ADANA’dan SAMSUN’a, 19 Mayıs Ruhu…
Elinde gümüş kırbacı ve ayağında portakal rengi çizmeleriyle Atatürk, salonda iki sıra halinde dizilmiş oturan grubun arasında, düşünceli ama kararlı bir yüz ifadesiyle gidip gelirken şunları söylemiştir:
”Evet, evet… Bu topraklarda düşman çizmesi gezemeyecek ve bu millet esir olmayacak!”
Mustafa Kemal, Samsun’a çıkmadan önce, 8 Kasım 1918’de ilk Anadolu direniş fitilini Adana’da bu sözleriyle ateşlemiştir.
Mustafa Kemal, Adana’da Kuva-yi Milliye’nin teşkili için üç yerde halkla toplantı yapmış olup, 3. toplantısında, yukarıdaki sözleriyle emperyalizme meydan okumuştur.
Mustafa Kemal, Mondros Mütarekesini takiben 31 Ekim 1918 günü Adana’ya gelerek Yıldırım Orduları Komutanlığı görevini Alman General Liman Von Sanders’den devir almıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nın kaybedilmesi üzerine 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nin ve işgalin ağır sonuçları bütün yurtta ve Anadolu’da ağır bir şekilde yaşanmakta idi.
Mustafa Kemal, Samsun’a çıkmadan aylar önce 1 – 8 Kasım 1918 tarihleri arasında, 7 gün boyunca Adana’da muhtemel bir emperyalist işgale karşı hem yetkilileri uyarmış, hem de ilk direniş hazırlıklarını yapmıştır. O, bölünmüş, parçalanmış, hiçbir şeyi olmayan bir toplumdan, onurlu ve kahraman bir yapı meydana getirerek, emperyalizme karşı dünyadaki ilk Kurtuluş Savaşı’nı Adana’da başlatmıştır.
Atatürk’e, Türk Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç tarihi sorulduğunda şu şekilde cevap vermiştir; ”Türkiye’yi yeni varlığı ile istiklale kavuşturmak için evvela Halep’te fiili mücadeleye başlanmış; Adana’da, İstanbul’da buna devam edilmiş; Samsun’da, Amasya’da tatbikata geçilmiş ve Lozan Konferansı’nda Türkiye’nin istiklale kavuşması hakikat sahasına ulaşmıştır.”
Adana’da, Yıldırım Orduları Komutanı olduğu kısa sürede bir taraftan elindeki kuvvetleri organize etmiş, diğer taraftan da yetkilileri uyarmaya ve uyandırmaya çalışmıştır.
15 Mart 1923 tarihinde milli mücadelede Adana’nın önemini şu sözleri ile beyan etmiştir; ”Efendiler, bende bu milletin kurtuluşu yolunda ilk teşebbüs hissi, bu memlekette, bu güzel Adana’da vücut bulmuştur.”
Adana’da başlayan Kurtuluş Savaşı’nın ilk adımları, “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri” sözü ile devrimci bir söylem halinde 9 Eylül 1922’de İzmir’de amaca ulaşmıştır.
Adana’da, bölgenin ileri gelenlerinin tümü kayıtsız şartsız vatanın ve milletin kurtuluşu için Mustafa Kemal’e her türlü desteği vermişlerdir. Mücavirzade Mustafa Efendi, kendinden emin ve kararlı bir sesle, “Paşam, öldürmeden ölmeyeceğiz!” diyerek kararlılıklarını beyan etmiştir.
Mustafa Kemal’in, Kolordu Komutanlığı’nın kapatılması üzerine İstanbul’a dönmesi istenmiş, 10 Kasım 1918’de Mustafa Kemal, trenle Adana’dan, İstanbul’a hareket etmiştir. 13 Kasım 1918 sabah saatlerinde Mustafa Kemal, Haydarpaşa’da trenden inerken İtilaf donanması İstanbul’u işgal ediyordu. Adana, Fransızlar tarafından 21 Aralık 1918 tarihinde Mersin’den gelen 1500 kişilik askeri güç ile işgal edilmişti.
Mustafa Kemal, 13 Kasım 1918’den, 16 Mayıs 1919’a kadar 6 aylık sürede, işgal altındaki İstanbul’da kalıp, Anadolu milli direnişinin ön hazırlıklarını yapmıştır.
”Düşman donanmasının boğaza giriş töreni nedeniyle boğaz trafiği durdurulmuştu. Tören sırasında bir Osmanlı heyeti, amiral gemisine giderek, işgalcilere Osmanlı Hükümeti adına hoş geldiniz!” dedi.
Atatürk, yaveri Cevat Abbas (Gürer) ve kendisini karşılamaya gelen arkadaşı Rasim Ferit (Talay) ile birlikte Haydarpaşa Garı’nın köşesindeki çayhanede, kafasında bin bir türlü düşüncelerle 2-3 saat boyunca düşman donanmasının boğaza yerleşmesini seyretmek zorunda kaldı. O donanmayı üç yıl kadar önce Çanakkale’de durduran Anafartalar Kahramanı, şimdi o donanmanın serbestçe İstanbul’u işgaline tanık oluyordu. Birden arkadaşlarına döndü: ”Hata ettim! İstanbul’a gelmemeliydim. Bir an önce Anadolu’ya dönmenin çaresine bakmalı.’’ dedi.
