Akşener konuştu, TBMM Grubu alkıştan yıkıldı
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Akşener’in konuşması şöyle:
Değerli Milletvekilleri, Kıymetli Misafirler, Sevgili Gençler, Değerli Basın mensupları,
Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Şu anda bizi izleyen ve dinleyen bütün vatandaşlarımıza, şükranlarımı sunuyorum..
Grup toplantımızın,, ülkemiz ve milletimiz için, hayırlara vesile olmasını diliyorum..
Allah gönüllerimize ferahlık, işlerimize kolaylık versin. Sözümüzü tesirli, gayretimizi, verimli kılsın.
Geçtiğimiz günlerde elim bir hadise yaşandı. Yüksekova’da, 7 kahraman evladımızı şehit verdik, 25 gazimiz var.
Şehitlerimize Allah’tan rahmet, kahraman ordumuza ve aziz milletimize, başsağlığı diliyorum. Gazilerimize acil şifalar diliyorum. Rabbim, Mehmetçiklerimizin yar ve yardımcısı olsun..
Ayakları taşa değmesin.
Konuşmama başlamadan önce, sizinle bir gelişmeyi paylaşmak istiyorum. Geçen hafta, SMA hastaları için yaptığımız çağrı ve verdiğimiz destek sonucunu verdi. Sağlık Bakanı, SMA hastalarının başvurularının işleme alınacağını açıkladı. İYİ Parti adına kendisine teşekkür ediyorum.
Aziz Milletim,
Bugün terör örgütlerini üzerimize salanlarla,, yüz yıl önce Sevr’i önümüze koyanlar, aynı cephededir.
15 Temmuz 2016’ da, aziz milletimize kurşun yağdıran hainlerle,, aznavura asker yazılanlar,, aynı ruh kökündendir.
Tarih şahittir ki, Türk milleti dün işgal ve ihanete geçit vermediği gibi, bugün de, yarın da vermeyecektir.
Tereddütümüz yoktur ki;
Ezan susmayacak, bayrak inmeyecek.. Ve Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır..
Biliyorsunuz, geçtiğimiz Cumartesi, Türk milletinin birlikte gözyaşı döktüğü 10 Kasım’ın,, 80’inci yıldönümüydü.
Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, bir kez daha rahmet, dua ve özlemle andık.
Saatler 9’u 5 geçeyi gösterdiğinde, dünyada eşi benzeri olmayan şekilde saygı duruşundaydık.
Bir milletin, aynı anda, aynı şeyi yaptığı o bir dakika, aslında bir ömre sığmayacak kadar derindir.
Ancak, o derinliği göremeyenler yine devredeydi.
Bir yanda, ezanımız üzerinden mukaddesatımızla uğraşan zihniyetle mücadele ediyoruz.
Diğer yanda, o ezan susmasın diye, canı pahasına mücadele vermiş Mustafa Kemal’e, bir duayı çok gören zihniyetle mücadele ediyoruz.
Diyanetin başındaki zat, 9 Kasım günü camilerimizde okunan Cuma hutbesinde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve silah arkadaşlarına, bir Fatiha’yı çok gördü.
Allah’tan korkun!
Allah’tan korkmuyorsunuz, bari kuldan utanın!
Cuma hutbesinde bu vefasızlığı yapan Diyanet İşleri Başkanı, ertesi gün, 10 Kasım’da kime vefa gösterdi biliyor musunuz;
Kurtuluş Savaşımız için “Keşke Yunan kazansaydı” diyecek kadar gözü dönmüş, fesli nasipsize.
Dün sosyal medyadan sordum. Bugün de burada soruyorum. Yunanistan tarafından işgal edilen 18 adamıza atanan papazlara da ‘hayırlı olsun’a gidecek misin?
Burada tarihin önemine de dikkat çekmek istiyorum. Kalktı, 10 Kasım günü, milletimizle alay eder gibi, feslinin ziyaretine gitti..
Başkanlığını yaptığın Diyanet İşlerini Atatürk kurdu.
Atatürk’e hakaret eden adama gidecek başka gün mü yoktu.
