Ali Türkşen’den 24 Haziran analizi: Siyasette neler öğrendim!
Emekli SAT komandosu Ali Türkşen 24 Haziran seçimlerinin ardından bir makale kaleme aldı.
İşte Ali Türkşen’in yazısı:
“Daha iyi olabilir miydi?” sorusunun cevabı elbet partimizin içerisinde tartışılacak ve çözümü bulunacak bir husustur ve bu makalenin de konusu değildir…
“Proje partisisiniz”, “FETÖ’nün desteklediği FETÖ partisisiniz”, “arkanızda Amerika var”, “parayı nereden buluyorsunuz?”, “silinip gideceksiniz”, “seçime giremeyeceksiniz” dediler, an itibariyle 43 milletvekili ile mecliste temsil ediliyoruz. 2,5 yılı bulan alt yapı hazırlığı, kurulma sancıları, teşkilatlanma sıkıntıları, sosyal medyada ve havuz medyasında sabah akşam yalan ve hakaret dolu taarruzlar, maddi yetersizlikler, Türkiye’nin dört bir yanında yapılan mitingler, milyonların yüreğine dokunan 8 aylık bir maraton ve hala İYİ Parti başarılı mı başarısız mı diye konuşuluyor. “Daha iyi olabilir miydi?” sorusunun cevabı elbet partimizin içerisinde tartışılacak ve çözümü bulunacak bir husustur ve bu makalenin de konusu değildir. Öte yandan seçim sonuçlarını herkesin bir köşesinden kenarından yorumladığı şu günlerde biz de kendi bakış açımıza göre kamuoyunu aydınlatmalıyız diye düşünüyorum.
ODATV’YE TEŞEKKÜR
Arkalarındaki milyar dolarlık güçleriyle sabah akşam iktidarı parlatan, muhalefete iftira atan medya unsurlarının karşısında, kendi halinde yazmamızı sağlayan ve cezaevi günlerimizden bu yana her daim destekçimiz olan Odatv’ye teşekkür ederek başlamak ise boynumuzun borcudur. Bütün engellemelere karşın OHAL atmosferinde girilen seçim sonuçları konusunda çeşit çeşit yorumlar okuyor, duyuyoruz. Komplo teorileri, “muhalefet liderleri neden seçim gecesi bir açıklama yapmadı?” soruları, MHP’nin kılını kıpırdatmadan Güneydoğu’da artan oyları, yorum üstüne yorum var sosyal medyada. Gerçeğin hiçbir zaman gizli kalamayacağını hatırlayarak, sahadan izlenimlerle yazımıza devam edelim.
SEÇİMLER BAŞKA BİR BOYUTA TAŞINDI
Bir ülke düşününün ki, varsıllık konusunda pek de iyi durumda oldukları söylenemeyecek önemli bir kesim seçmeni, kendisini temsil edenlerin safahat içinde yaşamasına da alkış tutarak her seçimde aynı insanlara oy veriyor. Sabahtan akşama kendini yalanlayan, bir dediği bir dediğini tutmayan liderleri ekranlarda gözüktüğünde adeta mest oluyorlar. Ne yaşadıkları adaletsizlik ne de geçim sıkıntısı umurlarında. Bir de bunun karşısına bahse konu kitleyi birbirine daha da kenetleyecek söylemler eklenince durum her seçimde alışkın olduğumuz manzaralardan öteye geçmiyor. Bu tarihe kadar sadece izleyici konumda olduğum seçimler, milletvekili adaylığımla birlikte elbette başka bir boyuta taşındı. Bu yazıda 8 aydır süren siyasi yolculuğumu ve seçim sonuçlarını üç konuda irdeleyeceğim.
İYİ PARTİ’NİN BAŞARISI
Birinci ve en önemlisi; siyaset, askerlikle zaman zaman benzeşen zaman zaman da oldukça ayrışan yapısıyla, ülkesini daha iyi yarınlara taşımayı düşünen ve enerjisini bu yönde sarf etmeye hazır her bir vatandaşımızın faaliyette bulunması gereken bir alan. Yolculuğunuzun sonuçları ummadığınız limanlara çıksa bile yolculuğun kendisi oldukça zevkli. Kötücül bakış açısıyla yaklaşanların düşündüğü gibi siyasete giren herkes, her zaman çıkarlarının peşinde, yalancı, iki yüzlü insanlar değil. Hiç azımsanmayacak kadar büyük bir kitle gerçekten de siyaseti ülkenin geleceğini iyi yönde değiştirmede bir rolü olsun diye yapıyor. Bu durum, seçim bölgem olan Kocaeli’nde de aynı şekilde gerçekleşti. İYİ Parti aday listesinde yer alan 13 aday da adeta her biri birinci sıra adayıymışçasına kapı kapı, sokak sokak dolaştı. Elbette il ve ilçe teşkilatlarımızın gayreti ve desteğiyle. Türkiye geneline yaydığımızda bu husus İYİ Parti’nin başarısının en önemli kaynağıdır ve teşkilatlanma bu noktada öteki birçok husustan öne çıkmaktadır diye düşünüyorum.