İngilizler, Mustafa Kemal’i, İstanbul’da bulunduğu 6 aylık sürede kara listeye aldılar. O’nun amacı, Osmanlı Hanedanını kurtarmak değil, ulus egemenliğine dayanan yeni bir Türk devleti kurmaktı.
Mustafa Kemal, emperyalist çemberden kurtuluş çareleri aramak, halka inip örgütleme yollarına giderken, İstanbul’da durum nasıldı! Kısacası, İstanbul hükümeti ve Padişah Vahdettin’in içinde bulunduğu durum ve yöntemleri şöyledir;
”Son Padişah Vahdettin, hiç hazır olmadığı halde birden bire, en kritik dönemde (I. Dünya Savaşı’nın sonunda) 4 Temmuz 1918’de Osmanlı tahtına oturmuştur. O günlerde Vahdettin, Şeyhülislam Musa Kazım Efendi’ye, “Ben bu makam için hazırlanmadım… Şaşmış bir haldeyim, bana dua ediniz!” demiştir.”
”Vahdettin, aslında memleketin kötüye gittiğinin farkında idi. Fakat padişah kısa sürede işgal güçleri içinde ABD’ye, Fransa’ya yakınlaşma politikalarının iflasını görerek ve kendi gücümüzün de kurtuluşa yetmeyeceği ümitsizliği içinde İngiliz politikalarına boyun eğme noktasında karar kılacaktır.”
”Padişahın, İngiltere’ye karşı sevgi tezahürlerinin uzun serisi, 24 Kasım 1918’de The Daily Mail muhabiri G. Ward Price ile yaptığı mülakat ile başlar. İngiliz milletine kuvvetli sevgi ve hayranlık duygularımı Kırım harbi’nde, İngilizlerin müttefiki olan babam Sultan Abdülmecid’den miras aldım. Şimdi… bu sebepten memleketim ile Büyük Britanya arasında öteden beri mevcut dostane münasebetleri yenileyip kuvvetlendirmek için elimden geleni yapacağım.”
15 Temmuz 1919’da The Morning Post gazetesi muhabirini kabul eden Sultan şunları söylüyordu; “Sevgili babam Sultan Abdülmecid, İngiltere’nin büyük dostu ve bu memleket ile Fransa’nın müttefiki idi. Ben daima İngiltere’ye hayranlık besledim ve daima İngiltere’ye dost bir siyasetin destekleyicisi oldum; biz İngiliz milleti ile hükümetinin insaf ve insanlık duyguları ile adaleti temel için bize yardım edeceklerini ümit etmekteyiz…”
”Mustafa Kemal, 25 Eylül 1920’de gizli bir celsede şu beyanatta bulundu; “Bugünkü Halife ve Padişah haindir… Düşmanların vatan ve millet aleyhinde vasıtasıdır…”
”Mustafa Kemal, İstanbul Hükümetince idama mahkum edilmişti. 11 Mayıs tarihli bu Divan-ı Harp kararı, 24 Mayıs’ta Vahdettin tarafından da tasdik edilecektir. Böylece artık İstanbul, Ankara’ya karşı açık bir mücadele içine girmektedir.”
Mustafa Kemal’in, Kurtuluş Savaşı planları yaptığı o özel günlerde, Padişah hayatının tehlikede olduğunu hissederek ülkeyi terk etme planları yapıyordu.
Mustafa Kemal, mücadele yıllarını, günün koşullarını ve eylemlerini NUTUK’ ta ne güzel anlatmıştır:
”1919 yılı Mayısı’nın 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Durum ve genel görünüm; Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, 1 Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her yerde zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes, (Mondros Mütarekesi) imzalanmış. Savaşın uzun yıllarında, millet yorgun ve yoksul bir durumda. Millet ve memleketi 1. Dünya Savaşına sürükleyenler, kendi hayatları kaygısına düşerek, memleketten kaçmışlar. Sultanlık ve halifelik makamında bulunan Vahdeddin, soysuzlaşmış, yalnızca kendisini ve tahtını güven altına alabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damad Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet güçsüz, onursuz, korkak, yalnız padişahın iradesine uyan ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecek herhangi bir duruma razı. Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta.”
”Adana vilayeti, Fransızlar; Urfa, Maraş, Gaziantep, İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya’da İtalyan askeri birlikleri; Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her yerde, yabancı subay ve memurları ve özel adamları faaliyette. Sonunda, sözün başlangıcı kabul ettiğimiz tarihten 4 gün önce, 15 Mayıs 1919’da İtilaf Devletleri’nin onayıyla Yunan ordusu İzmir’e çıkarılıyor.”