Aziz milletimin huzurunda, Diyanet İşleri Başkanı’na açıkça soruyorum;
Oraya o adamın bağlı olduğu dış merkezlere mesaj vermek için mi gittin?
Bir kez daha soruyorum;
Oraya o adamın bağlı olduğu dış merkezlere mesaj vermek için mi gittin?
Vesileyle bir şeyi hatırlatmak isterim.
Sayın Cumhurbaşkanı, size sesleniyorum;
Tarihi, dizilerden ve o fesli nasipsizden öğreniyorsunuz.. Bu bizi incitiyor.. Bu bizi kahrediyor.
İslamın kılıcını taşımış Türk Milleti’nin Cumhurbaşkanı;
-Kudüs Fatih’i Selahaddin Eyyubi’ye “Ahlaksız” diyen bir meczuptan, tarih öğrenemez.
Türk Devleti’nin Cumhurbaşkanı;
Türk hakanı Timur’a “Melun” diyen adamdan, tarih öğrenemez.
Cumhuriyetin Cumhurbaşkanı;
Kurtuluş Savaşı için “Keşke Yunan kazansaydı” diyen adamdan, tarih öğrenemez.
Bu aziz milletin Cumhurbaşkanı;
İstiklal Marşını yazan Mehmet Akif’e küfreden adamdan, tarih öğrenemez.
Gel bizden öğren. Biz hala Zeki Velidi’nin talebesi olmakla iftihar ediyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanı, o adamın danışmanlığına son verin.. Yanınızdan uzaklaştırın.
Milli değerlerimize dil uzatan bir adamın, Cumhurbaşkanı’nın yanında işi olmaz.
Bu adamın ayağına giden Diyanet İşleri Başkanı’nı da, görevden alın.
FEFÖ derneğinde yöneticilik yapmış o başkanı, size kim önerdi.. Bilin ki, dost değil.. Terör örgütüyle iş tutmuş birinden, Milletimizin diyanetine başkan olmaz, olamaz.
Farkında değil misiniz?
Ülkemizi hedef alan dış odaklara mesaj veriyorlar; biz de sizdeniz diyorlar.
Dikkat sayın Cumhurbaşkanı, dikkat!
Aziz Milletim,
Ezanımızla uğraşan kim varsa, bil ki derdi sen değilsin.
Cumhuriyetimizle uğraşan kim varsa, bil ki derdi sen değilsin.
Tek niyetleri, duygu sömürüsü. Tek niyetleri, inanç istismarı. Tek dertleri, kendi koltukları. Türkiye’nin kalkınmasının, milletimizin huzur ve refah içinde yaşamasının önünde ki en büyük engel, birbirleriyle paslaşıp duran, iktidar ve muhalefet partileridir.
Bunların hepsi iş başına geldi. Hepsi denendi. Memleket için bir tek çivi bile çakandan, Allah razı olsun. Kimi az yaptı, kimi çok.. Ama sonunda hepsi de,, millete sırtını döndü.
Biliyoruz ve görüyoruz ki, milletimiz her şeyin farkında. O yüzden kartı hazırladı. Ve 31 Mart’ı bekliyor.
Sorarım size, o kartın rengi ne?
Evet, kırmızı. Hem de, direk kırmızı… İktidara da kırmızı, o muhalefet partilerine de kırmızı…
Aziz milletim, değerli misafirler,
Şanlı Türk tarihi bir kaya gibi ortada dururken, bunlar dünyayı Fesli tarihinden okumaya devam ediyor.
Beyefendi Fransa’da gerçekleşen 1. Dünya Savaşı’nın sona ermesinin yıl dönümü kutlamalarına katıldı.
Aç kulağını iyi dinle.
Türk Milleti için 1. Dünya Savaşı 11 Kasım 1918’de değil.
9 Eylül 1922’de, İzmir’de bitmiştir.
Türkler savaşın sonuçlarını tanımayan tek millettir.
- Dünya Savaşının galip devletleri orada. Anladık.
Mağlubiyet metnini kabul eden Almanya orada. Onu da anladık.
Peki 1. Dünya Savaşı’nın sonucunu kabul etmeyen ve İstiklal Harbi’ni başlatan Türk milletinin temsilcisi olarak sen ne arıyorsun orda?
