Bayram Tadında Kitaplar

21.06.2024
A+
A-
Bayramlar, bizlerin  en değer verdiği ve karşılıklı iletişimin en rahat olduğu günlerdir.
Dargınlıklar azalır hatta bitebilir, hatır sormalar ve gönül almalar gerek konuşmalar gerekse de mesaj yoluyla taçlandırılır.
Kimimiz için de uzun bayram günleri, stresi atmak için tatil amacına da dönebilir.
Günümüz koşullarında tatil yapabilmek için epeyce bir maddi külfete katlanmak gerekir.
***
Konaklama, yemek, ulaşım, eglence ve diger hizmet fiyatlarının gösterilen enflasyon verilerinin çok çok üzerinde oluşması, başka bir sorun.
Denetim, şeffaflık ve hesap verilebilirlik olgularının tüm kurumlarca askıya alınması geri dönülemez derecede olumsuz sosyal,  toplumsal ve ekonomik sonuçlar doğurabilir. Bundan kaçma şansımız da olmaz.
***
Bu bayram sürecini, anne/baba diyarı Erdek’te geçirdim ama maalesef eskiye nazaran tüm olumlu unsurlar bozulmuş, olumsuzluklar tavan yapmış.
Anlatmaya nereden başlasam acaba, öyle çok madde başlıkları var ki şaşırdım kaldım.
En önemlisi ekonomik veriler. Hani diyorlar ya ‘nereden nereye/eski Türkiye’ söylemleri.
Keşke o, eski günlere evet ‘eski Türkiye’ günlerine geri dönebilsek.
***
Tüik denilen kurumun verileri ile gerçek piyasa verileri arasındaki uçurum, tatil bölgelerinde daha çok hissediliyor desem.
Eğer emekli, memur, küçük esnaf şu anki konumu ile ‘alt gelir grupları’ daha önceden Erdek gibi bir yerde günlerce tatil yapabilirken, günümüz koşullarında bu imkansız hale gelmiş daha doğrusu getirilmiş.
Yazın turizm, kışın da mevsimsel ve iklimsel koşullar el verdiğince zahmetle yapılan zeytincilik, yöre halkının geçim kaynağı idi.
Evlerini, günlük pansiyona açan köylümün başına ‘maliye’ gücünün bulaşması sonucu, yazın bu olanaktan da mahrum olmak, tek geçimini zeytincilige bağlamak ne kadar gerçekçidir.
Maliye ile başı derde girmek istemeyenler de istemeye istemeye maddi koşulları karşılamak yani vergi sistemi içine dahil olmak yolundan başka bir yol bulamamakta.
Bizim bu bölge, turizm açısından ege ve akdeniz gibi 6 aylık sürece bağlı olmayıp 1,5 – 2 ay gibi çok kısa bir turizm sezonuna sahip olması en büyük dezavantajıdır.
***
Bu şartlar sonucu yatak kapasitesinin düşmesi, fiyatların anormal derecede artışını doğurmuştur.
Daha önceleri de kamu bankalarının piyasa koşullarının çok çok altında konut kredisi vererek, piyasadaki ev fiyatlarının yükselişi gibi.
Bunun için iktisat bilimi okumaya gerek yok ama nedense okuduğunu zannedenlerin ekonomiye verdikleri zararları maalesef bizlerin ödediği gerçeğidir.
***
Beni üzen diğer bir konu da, Erdek dahil tüm turizm yörelerinde ki sahillerin, insanların şezlong ve güneşlik adı altında yüksek bedeller ödeyerek zorlama yöntemi ile karşı karşıya bırakılmalarıdır.
Yunanistan’da, geçen yıl başlatılan ‘havlu hareketinin’ ardından hükümet, sahil şeritlerinin korunması için yeni bir olumlu uygulamaya geçmek zorunda kaldı.
“Yunanistan’daki 198 plajda şezlong, şemsiye ve her türlü yapı yasaklandı.” (22.04.2024 milliyet.com.tr)
“Yunanistan’da sosyal medya üzerinden örgütlenerek halkın denize ulaşımına işletmelerle yasak konulamayacağı, kıyıların halkın olduğu, vatandaşların hiçbir işletmeye bağlı kalmadan plajları kullanması gerektiğini savunanların başlattığı “Havlu Hareketi” Türkiye’ye de sıçradı.”  (13.08.2023 cumhuriyet.com.tr)
Anayasamızın 43. maddesi ve bu maddenin tamamlayıcısi olan Kıyı kanunu 5. maddesi bize bu hakkı verir: ‘’Kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır.’’