”Düşman devletler, Osmanlı devlet ve ülkesine maddi ve manevi saldırı halinde; yok etmeye ve bölerek paylaşmaya karar vermişler. Padişah ve halife olan kişi, hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka bir şey düşünmüyor. Hükümeti de aynı durumda. Farkında olmadığı halde başsız kalmış olan millet, karanlık ve belirsizlik içinde olacakları bekliyor.”
”Millet ve ordunun, padişah ve halifenin ihanetinden haberi olmadığı gibi, o makama ve o makamda bulunana karşı yüzyılların kökleştirdiği dinsel ve geleneksel bağlarla itaatli ve bağlı. Millet ve ordu kurtuluş çaresi düşünürken, mirasından gelen bir alışkanlığın yönlendirmesiyle, kendisinden önce, yüce halifelik ve saltanat makamının kurtuluşunu düşünüyor. Halife ve padişahsız kurtuluşu anlama yeteneğinde değil. Bu inanca aykırı bir düşünce ve yorum belirteceklerin vay haline! O anda dinsiz, yurtsuz, hain, reddedilmiş olur.”
”Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da milli egemenliğe dayanan, kayıtsız şartsız bağımsız, yeni bir Türk devleti kurmak! İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur.
Ya istiklal, ya ölüm…”
19 Mayıs 1919 tarihi bizler için, cumhuriyet ve ulusal egemenliğe giden yolda çok önemli bir adımdır. Bu sebeple, bizlerin bu kutsal bayramımızı ulus genelinde coşku ile doya doya kutlamamız gerekir. Maalesef, son yıllarda nedense milli bayramlarımızı kutlama konusunda yeterli devlet özeni ve önemi gösterilmemektedir.
Halbuki, 19 Mayıs 1919 ruhu, gelecek nesillere ve tüm dünyaya, ‘anti emperyalist’ duruşu anımsatan bir semboldür…
Mustafa Kemal Atatürk; Osmanlı Hanedanını kurtarmak amacıyla değil, kayıtsız şartsız ‘ULUS EGEMENLİĞİNE’ dayanan yeni bir Türk Devleti kurmak kararıyla Anadolu’ya çıkmıştır. Kendi deyimiyle, o günkü durum karşısında sağlam ve gerçek bir tek karar vardı. O da ‘TAM BAĞIMSIZ’ yeni bir ‘TÜRK DEVLETİ’ kurmak idi.
Mustafa Kemal Atatürk, çağdaş uygarlık düzeyine ancak gençler ile ulaşılacağına inanmış ve cumhuriyeti gençlere emanet etmekle kalmamış, her ne olursa olsun emanet ettiği ulusun bağımsızlığını korumak, kollamak ve savunmakla görevlendirmiştir.
Şevket Süreyya Aydemir; ”Bir gün geldi, bütün gemiler geldikleri gibi gittiler. Hem de onun gönderdiği askerler, selamlayarak…” sözü ile emperyalist duyguları körelten bir yorumda bulunmuştur.
”Evet, evet… Bu topraklarda düşman çizmesi gezemeyecek ve bu millet esir olmayacak!”
Sağlık, sevgi ve hoşgörü ile kalınız…
***
Kaynak:
- Atatürk Araştırma Merkezi – Atatürk Dönemi İncelemeler – Dr. Bilal N. Şimşir
- Atatürk Araştırma Merkezi – Milli Mücadele’de “Müdafaa-i Hukuk’tan Halk Fırkası’na” Geçiş (1918 – 1923) Yrd. Doç. Dr. Zeki Çevik
- Türk Tarih Kurumu – Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri – Gotthar Jaeschke
- Sinan Meydan – Atatürk’ün Bağımsızlık Yolu 1 ve 2 – Vahdettin Gerçeği – Cumhuriyet Tarihi Yalanları İnkılap Kitabevi
Tansel bey çok güzel bir yazı olmuş elinize sağlık..
Levent Kardeşim…. çok çok teşekkürler, selamlar….
Kalemine çok teşekkür ediyorum çok güzel bir yazı ve anlamlı olmuş 👏👏👏👏👏👏
KENAN Kardeşim….. teşekkürler, Ankara’ya selam olsun…
19 MAYIS Gençlik ve Spor Bayramı Kutlu olsun.
Veysel Abim, çok teşekkürler…
Ya istiklal …
Ya ölüm …
RAJİ Kardeşim, ”Ya İstiklal… Ya ölüm…”
Elinize, gönlünüze sağlık. Yine harika bir yazı. Çok selamlar, saygılar…
İDRİS Kardeşim, teşekkürler, selamlar…
Elinize sağlık çok güzel yazmışsınız. Kutlarım..
Metin Kardeşim, teşekkürler….
Yazınızı yeni okuyabildim…
Yakın tarihimize benim de ilgim çok fazla… Bu nedenle ilgi ile okudum… Tebrik eder, gözlerinizden öperim…
Hüseyin Onur Abim, teşekkürler, saygılarımla….
Kaleminize yüreğinize sağlık Tansel bey… İyi ki varsınız..☺️🙏
Serpil Abla, teşekkürler, selam ve saygılarımla….
Kaleminize yüreğinize sağlık Tansel bey..