Mondros’u kutlamaya mı gittin, Senin ne işin var orada?
Değerli milletvekilleri;
Dünya, ülkemizdeki ekonomik krizi konuşuyor..
Bakın;
Bir paket çay 30 lira olmuş, 1 teneke salça 70 lira.. Millet yavan ekmeğin hesabında, ama beyefendi yağla-balla besleniyoruz sanıyor. Et fiyatları için ne dedi biliyor musunuz?
“Refah arttı, o kadar çok et tüketiliyor ki, fiyatlar o yüzden yükseldi.”
Deyim yerindeyse Ağa milletle eğleniyor.
81 milyon işi gücü bırakmış, sabah-akşam et yemişiz…
E iktidar da millete et yetiştiremez olmuş ve fiyatlar artmış.
Sanki millet açlıktan değil protein yüklemesinden müzdarip.
Allah aşkına, Milletini tanıyan adam böyle konuşur mu? Allah’tan korkun be. Hayvancılığı bitirdiniz. Yeme %70 zam yaptınız. Millete şarbonlu et yedirdiniz. Besmelesiz et yedirdim demiyor da “az yiyin de fiyatlar düşsün” diyor.
Bakın, Tarım Bakanı, kişi başına yıllık et tüketimimiz 15 kilo diyor.. Dengeli beslenme için, bunun en az 33 kiloya çıkması lazım.
Amerikalılar, kişi başına yılda 120 kilo, Avrupalılarsa 80 kilo et tüketiyor.. Onlarda zam yok.. Yılda 15 kilo et ile yetinen Türkiye’de, zam üstüne zam…
Refahla ilgili söyledikleri de yanlış.
Herkes eline kalemi kâğıdı almış, nereden neyi kısabilirim diye hesap ediyor.
Her 3 gençten birinin işsiz olduğu ülkede, hangi refahtan bahsediyorsun?
20 milyona yakın vatandaşımızın, sosyal yardımlara muhtaç olduğu Türkiye’de, hangi refahtan bahsediyorsun?
Öğünler eksilip, lokmalar küçülürken, siz hangi sofralardasınız ki, bol bol et tüketildiğinden bahsediyorsun?
Fransa kraliçesi Mari Antuane, “Ekmek bulamayan pasta yesin” demiş ya…
Bizim iktidar da, ekmek bulamayana, bunlar çok et yiyorlar diyor.
Eeey iktidar;
Bu tabloya, siz refah diyorsunuz ama biz millet olarak, bildiğin kriz diyoruz.
Krizi, saraya 48 yeni araç alan siz değil, millet olarak biz yaşıyoruz.
Üstelik kriz parti ayrımı da yapmıyor.. İktidara oy vereni de, vermeyeni de yakıyor.
İktidar muhalefete oy verenleri ateşe atıp, AK Partilileri kurtarmış değil. Tablo, AK Partilileri de yakıyor. Çünkü iktidar, kendisini iktidara taşıyanlara sırtını döndü. Kendisini yıllardır iktidarda tutan vatandaşları unuttu.. Para babası bir avuç yandaştan başka, kimseyi kurtaracağı yok.
Ağlak müteahhite “Kurtarma planı” hazırlıyor,, burs isteyen gencimize de “beleşçi” diyor..
Esnafa “fırsatçı” diyor. Emeklilikte yaşa takılanlara da “yük olur” diyor.
İş isteyeni fırçalıyor, sosyal yardımları kesmek için fırsat kolluyor.
Ama yandaş kodamanların satılmayan evlerini, milletin parasıyla satın almaya kalkıyor.
Buradan uyarıyorum;
Yandaş müteahhiti kurtaracağım diye, milletimize nefes aldıran sosyal yardımları kesmeye kalkma.
Ve buradan ilan ediyorum;
İYİ Parti olarak, 31 Mart’tan itibaren, yandaşın cebine aktarılanları toplayacağız. Vatandaşımızın cebine koyacağız.. O yardımlar, üreten milletimize, analarının ak sütü kadar haktır, helaldir. Farkımız odur ki, bunların çaldıklarını gerçek sahibine, milletimize vereceğiz.
