı. Akıncıların içinde bulunduğu grupların ne devletle, ne milletle ilgili kaygıları yoktu. Onların tek hedefleri ihvan öğretisini bu coğrafyada devlette hâkim kılmaktı. Tıpkı komünistlerin devleti ele geçirmesi gibi bir hedefleri vardı. Dolayısıyla ülkücülerle bir araya gelmeleri ne ideolojileri, ne de duruşları bakımından mümkün değildi.

Sayın Doğan’ın ülkücüler ile Akıncıların din noktasında birleşmelerini, ‘Devlet tehlikeli gördü’ gibi düşüncesinin ne ontolojik, ne de epistemolojik olarak mümkün değildir. Zira iki grup farklı dünyaların insanıydı. Akıncılar her şeyden önce yerli ve milli değillerdi.

Sayın Doğan, böylesi bir yorum yapacağına ve o günün sloganlarının doğru olduğunu söyleyeceğine şu soruyu keşke sorabilseydi: “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” sloganının o günün sosyolojisinde yeri var mıydı?

Aksine Ülkücülere, milliyetçiliği din ile soslayarak Türk milliyetçiliği davasını rayından çıkardılar. Türk milliyetçiliği adından da anlaşılacağı üzere Türk milletinin bütün maddi ve manevi değerlerini kapsayan, kuşatan, akıl ve bilimle Türk milletine hizmet eden bir anlayıştır.

Böylesi bir milliyetçiliği pozitif milliyetçiliğe indirgeme olarak algılamak hem yanlış, hem de devletin kurucu felsefesine de terstir. Türk milliyetçileri insanımızın yaşam biçimlerini kutsal bir hak olarak gördükleri gibi onların yaşam standartlarını yükseltmek için siyaset yapmayı kendilerine ülkü edinmişlerdir. Türk milletini dindar, dinsiz ya da başka inanca mensup gibi din temelli yaklaşım sergilemek Türk milliyetçiliği değil, siyasal İslamcı anlayışın yaklaşımıdır. Sayın Doğan burada Siyasal İslamcılık virüsü ile Türk milliyetçiliğini karıştırmıştır.

Türk milliyetçiliğinin şehitlik mertebesi için dindar olması gibi çok tehlikeli, bir o kadar temeli olmayan bir anlayışı dile getiriyor. Ülkemizde laik ya da sol kesim şehitliğe inanmıyor mu? Bu kadar ötekileştirici dil olmamalıydı. Bazı temel kavramları sadece din ile açıklama garabetine düşmemek gerekiyor.

Türk milliyetçilerinin hatası, düşünce sistematiğini yanlış kurgu üzerine kurmaları oldu. Demokratik, hukukun üstünlüğüne inanan ve sivil bir yapı olamadılar. Olamadıkları için de sürekli derin yapıların oyununa geldiler, bu yapıların dolgu malzemesi olmaktan kurtulamadılar.

Sayın Doğan şöyle diyor; “28 Şubat’a kadar bu konuda çok fazla ilerleme sağlanamadı. 28 Şubat sonrası koalisyon ortağı olan MHP, sistem içinde ülkücüleri pasifize etti.” Haklı bu konuda. Zira sivil ve demokratik olmayan bir yapı ülkücülerin iradesini temsil etmediği gibi onları tasarlamakla görevli bir yapıya dönüşmüştü. Onun için ülkücü yapıların olmazsa olmazı sivil, demokratik ve hukukun üstünlüğü diyoruz.

Sayın Doğan’ın bir başka yanlış okuması karşımıza Türk solunu ve Atatürkçülüğü göstermesidir. Demirperde’nin yıkılmasıyla birlikte NATO için asıl tehdit “yeşil kuşak” olmaya başladı. Nitekim aynı yıllarda Fetöcülerin lideri soluğu ABD’de alıyor. AKP’nin iktidara gelişi de yeşil kuşağın ılımlı İslam anlayışının bir sonucuydu. Ülkücülerin devlette komünizmle mücadelesi bitmişti. Başka bir araç gerekiyordu.  Yeni araç da siyasal İslamcılar içinde devşirilecekti. AKP lideri BOP eş başkanı ilan edilerek Ortadoğu coğrafyası tasarlanmaya çalışıldı. AKP o işi yapamayınca Fetöcüler devreye girdi.

