Argın Atı Kurtarmak
Memleketimiz, güneyi engin düzlüklerle kuzeyi çırpınan sularla çevrili, derin vadilerin ve yüksek dağların bulunduğu inişli çıkışlı stepler diyarı bir yayladır.
Ben bu yaylada bir çobanım. Nazar değmesin; üç beş keçim, bir düzine kadar da koyunum var. Yaşım on yedi.
Dün geceden beri dağ bayır otlattığım sürümü, gündoğumuyla beraber sağılmak üzere obaya yönlendirdiğimde, bugün her günkünden farklı bir durum varmış hissine kapıldım birden. Ayıptır söylemesi biz çobanlar; yerin, göğün, dağın, taşın, toprağın, suyun, havadaki kuşun, yerdeki sürüngenin, otun, çiçeğin, böceğin, ağacın, canlı cansız bu memlekette ne var ne yok hepsinin dilinden az çok anlarız.
Çok geçmeden inleyen bir hayvan sesinin geldiği yöne baktığımda, tüm heybetiyle karşımda duran Mehabet Dağının yamacındaki Kara Yarın başından geçen patikada, sırtına vurulmuş yükle beraber yere kapanmış Argın Atı gördüm. On adım ötede, ayakları altından kaymasın diye patikanın kenarındaki kendinden küçük kayaya tutunmuş Veli, tüm haşmetiyle dağın doruğunda oturmuş Oymak Beyi ile sözlü bir atışma içindeydiler.
Duyabildiklerimden anladığım kadarıyla Oymak Beyi, fırsat bu fırsat deyip eskilerden kalma lime lime olmuş bir semeri yakaladığı Argın Atın sırtına vurup, daha önce götürdüklerinden geriye kalan obanın hayati emanetlerini gece yarısı Argın’ın sırtına yükleyip kasabaya satmaya götürüyormuş. Güvenli ve keyifli olsa da gün boyu Mehabet Dağını dolayarak sürecek yolculuğu kısaltmak amacıyla Argın’ı kestirmeden, tehlikeli ve bazı mesafelerinde yürümenin bile imkansız olduğu çetin patikaya sürmüş. Bu yaşına kadar obanın bunca yükünü çekmiş Argın, zorlanarak çıktığı yokuşun başındaki Kara Yarda, uçurumun tam kenarında bulunan Korku Gediğindeki çatal kaya arasında sıkışıp yere çökmüş. Dikkat, cesaret, güç ve ustalık gerektiren bir müdahale olmazsa Argın Atın, içinde obanın bekasının bulunduğu yüküyle birlikle yardan yuvarlanması kesin ihtimal dahilinde, hatta an meselesi!
Sürümdeki çan sesini ve meleyişleri duyan Veli beni görür görmez Oymak Beyi ile bağrışmasını kesti ve benden yana var gücüyle “Çoban obaya haber ver” diye seslendi.
Ayaklarım aklımdan önce durumun vahametini anlamış olmalı ki Boztepe’yi aşıp Meşelik Düzü’nde koşarken ancak sürümü geride bıraktığım aklıma geldi. O an içimi bir kuşku kapladı: Epey bir zamandan beri, obamızda canımızı malımızı emanet ettiğimiz ve çok da kıymet verdiğimiz köpeklerimizin, hepsi olmasa da bazılarının doğalarına aykırı davranıp hırsızlara kayıtsız kaldığı, hatta bazılarının kurtları dahi görmezden geldiği konuşuluyordu. Bir anda, “Benim çomar da öyle ise ben dönene kadar ya sürümün başına bir şey gelirse, o zaman ben ne yaparım?” endişesi içimi kemirmeye başladı. Lakin bin yıllık obamızın, akıbeti tehlikeye giren emanetlerinin kurtarılmasının önceliği bu endişeyi sildi süpürdü ve bacaklarıma gelen kuvvet ayaklarımı yerden kesercesine koşmama vesile oldu.
Seyirtepe’den obanın üstüne avazımın çıktığı kadar; “Oymak Beyi, obamızın emanetlerini gece yarısında Argın Ata yükleyip satmaya götürürken, Kara Yarın başında mahsur bırakmış” diye çığırdım. Duyanlar duymayanlara söylemek için bir anda obayı velveleye verdiler.
“Ben doğmadan birkaç sene önce oymak beyi seçilmişti Muktedir. Bildiğim kadarıyla kafası çalışanları küstürüp obadan uzaklaştırdı; ne kadar işe yaramaz, mala cana obaya zararlı, zıkkımlanmaktan ve üremekten başka bir şey bilmeyen insan varsa uzak yakın demeden toplayıp obamıza getirdi. O günden beri obamızın ne bereketi kaldı, ne de dirliği ve huzuru…” Durduğum yerde bu ve buna benzer nice düşünceleri aklımdan geçirirken, kendimi bildim bileli Oymak Beyinin yaptığı her yanlışa karşı koyan bir grubun öncülüğünde obalıların, genç yaşlı kadın erkek demeden peşi sıra yola koyulduklarını gördüm.