Yandaş müteahhidi kurtarma hazırlığı dedim ya, bunu biraz açalım.
İktidara yakın müteahhitlerin buluştuğu bir dernek, üyelerine çağrı yaptı.. Elinizde kalan, satamadığınız ev ya da işyerlerinin listesini gönderin dedi.. Neden? İktidar, paraya boğduğu o zenginleri ihmal etmemiş, kafa yormuş. Ellerinde kalan binaları, sizin, milletin parasıyla devlete alacaklar.. Nasıl yapacaklar bunu?
Binaları indirimli satın alacaklar.. Paranın yüzde 70 ile banka kredilerini kapatacaklar.. Kalan yüzde 30’unu da o müteahhitin cebine koyacaklar.
ÜRETEN FABRİKALARI ÖZELLEŞTİRDİLER,, TÜKETEN BETONLARI KAMULAŞTIRIYORLAR..
Bu neyin kafası Allah aşkına… Millet bu haldeyken, bu yağmaya geçit vermeyeceğiz.
Peki, iktidar, yandaş müteahhitlere milyarlarca lira akıtmaya hazırlanırken, çiftçiye ne veriyor?
Çiftçi için kurulan Ziraat Bankamız, Tarım Kredi Kooperatiflerine, tarım destek kredisi kullandırmıyor. Niye? Bugüne kadar kullanıyorlardı.. Hatta tarımsal üretimi teşvik için, yüzde 10 faizin yüzde 5’ini de devlet ödüyordu.
Peki her şey yolundaysa, ne değişti? Tarım Kredi Kooperatifleri o krediyi neden kullanamıyor?
Bankalar çiftçiye ve tarıma dayalı sanayiye, yüzde 35’ten kredi kullandırıyor.
Bu, tarımın idam fermanıdır. Bu, verimli toprakları tefeciye teslim etmektir.
Fakiri daha fakir, zengini daha zengin ediyorlar.
Millet isteyince bin türlü bahane buluyor, kodamanlar, baronlar isteyince, sinekten bile yağ çıkarıyorlar.
Sayın Erdoğan, bir avuç yandaşının konutlarını, AVM’lerini satın alacak kaynak buluyorsun. Üretime aktar o kaynakları.. Çarklar dönsün, tesisler çalışsın. Millete bir nefes aldır.. Sonra millet gider, o evleri satın alır zaten. Hep, millete “sabır” diyeceğine, bir kerede o yağmacılara “hayır” de. Diz çöküp papazı verdin. “Bize saldırıyorlar” dediğin bütün dış güçlerle dost oldun. Bak, “Eeeey Trump”la Paris sofralarında bile oturdun.
Elde bahanen de kalmadı artık… Şunu yaptık, bunu yaptık diye,, eski günlerini anlatıp duruyorsun ama, rakamlar karın doyurmuyor.. Dünkü güneşle, bugünkü çamaşır kurumuyor.
Aziz Milletim,
Enflasyon %25, işsizlik %11, faiz %30’u geçti.. Bunlar resmi rakamlar. Çözüm önerilerimizi kulak ardı edip, Memleketi göz göre göre uçuruma sürüklediniz.
Biliyorsunuz, yüz günlük bir eylem planı açıkladılar. Yüz günde 400 projeyi tamamlayıp, memleketi kurtaracaklardı.. 100 gün doldu, ama sonuç sıfır.
Şimdi ikinci bir 100 günlük plan hazırlıyorlar.. Plan üzerine plan yapıyorlar ama sonuç yok… Rahmetli Demirel’in dediği gibi “Bize plan değil, pilav lazım pilav…”
Millete tek söyledikleri şu, “dolar 7,65’ti, 5 nokta 5’e indirdik.” Affedersiniz de, millete merkebini kaybedip bulunca sevinen gariban muamelesi yapıyorsunuz.. Hava atıyorsunuz da, o dolar yılbaşında 3,7 liraydı kardeşim.. “İndirdik” dediğiniz hali bile yüzde elli fazla.. Bir de refah arttı diyorsunuz. Yüzde 50 devalüasyon oldu bu ülkede… Ne refahı, yüzde 50 fakirleştik, fakirleştik.