Bu saydığımız yapılar din referanslı olup Türk devletini potansiyel tehdit gören yapılardı. Demek ki siyasal İslamcılık birleştirici değil, ayrıştırıcıdır. Ortadoğu’daki dini hareketlerin hangisi birleştirici olup kendi toplumuna huzur sağladı?

Sayın Doğan’ın inanılmaz hatalarından biri de, “Cumhuriyet ideolojisinin din karşıtı/düşmanı muhtevasına yaklaşmaya başladı. CHP’nin bu klasik zeminine kayan ülkücülerin tarihle ilgili yaklaşımları da dönüşüme uğradı.” şeklinde…

Cumhuriyet din düşmanlığı üzerine inşa edilmiş demek hem cumhuriyetin kurucularına, hem de Türk devletini bu coğrafyada huzur limanı yapan cumhuriyetin değerlerine karşı en basit tanımla nankörlüktür.

‘Türk kültürü’ diyoruz Sayın Doğan’a sormak lazım; kültür nedir? Türk milletinin bütün maddi ve manevi değerlerinin oluşturduğu hayat tarzına kültür dediğimize göre, hangi Ülkücü bu değerlere karşı çıkmıştır?

Sayın Doğan; dini siyasete alet etmedikleri için, akıl ve bilim ışığında Türk sosyolojisini okudukları için ülkücülere cephe almaktadır. Türk kültürü, Türk’ün tarih sahnesine çıktığı andan itibaren başlar ve ebede kadar devam edecektir. Göktürkler de, Selçuklular da, Osmanlılar da Türkiye Cumhuriyeti de bizimdir. Tarihte eklektizm olmaz.

Türk milliyetçiliği fikir silsilesi 1970’lerde başlamıyor. Orhun abidelerinden, Dede Korkut, Kaşgarlı Mahmut, Hoca Ahmet Yesevi, Yusuf Has Hacip, Yusuf Akçura, Ziya Gökalp ve daha nice düşünürlerimizle muhteşem bir halkayı ifade etmektedir. Bunların hepsi Türk kültürünün önemli pınarlarıdır.

Sayın Doğan daha ileri giderek, “Atatürk kültçülüğü bu kesimlerin baştacı haline geldi. Bu noktada durmak için bir fikir arkaplanı inşa etmeye bile ihtiyaç yoktu. Hazır ve fakat köhnemiş ilk mektep/orta mektep bilgileri ile idare edilebilirdi” ifadesini kullanıyor.

Atatürk ve silah arkadaşlarının bir enkaz üzerinde modern Türkiye’yi inşa etmelerini, % 6 okuma-yazma oranını %95’e çıkarmasını, TDK ve TTK gibi Türk milletinin güzide kurumlarını kurmasını, dahası TBMM gibi demokrasi mabediyle insanları kul olmaktan kurtarıp şerefli vatandaş haline getirmesini köhnemiş düşünce olarak görüyor.

Eğer sayın Doğan bugün bir yazar olmuşsa, o köhne dediği devletin politikaları sayesinde olmuştur. Yoksa Arapça, Farsça terkiplerle taklide devam ederdi. Egemenlerin himayesine girerek Türk kültürüne savaş açma, bir aydının yapabileceği en son tavırdır.

Sayın Doğan; guguk kuşu misali aydınlardan olmaktan vazgeçip, bir sefer de kendiniz olun.

YORUMLAR

  1. Ali Bilir dedi ki:

    sayın Abdullah Alagöz, Türk milliyetçiliği fikir sistemini doğru analiz etmiş. Bir türlü anlayamadığım nedenlerle İslam’ın bir mezhepi üzerine milliyetçilik inşa edilmiştir. Mezhep üzerine inşa edilen milliyetçilikle farklı inançlara sahip Türkler arasında birliği sağlamak mümkün değildir. Sayın yazarın tanımladığı Türk milliyetçiliği bu birliği sağlayabilir.. kendisini tebrik ediyorum.