SADECE BİR BARDAK ÇAY İÇEBİLİYORSUNUZ
Siyasette/seçim süresince öğrendiğim ikinci önemli husus ise; kararını çok önceden vermiş ve sizi yanına dahi yaklaştırmayan seçmeni, tokalaşarak, sarılarak, yapacaklarınızı anlatarak, broşür dağıtarak, poster asarak ve seçim arabası dolaştırarak ikna etmenizin mümkün olmadığı. Kısaca bir seçim, seçim kampanyası döneminde değil çok önce kazanılıyor ya da kaybediliyor, kampanya döneminde bu husus sadece perçinleniyor. Sabah akşam seyrettikleri televizyon kanallarından ve okudukları gazetelerden edindikleri propaganda bilgilerine verdiğiniz akıllı uslu cevaplara aynı oranda akıl almaz cevaplar verebilen seçmenle en iyi ihtimalle sadece bir bardak çay içebiliyorsunuz. Allah’ın selamını alma dışında uzattığınız eli havada bırakanlara göstereceğiniz sabır, siyasette var olabileceğiniz süreyi de belirliyor herhalde.
BÜTÜN PLANLARINIZ MUHAREBE ÖNCESİ HAZIR OLSA DA…
Bu anlamda uzun soluklu bir uğraş olan siyaset, bir maratondan ziyade, üç farklı disiplinin (yüzme, bisiklet ve koşu) arka arkaya yüzüldüğü ve koşulduğu triatlon sporunu daha çok andırıyor. Her bir dönemin farklı bir temposu ve ağırlığı var. Ancak sonuçta seçim öncesi, seçim dönemi ve seçim sırasında yapacaklarınız, doğru alınacak stratejik kararlara ve bunu her aşamada uygulayacağınız başarılı taktik kararlara bağlı olarak değişkenlik gösteriyor. Ve aslında siyaset/seçim de adeta bir harbin yapısına benzer şekilde, bütün planlarınız muharebe öncesi hazır olsa da değişen şartlara uygun hızlı ve doğru kararlar almanızı gerektiriyor.
Öte yandan siyaseti harbe benzetirken, sorumlu olması düşünülecek siyasetçilerin, kendilerine oy verenleri dost, vermeyenleri düşman ilan ettiği bir sorumsuzluktan da bahsetmiyorum. Hele hele seçim sonuçları dahi kesinleşmeden sokaklara dökülen seçmenlerinin, ateşli silahlarla sergiledikleri iç savaşı andıran zafer kutlamalarına göz yummalarını da kast etmiyorum.
HARPTE HATA CAN KAYBINA, SİYASETTE HATA OY KAYBINA YOL AÇIYOR
Siyasette öğrendiğim üçüncü husus ise; elindeki devasa devlet imkanları ve her türlü oyun kurucu hamleyi sahaya sürebilme olanağına sahip bir tarafın karşısında, elindeki kıt olanaklar ve sadece halk desteğiyle yapılabilenlerin hiç de küçümsenmemesi gerektiği. Harpte hata can kaybına, siyasette hata oy kaybına yol açıyor elbette. Hatayı gidermenin yolu ise karşı tarafın ne yaptığı ya da yapmadığından ziyade sizin neyi iyi yaptığınıza ve neyi daha iyi yapabileceğinize odaklanmaktan geçiyor.
Ancak sonuç ne olursa olsun bugün karamsarlığa kapıldıklarını gördüğüm önemli bir kesime söylemek istediğim son bir söz var. Haklı zeminde yürüttüğünüz mücadeleniz zaman zaman sekteye uğrasa da, doğrunun ve iyinin yanında olduğunuz sürece, hatalardan alacağınız dersler, yeni duruma uygun doğru stratejiler ve temel değerlerinize sadakat bir gün sizi mutlaka başarıya ulaştıracaktır. Mücadele yenildiğinizde değil siz pes ettiğinizde kaybedilir. Ve emin olun ne bugün ne de yarın İYİ Parti’nin pes etmeye niyeti var. Şartlar ne kadar zor ve önünüze konan engellerin sonu gelmez gözükse de, gerçekçi analizler, doğru kararlar ve elbette asla bitmeyecek umudumuz Türkiye’yi bir gün mutlaka İYİleştirecektir. Çünkü biz kararımızı; “başaracağız, başaracağız, başaracağız” dediğimizde çoktan vermiştik.
Saygılarımla…’’