Aziz milletim;
Bakın, dolar 7 lirayı geçince, apar topar elektriğe, doğalgaza yüzde 50 zam yaptılar.. Sebep olarak da, döviz arttı dediler.
Bugün, dövizi indirdik diye hava atıyorlar. Peki elektriğin, doğalgazın fiyatı indi mi?
Yok.
Enerji Bakanı da sözüm ona müjde veriyor. “Maliyette artış olmazsa, yılbaşına kadar zam yok” diyor. El insaf, zammı yaptınız zaten.
Madem döviz düştü, o zamları geri alın.
Sarayın bahçesine ektiği hurma ağaçları üşümesin diye, yurtdışından ısıtma tertibatı getiriyor ama vatandaş nasıl ısınacak düşünmüyor.
Hep söyledim, yine söylüyorum;
Ak Parti’ye oy vermiş aziz vatandaşlarım, bu iktidar, sizin bildiğiniz iktidar değil artık.
Onun hurma ağaçları üşümüyor ama benim vatandaşım üşüyecek.
81 milyon hurma kütüğü değil ki, insan evladı, insan. Doğalgaz uçtu.. Kömürün tonu 1500 lirayı aştı.. Odun yakayım dese,, tonu 750 lira. Nasıl ısınacak bu insanlar? 16 yıldır ne istediysen verdi millet. Bir kere de sen milletin feryadına kulak ver. Sarayından bir çık, katrilyonluk uçaktan bir in, 300 arabalık konvoyundan, 5 bin kişilik koruma ordundan bir ayrıl da, milletin halini gör.
Aziz Milletim,
Var mıydı yok muydu diye lafı uzatmanın anlamı yok.
Yüksek huzurunuzda, Erdoğan’a bir çağrıda bulunuyorum;
Asgari ücret 1603 lira. Canlı yayında bu 1603 lirayı alıp;
Şu kira, şu faturalar, şu mutfak, şu üst-baş, şu da 2 çocuğun okul masrafı diye ayırsın..
Cebinde bir tek kuruş kalırsa, biz susup oturalım.. Milyonlarca çalışan bunu deniyor, ama işin içinden çıkamıyor.
Madem her şeyden anlıyorsunuz, madem her şeyin en iyisini biliyorsunuz, çıkıp formülü de anlatın o zaman.
Aziz Milletim, değerli milletvekilleri;
Bizim içinden çıkamadığımız bir hesap daha var. İktidarın sarayı, günde 2 trilyon lira yiyor. Bakın, aylık-yıllık falan değil, günlük 2 trilyon lira…
Ayda 60 milyar da maaşı var.. Emeklilerimizi itham ediyor ama kendisi “Çift dikiş” yapmış, bir de emekli maaşı alıyor. Gemicikleri filan saymıyoruz bile.
Gözümüz yok, helalindense Allah daha da versin. Elini cebine attığı da yok. Et bedava, ekmek bedava…
Hepsine eyvallah da,, bütün bunlar neyine yetmiyorsa, bir de maaşına %26 zam yapıyor?
60 milyar yetmez, 75 milyar verin diyor.
Şunu baştan söyleyeyim: Türk devleti gerekirse, Cumhurbaşkanına 1 milyon lira maaş da verir. Mesele bu değil… Ama millet, nefesi bile sayarak alacak hale gelmişken, bu nasıl bir rahatlıktır?
Millete fedakârlık çağrısı yaparken bu nasıl pişkinliktir?
Milletin yastık altındaki 3 kuruşluk birikimine göz dikmişken, bu nasıl bir iştahtır.
Açık açık söylüyorum; “ekonomik kurtuluş savaşı veriyoruz” deyip, sonrada kendi maaşına %26 zam yapmak, cepheden kaçmak demektir.
Ekonomide kurtuluş savaşı veriyorsak, en önde sen olacaksın!
Kendi yapmadığını, bizden isteyemezsin.
İşçiye, memura, emekliye, asgari ücretliye de, en az %26 zam yapmadan, kendi maaşına yapamazsın.
Türkiye’yi uçuracağım diye çıktın oralara.. Maşallah, bir tek sen ve yandaşların taktınız kanatları.
