Acıya pranga vurmak!
Biz farkına varmadan değiştirmeye çalışıyorlar bizi.
Küçük küçük dokunuyorlar hayatımıza.
Tek tek düşündüğünüzde her biri küçük bir detay gibi geliyor insana.
Ama bir süre sonra büyük resme baktığınızda değişenin bütünüyle yaşam tarzınız olduğunu görüyorsunuz.
Kimi zaman bağnaz dini inanışlarının gereği olarak, kimi zaman korku imparatorluklarını güçlendirmek için karışıyorlar yaşam tarzımıza.
Nelere mi karıştılar bugüne kadar?
Örneğin bir gün, hangi el ile yemek yiyeceğimize karıştılar.
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, Diyanet’in internet sitesinde; “Yeme-içmeyle ilgili genel ilkeleri belirleyen Hz. Peygamber (s.a.s.), sol elle yeme-içmeyi hoş karşılamamıştır. Şeytanların sol elle yiyip içtiklerini haber vererek ümmetini uyarmıştır.” ifadelerine yer verdi.
Ertesi gün, tuvalet ihtiyacımızı nasıl gidereceğimize…
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Gaziantep İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Rektörlüğü’ne atanan Nihat Hatipoğlu, Sabah Gazetesi’ndeki köşesinde; “Açık arazide küçük veya büyük ihtiyaç giderilirken kıbleye dönmek haram sayılmıştır. Bazı sahabiler bina içinde bunun caiz olduğunu söylerler. Ancak imkân varsa ve binayı yaparken bu tür ince dokunuşlar mümkünse, bina içinde de kıbleye dikkat edilmelidir.” dedi.
Sonra, evimize, evimizdeki tuvalete veya camiye nasıl gireceğimize, önce hangi ayakkabımızı çıkaracağımıza karıştılar.
TGRT Televizyonu’nda program sunuculuğu ve Türkiye Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapan Osman Ünlü, köşesinde; “Camiye veya eve girerken sağ ayak ile girilir ve sol ayak ile çıkılır. Camiye girerken, önce sol, sonra sağ ayakkabı çıkarılır. Heladan çıkarken sağ ayakla çıkılmalıdır.” diye yazdı.
Bir süre sonra, kaç çocuk yapacağımıza…
O tarih itibariyla Başbakan olan Erdoğan, 10.10.2009 tarihinde, Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen Uluslararası bir konferansta; “İş işten geçmeden her ailede en az 3 çocuk olmalı. Nüfusumuz ne kadar artarsa o kadar güçlü olacağız, bundan emin olun.” dedi.
Yetmedi, ne içeceğimize karıştılar.
Tarih 23.12.2016; İzmir’in Tire ilçesinde bir süt entegre tesisinin açılış töreninde konuşan AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Bu milletin milli içkisi ayrandır dedim, günlerce bana saldırdılar. Varsın saldırsınlar, evet bizim milli içkimiz ayrandır.” dedi.
Olmadı, nasıl güleceğimize…
Tarih 28.07.2014. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Bursa’da konuştu; “Kadın herkesin içerisinde kahkaha atmayacak, hareketlerinde cazibedar olmayacak.” dedi.
Hatta hangi yaşta evlenmemiz gerektiğine bile soktular burunlarını.
Beştepe’deki bir törende konuşan AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gençlerimizin evlilik yaşı ilerledi. Çoğu 30’u geçkin yaşta evleniyor. Kimi de evde kalıyor.” dedi.
Şimdi acımızı nasıl yaşamamız gerektiğine karışıyorlar.
Yazar(!) Hayati İnanç, TRT‘de katıldığı programda 36 askerin Suriye‘de şehit olmasıyla ilgili; “Bitmiş gibi, kaybımız varmış gibi konuşuyorlar. Bunlar güzel sözler değil. Ne kaybı yahu? Kayıp falan yok. Yer değiştirdiler. Dünyadan kabir hayatına geçtiler. Nasıl olsa herkes gidecek. Şehit olmayı istemek lazım.” dedi.
Bütün bunlardan daha vahimini, İdlib’de şehit olan bir askerimizin evine taziye ziyaretine giden bir arkadaşımdan dinledim;
Devlet erkanı eve taziye ziyaretine gelmeden önce kimliği meçhul karanlık tipler şehit yakınlarını uyarıyormuş; Sakın yüksek sesle ağlamayın. Mağrur durun. “Askerimizin İdlib’de ne işi vardı?” gibi serzenişlerde bulunmayın. Sadece “Vatan sağolsun” diyeceksiniz” şeklinde…
Ve ekliyorlarmış; “Şayet bu dediklerimize uymazsanız; yasal haklarınız dahil, hiç bir yardımdan istifade edemeyebilirsiniz…”
Umarız bu aşağılık telkin ve tehdit, durumdan vazife çıkaran bir kaç gerizekalının işidir. Ama acısını içinden geldiğince yaşayan bir şehit babası için devletin en tepesinin ifade ettiği, “karakteri bozuk” tanımlamasını düşününce bu durumun bir kaç kendini bilmezin işi ve istisna olmama ihtimali de aklımıza gelmiyor değil.