Baş; Her şey 2010 referandumunda oldu
-Saraçhane’ye neden gitti, İmamoğlu ve Akşener ile ne konuştu?
-Altılı masaya Cumhurbaşkanı eleştirisi…
-Süleyman Soylu’ya “çekirge bir zıplar, iki zıplar…” cevabı…
-Türkiye’de dönüm noktası ‘Fetö’nün ‘mezardakiler bile oy kullansın’ dediği referandumdur.
BTP Lideri Hüseyin Baş, gazeteci Mustafa Balbay’ın sorularını yanıtladı.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, Cadde TV’de Mustafa Balbay’ın sorularını cevaplandırdı.
Altılı masaya yaptıkları ‘katılım’ çağrısının, toplumun kendilerine her platformda dile getirdikleri bir talebin yansıması olduğunu ifade eden BTP lideri, “Ben de buna istinaden altılı masaya çağrıda bulundum ama, öncesinden zaten altılı masanın bu şekilde kalma eğiliminde olduğunun farkındaydım. Dolayısıyla kırılmadım, karar beni üzmedi. Fakat karar demokratik bir karar değildi, bunu da bilmek gerekiyor. Bu siyaseti demokrasi adına yapıyorlarsa, Türkiye’nin geleceği adına yapıyorlarsa, bunu çok daha geniş çerçevede yapmak lazım” dedi.
“Halkın seçtiği Cumhurbaşkanı sembolik olmaz”
“Biz altılı masaya bir çağrı yaptık ama bu her söylemlerini doğru bulduğumuz anlamına gelmiyor” diyen Hüseyin Baş, masanın anayasa değişiklik paketinde yer alan, Cumhurbaşkanını halk seçecek ama bu cumhurbaşkanı sembolik olacak” şeklindeki düzenlemeyi eleştirdi.
Baş, “Şimdi böyle bir hukuk yok, onu baştan söyleyeyim, böyle bir şey olmaz. Bu hem Cumhurbaşkanına hakaret olur, hem millete hakaret olur. Yetkileri kısıtlanmış, ‘temsili’ olsun diye bir kişiyi Cumhurbaşkanı yapıyorsak bunu halk seçmez” ifadelerini kullandı.
“Her şey 2010 referandumunda oldu”
Parti olarak parlamenter sisteme dönüş tarafında olduklarını belirten Hüseyin Baş, 2010 anayasa referandumuna dikkat çekti.
“2014 – 2018 arasında Türkiye’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı ve parlamenter sistemin Cumhurbaşkanıydı” diyen BTP lideri şöyle devam etti; “O süreçte Cumhurbaşkanımız istediği her şeyi yaptı, hiçbir şey ona engel olamadı. Dolayısıyla Türkiye’de temel problem başkanlık sistemi veya parlamenter sisteme dönüş gibi görünse de güçlü bir iktidar Türkiye’de yasama yürütme erkini eline alabiliyor. Parlamenter sistemde veya başkanlık sisteminde yasama ve yürütme erkini eline aldığınızda sizi denetleyecek bir araç vardır. Bu nedir? Bu yargıdır. Yargı sizin yanlış faaliyetlerinizin önündeki engeldir. Türkiye’de temel bozulma 2010 anayasa referandumu ile olmuştur. Biz bir yere döneceksek 2010 öncesine dönmemiz lazım. 2010 referandumuyla Anayasa Mahkemesi’nin yapısı, Yargıtay’ın yapısı, HSK’nın yapısı değiştirildi. Fetö’nün ‘mezardakiler bile oy kullansın’ dediği referandumdan bahsediyoruz. Yargıya tamamen nüfuz edildi. Yargıyı da yürütmenin eline teslim ettik. Bizim oradan dönmemiz lazım O yüzden biz parlamenter sisteme dönüşün tek başına Türkiye’nin sorunlarını çözeceği noktasında endişeleri olan bir taraftayız.
Saraçhane’de İmamoğlu ve Akşener ile buluşması
Ekrem İmamoğlu hakkında verilen kararın hemen ardından İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Ekrem İmamoğlu ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile bir araya gelmesine ilişkin soruları da cevaplandıran Hüseyin Baş, “Doktor muayenesine gitmiştim, hastaneden dönerken, ‘Saraçhaneye gidelim. Millet oraya akıyor, biz orada olmazsak olmaz, çünkü bu hukukun adaletin meselesi’ dedim. Ben gerçekten oraya belediye binasına girmek veya otobüsün üstüne çıkmak gibi planla gitmedim, biraz süreç beni oraya götürmüş oldu. Yoksa ben orada vatandaşın içinde olacaktım, olmak istediğim yer de orası. Çünkü ben adalet için oradaydım, size yapılsa ben yine orada olurum, bugün Cumhurbaşkanımıza yapılsa orada olurum. Çünkü bu hukuktur, bu adalettir” dedi.
Süleyman Soylu sorusuna dikkat çekici cevap
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkındaki görüşü de sorulan Hüseyin Baş, “Hemşerinize söylemek istediğiniz bir şey var mı?” sorusuna, “Ona bir şey söyleyince içeri atıyorlar” şeklinde espriyle karşılık verdi ve şunları söyledi; “Ben hesap vereceğime inanıyorum. O da hesap verecek. Bu dünyada vermese yarın Allah’a hesap verecek ve çok çetin hesapları olacak. Çok yanlışlar yaptılar, çok insan üzdüler, hakka girdiler. Bunu gerçekten üzüntü içerisinde izliyoruz, elimizden de bir şey gelmiyor. Ben milletin elemanıyım. Ben 30 yaşında kendimi milletin işçisi olmaya adamış biriyim. Milletin patronu olmaya çalışmıyorum. Bugün Türkiye’de bakanlarımız, birçok vekilimiz, özellikle iktidar tarafı milletin patronuymuş gibi hareket ediyor. Buna İçişleri Bakanımız da dahil. Siz milletin işçisisiniz. Siz milletin vergisi ile maaşını alan, milletin emirlerini yerine getirmekle mükellef insanlarsınız. Siz bizim özgürlüklerimizi sınırlayamazsınız. Bu olmaz, bu doğru değil. Hani derler ya çekirge bir zıplar, iki zıplar üçüncüde olmaz…”