Aziz Milletim, sevgili gençler;
Hz. Ömer’in idare anlayışını özetleyen muhteşem bir sözü var;
“Dağlara buğday serpin ki, Müslümanların ülkesinde kuşlar aç kalmasın” diyor.
Peki bu muhteremler ne yapıyor?
“Ne bulursanız çökün, kimseye bir şey kalmasın” diyor.
117 bin öğretmen açığımız var.. 400 bin de atanamayan öğretmenimiz.
Yapın şu atamaları diyoruz, kaynak yok diyorlar.
Kamuda, çeşitli bahanelerle kadro vermediğiniz bütün taşeron işçilerimizi kadroya alın diyoruz, havaya bakıp, ıslık çalıyorlar.
Ama iş Suriyeli mültecilere gelince Türkiye’nin kaynağı çok.
Suriyeli mülteciler, bu bonkörlük sonucu, Kilis’te Hatay’da Urfa’da, Gaziantep’te nüfus çoğunluğuna ulaşmak üzere.
Bu illerimizde Suriyelilere ev sahibi, Türk vatandaşlarına ise misafir muamelesi yapılıyor.
Suriyelilere sağlık hizmeti bedava, ilaç bedava, doğum bedava.
Türk vatandaşları ise sigortasını ödeyebilirse sağlık hizmeti alıyor. İlaç için katkı payı ödüyor.
Suriyeliler istediği yere dükkan açabiliyor. Dükkanlar kaçak ürünlerle dolu kontrol eden yok. Suriyeli bir esnaftan bir kuruş vergi alınmıyor.
Karşısındaki Türk esnaf ise vergi borcunu, sigorta borcunu ödemekle meşgul.
İflas edince de dükkanını Suriyeliler satın alıyor.
Cumhurbaşkanı öğrencilere burs alıp bedavacı olmayın diyor ya.
Suriyeli öğrencilere 1200 lira burs veriyoruz, biliyor musunuz?
Asgari ücretin altında emekli maaşı kalmasın diyoruz, yok deyip yalan söylüyorlar..
Her şeye bir bahaneleri var, ama bir derde derman oldukları yok. Millete gelince “yok” oluyor, yük oluyor.
Bakın size başka bir örnek vereyim;
Osmangazi Köprüsü, Avrasya Tüneli ve Yavuz Sultan Selim Köprüleri için, 2017’de yandaş müteahhide ödenen para ne kadar biliyor musunuz? 1 milyar 986 milyon lira.. Eski hesapla, 2 katrilyon lira.
Bu ne parası? Hani bu köprüler yapılırken, araç geçiş garantisi verdiler ya.. İşte o geçen değil, geçmeyen araçlar için, bizim cebimizden verilen para.
Bunun gibi başka köprü, tünel, otoyol, havaalanı, hastaneler de var. Çalmayın diyoruz, “yatırıma karşı mı çıkıyorsunuz” diyorlar. Yatırıma karşı çıkmıyoruz kardeşim, daha fazlasını yapın,, ama çalmayın, çaldırmayın.
Çalmadan çalışamıyor musunuz? Sayıştay raporları her şeyi döküyor ortaya.. Bir metre hortuma 78 lira ödemiş, vicdansızlar.. Nereye el atsan rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık patlıyor.
Allah’a inanıyoruz diyorlar, ama Allah’tan korkmuyorlar. Bu mu sizin dindarlığınız? Nerede eminlik? Nerede dürüstlük? Nerede güzel ahlak? Mukaddes kitabımız dilinizden kalbinize inmiyor mu?
Namaz sizi kötülükten, fenalıktan, hırsızlıktan alıkoymuyor mu?
“Hırsızlık yapan kızım Fatma bile olsa cezasını veririm” diyen peygamber efendimizin ümmetine, bu haller yakışır mı? Hırsızın, yağmacının yakasına yapışacaklarına, hırsızı yakalayan daire başkanını görevden alıyorlar.. Yolsuzlukla mücadeleden anladıkları bu.
Sorarım size;
Bunların peşinden gidilir mi?
Bunlara oy verilir mi?
Bu yağmaya sessiz kalınır mı?