Kadın ve erkeklerden oluşan öncü grup, obalılar adına Argın Ata hayli yakın bir noktaya ulaşabildiler gün içinde. Mehabet’in yüceliğiyle yarışmaktan vazgeçse de onun gölgesinde kalmakla öğünen bu ağaçsız cüce yakada da genç yaşlı, kadın erkek, hepsi ayakta, teyakkuz halindeki mirketler topluluğu gibi serpilen obalılar, gözlerinin önünde gelişecek ve asıl kendilerini ilgilendiren süreci pür dikkat izlemeye başladılar.
Öncü grup, obalılar adına tek ses olmuştu. Önce Veli’yi selamladılar; kırk asırlık geçmişlerinden devraldıkları teşekkürlerini, saygılarını ve iyi dileklerini sundular. Sonra Oymak Beyine seslendiler: “Bu yaptığın beyliğe yakışmaz. Obamızı ele güne karşı mahcup ettin. Hiçbir şeyi bulunmayan obalının her şeyi olan emektar Argın’ı; ulularımızın, velilerimizin, atalarımızın açtığı düz, güvenli ve gidene huzur veren doğru yol varken, bu yalman ayrılığa sürüklemendeki kastın ne? Emanetler ki tepeden baktığın şu baldırı hala çıplak obalının her birinin bir tanrının kudretiyle yaratıp gözü gibi koruduğu değerleridir, onlarsız ne yapar bu obalı? Obada ne taş kodun ne toprak, ne çiçek kodun ne ağaç. Obanın ve obalının doğasını kirletmeye, iyilik adına ne varsa yok etmeye çalıştın. Gerçeği hiçbir zaman, tersini her zaman söyledin. Tükenmek bilmeyen ihtiraslarının adını, obalının muradı koydun. Artık Tanrı’nın oğlu da olsan, Argın’ı ve emanetleri götürmene izin vermeyeceğiz.” dediler.
Oymak Beyi her zamanki gibi üst perdeden savurdu, dilinin altındaki kurşun gibi ağır sözlerini; “Siz ne anlarsınız? Ben oymak beyiyim. Her şeyi ben bilirim. Siz ne derseniz deyin umurumda değil; ben ne desem, o!” diye bağırdı. Etrafında bulunan kayaların arkasındaki ve koyu gölgelerdeki belli belirsiz siluetlerden hakaretler küfürler yağdı, taşlar bile fırlatıldı öncü grubun üstüne.
Binlerce yıldır bu toprakları erdemli kılanlardan biri olan Veli, iki elini kaldırıp iki yanda tuttu yüzünü de öncü gruptan, obalılardan yana döndü ve oba halkının şu gün kadar aydınlık dilinden buyurdu; “Siyaset günleri gelip çatmış ve gün ikindi akşam oluyor. Zamanın akışını durduramayacağınıza göre Oymak Beyinin yanlışlarına daha fazla seyirci kalmamalısınız. Dolayısıyla karanlığa kalmadan hep birlikte Argın Atı yaşatabilmek için önce onu bu cendereden kurtarmak zorundasınız, yoksa ölecek. Halbuki obalının hayatı, mutlak surette onun yaşamasına ve emanetlerin korunmasına bağlıdır“ dedi.
Senliği benliği bırakıp, Veli’nin buyruğunu bir benliğe kavuşturan öncü grup, elbirliği yapıp ince bir hesapla yaralı bereli Argın’ı uçurumun kenarından aldı, ite kaka Mehabet Dağının gün gören eteklerinden akan pınarların yeşerttiği çayırların olduğu düze indirdi.
Oymak Beyinin yanlışlarına karşı obalılar adına muhalefet etme sorumluluğunu üstlenmiş öncü grup, her şeyin yerli yerinde olduğu düzde hiç beklemediği bir olguyla karşılaştı. Takip ettiği bir grup uğrunun Hırsızlar Deresi’ne girmesinin ardından devriyenin de peşi sıra oraya girmesi, nicedir obalıların bir anda buharlaşan kavurmalık danalarının, kurbanlık koçlarının, sağımlık ineklerinin, doru atlarının çalınıp orada saklandığı gerçeğinin ortaya çıkmasına yol açmış. Devriye güçleri hırsızlar evinin kapısını açar açmaz, doru atlar dörtnala koşup en iyi bildikleri, özgürce otlandıkları, kim bilir ne kadar arzuladıkları, özledikleri düze gelip soğuk sularından içmişler, karınlarını tıka basa doyurmuşlar meğer.
Öncü grup hiç rehavete kapılmadan, önce semirsin diye Argın Atı güvenilir bir bekçiye emanet etti. Sonra obanın emanetlerini eşit ölçülerde denklere bölüştürdü. Obanın bundan sonraki kaderini tayin etme sorumluluğunu üstlenmiş grubun bu iyi insanları, emanetlerin olduğu denkleri bindikleri doru atların terkisine aldılar ve obanın başına geldiler. Obalı, elinden alınan her şeyine, en başta da iradesine yeniden kavuştu. Herkes ve her şey, ait olduğu yeri buldu.
Çobanlık hayatımda belki de tüm obalılar gibi ben de ilk bu gece bu dağlara, bu obaya ait olmanın verdiği keyif ve huzur içinde sürümü otlattım. İlk defa sürümdeki keçilerin, koyunların iki yılın sonunda en az üçe katlanacağının, sevdiğim kızla evlenebileceğimin, baba olabileceğimin ve hiç endişe duymadan aileme ve sürüme bakabileceğimin, sonunda da mutlu olabileceğimin hayalini kurdum.