Aziz Milletim,
İçerde Erdoğan’ın başımıza açtığı sıkıntılarla uğraştığımız gibi dışarda da uğraşıyoruz. Suriye’nin kuzeyinde bir terör devletçiği kuruluyor. Erdoğan’ın bir 29 Ekim günü silahlarıyla ülkemizden geçirdiği, lahmacunla ve baklavayla beslediği teröristler, şimdi Amerika’nın kanatları altında ve Türkiye’yi tehdit ediyor.
Erdoğan’ın boyun büküp papazı vermesinden sonra sesi de çıkmıyor.
Bütün bu gelgitlerin sonunda, ülkemizde 4 milyon Suriyeli, burnumuzun dibinde de bir terör devletçiği var.
İYİ Parti olarak, Fırat’ın Doğusu Batısı demeden, sınırımızın hemen dibindeki bütün terör odaklarının yerle bir edilmesini savunuyor ve destekliyoruz.
Amerika’nın tehditlerine asla boyun eğmeden, ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Gerekirse bir kara harekâtıyla bölge temizlenmelidir.
Bütün bunlar olurken, Amerika Birleşik Devletleri bir hamle yaptı ve PKK’lı 3-5 teröristin başına ödül koydu.. Ben size söyleyeyim, bu ödül işi, Suriye’deki kolu olan YPG’yi meşrulaştırma çabasıdır.
Ödül modül işlerini geçsinler. O teröristlerin ipleri Amerika’dadır. İşi sulandırmayı bıraksınlar, paketleyip versinler.
Aziz Milletim,
Erdoğan Suriyelileri seçmen yapma işini bu seçime yetiştiremeyince eski ortağına yöneldi. Bir süredir, çözüm dediği ihanet süreci diliyle konuşuyor. Milliyetçiler ile PKK’lıları aynı kefeye koyuyor. Türklüğe savaş açarak HDP’ye göz kırpıyor. Sağa sola iftira atarak bu iş birliğini perdelemeye çalışıyor ama her gerçek gibi bu da açığa çıkacak. Kim kiminle yürüyecekse yürüsün. Biz milletle yürüyeceğiz…
Geçen hafta, bu kürsüden bu gerçeğin altını çizdim.. İktidarın başı, memuru üzerinden cevap verdi.. Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın dedi ki;
-Ak Parti ile HDP’yi yan yana göstermek beyhudedir.
Şimdi aslında bu genç arkadaşa, sen çekil abin gelsin demek var ama, neyse..
Bak sevgili kardeşim;
Ak Parti ile HDP’yi ben yan yana getirmiyorum. Onlar zaten Habur’da, Oslo’da, Dolmabahçe’de, çözüm ihanetinde hep yan yanaydı.
O günlerde, danışman sıfatıyla, Erbil’de Barzani’ye saz çalıp türkü söylemekle meşgul olduğun için hatırlamayabilirsin.
Her şey milletin gözü önünde oldu.
Sözcüsün, anlarım.. Ama sana o metni uzatan abine dönüp de ki;
-Ben saz çalıp türkü söyledim, megri megride beraber ağladık. Bu işte bir gariplik yok mu?
Şimdiiii, bu zihniyetin en son icraatına bakalım.
Tam da işlerine gelecek zamanda,, andımız mevzuunu gündeme getirdiler..
Danıştay kararı verdi.. Bu yapay bir tartışmadır ve gereksizdir, deyip susmak istiyoruz.. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin Milli Eğitim Bakanlığı, Danıştay’a yaptığı itirazın gerekçesinde öyle bir laf ediyor ki, sussak gönül razı değil.
Bakanlığın dilekçesini hazırlayan aklı evveller diyor ki;
“Türk ulusal kimliği tarih sahnesine çok geç çıkmıştır.. Türkler kendi çağdaşı unsurlara göre, ulus bilincine en geç ulaşan topluluktur.”
Arada kaynamasın, tekrar edeyim. Diyorlar ki;
“Türk ulusal kimliği tarih sahnesine çok geç çıkmıştır.. Türkler kendi çağdaşı unsurlara göre, ulus bilincine en geç ulaşan topluluktur.”
Ben bu ucube sözlerin, bu cehaletin neresini düzelteyim.. Koskoca Bakanlık, bir de Fransız İhtilali’ne atıf yapmış.. Ulus bilinci, Fransız İhtilali’yle ortaya çıktı demeye getiriyor.
Be cahiller, Ergenekon Destanı’nı da mı duymadınız?
Orhun abidelerinden de mi bi-habersiniz?
Size Kürşad ve 40 çerisindeki Türklük bilincinden de mi bahsetmediler?
Selçuklu Sultanlarının Türkçe emirlerini, Millet bilinci için yeterli bulmuyor musunuz?
Devletlerin adıyla, milletin adını birbirine mi karıştırdınız?
Ortada Fransız ihtilali falan yokken, daha bin yıl önce ne diyor Göktürk kitabelerinde;
“Türk milletinin, adı ve ünü yok olmasın diye, Babam Kağan’ı, Annem Hatun’u, yükselterek tahta çıkaran Tanrı!”
Fransız ihtilalinden bin yıl önce Türk Milleti diyen tarihi gerçek orta yerde duruyor.
Hadi hiçbir şey bulamadınız, Saray’da merdivene dizilen temsili askerleri de mi görmediniz?
Cumhurbaşkanlığı forsundaki yıldızların manasını da mı bilmiyorsunuz?
O yıldızlar, 16 Türk devletini temsil eder. Devletlerin isimleri farklı olsa da, o yıldızlara hep birlikte “Türk Milleti” denir.
Bu millet mi, millet olma bilincine en geç ulaşan topluluk. Bir de utanmadan topluluk diyorsunuz.
Ayıptır!
Hala Türk Milleti’nin değerleriyle oynuyorsunuz.
Hala tanıyamadınız, hala nifak peşindesiniz.
Hala mukaddesatımızla- milliyetimizi çarpıştırmaya çalışıyorsunuz.
Lüzum üzerine bir kez de ben buradan sesleniyorum;
Beş bin yıllık devlet geleneğiyle, Millet gerçeğini ilk kavrayan, Türk Milleti’dir.
Diyaneti kalkar, nispet yapar gibi, 10 Kasım’da, düşmanla saf tutan adamı ziyarete gider.
Bakanlığı kalkar, Türk Milleti’nin tarihine hakaret gibi gerekçe sunar.
Mukaddesatımızla milliyetimizi çarpıştırma hinliğinden vazgeçin.
Okuttuğunuz ders kitaplarını açın da, bakın, ne diyor Akif;
Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz.
Gelmişiz dünyaya,, milliyet nedir öğretmişiz!
Yeter artık. Yetti artık.
Biz öyle bir milletiz ki;
Aziziye Tabyası’ndaki Nene Hatun da biziz, Kerbela’da şehit düşen Hüseyin de biziz.
Adalet dendiğinde Hz. Ömer de biziz, cesaret dendiğinde, bombanın üzerine yatan Ahmet Alp Taşdemir de biziz.
Kudüs Fatih’i Selahaddin Eyyubi de biziz, Çanakkale’de küffara geçit vermeyen Mustafa Kemal de biziz.
Allah-u Ekber diyerek ruhunu arındıran da biziz, Orhun’un kaynağından ruhunu kandıran da biziz.
Çağ açan Fatih de biziz, hesap kapatan Mustafa Kemal de biziz.
Biz Büyük Türk Milletiyiz.
Küçük oyunlarınızla sabrımızı daha fazla zorlamayın.
Bismillah der yola çıkarız,, ya istiklal ya ölüm diye de, nokta koyarız.
Siz bilmiyorsanız, ağa babalarınıza sorun.
Öğrenin, öyle gelin.
Yeter artık, yetti artık.
Şimdi, şahit olun, cesur insanlara soruyorum;
Tanrı Dağı kadar Türk müyüz?
Hira Dağı kadar Müslüman mıyız?
İşte tarih bilinci. İşte Millet bilinci.
Beş bin yıldır Millet olduğumuzu biliyoruz. Gerisi bilmeyenlerin utancı olsun.
Allah hepinizden ayrı ayrı razı olsun.
Allah’a emanet olun.