***
Geçen sene güzel  ülkemizin Çeşme, Datça, Marmaris, Akbük, Ayvalık vb. turistik yerlerinde çevre ve doğa sever derneklerle ‘havlunu al gel’ adlı eylemler yapıldı.
Güzel bir haberi Akbük/Muğla’dan duymaktan dolayı da çok çok mutlu oldum.
“Akbük Plajı jandarma ve zabıta ekipleri tarafından halka açıldı. Zabıta ekipleri, izinsiz işgal edilen plajda yer alan loca, şezlong ve masaları jandarma ekiplerinin yardımı ile kaldırdı.”  (19.06.2024 milliyet.com.tr)
Aynı oluşum neden Erdek ve köylerinde de oluşmasın. Tüm sahil bu tür uygulamalar ile ranta dönüştürülmüş, vatandaşın girebileceği alanlar neredeyse yok denilecek kadar da azaltılmış, yazıktır ve günahtır.
Halbuki kıyı kanununun 6. maddesi der ki; “Kıyı, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup, buralarda
hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, telörgü, hendek, kazık ve benzeri engeller
oluşturulamaz.”
Nokta…
***
Genelde bayram günleri, tatil ile eşdeğer oldugundan bu özel günleri kitap okuyarak geçirmek benim için ikinci bir bayram şekeri tadında olmaktadır.
Bu bayramda hangi kitapları okudum !
Öncelikle, 13 Haziran tarihinde imza ve söyleşi gününde elde ettigim sevgili Dr. Alper Can ile Sn. Nezaket Özdemir’in  “Cumhuriyet Asrında Bursa 1923 – 2023” adlı muhteşem, tarihi belgesel kitabını zevkle okudum.
Daha sonra degerli hocam Prof. Dr. Necmi Gürsakal’ın hediye ettiği “Küreselleşme Teknoloji Ağlar ve Güç – Necmi Gürsakal” ile “Sanayileşmeyi Anlamak / Bursa’nın Sanayileşme Serüveni – Ergun Kağıtçıbaşı – Necmi Gürsakal”
Kesinlikle, bu 3 kitap evlerimizin bir köşesinde mutlak bulunmalı ara sıra da gözden geçirilmeli derim.
Daha sonra okuduğum kitaplar; “Gerçek Özgürlük  – Doğan Cüceloğlu / İsyan Günlerinde İstanbul – Sir W. M. Ramsay / Sinema Anıları – Hem Sosyalist Hem de Kemalist – İlyas Salman”
***
Dr. Alper Can ve Nezaket Özdemir’in Türkiye genelinde, Bursa analizleri  bilmediğim yüzlerce bilgiyi öğrenmem açısından beni mutlu etti.
Yüzlerce kaynaktan esinlenerek akıcı, bilimsel ve heyecan verici tarzda kaleme alınışı ayrı bir başarı tarzı, teşekkürler.
***
Günümüzdeki ekonomi ve toplumsal oluşumlara örnek olacak şekilde, yıllar öncesinden ikazlar da bulunup önerileri ile olması gerekenleri yazıya dökmek çok önemli.
Keşke, bu öneriler yetkililer tarafından değerlendirilip, sonuçlandırılsa, yepyeni ve modern bir Türkiye için çok yol aldırabilirdi ama maalesef diyeceğim…
Prof. Dr. Necmi Gürsakal Hocamın 1997 ve 2005 yılındaki alıntı ve durum tespitleri bu kitabın 270 ve 271.sayfalarında şöyle ele alınmış.
Necmi Hocam, Bursa’nın iki dinamik sektörü olarak otomotiv ve tekstili belirtmiş olup “Bunlardan tekstil sağladığı istihdam, otomotiv ise sağladığı ciro açısından önemlidir.”
Hocama göre bu iki sektör ile devam çare değildir. “Otomotiv ve tekstilin yerine ne koyacağız ?” (Bursa’daki 500 büyük Firma Araştırması.1997 yılı Sonuçları)
Prof. Dr. Necmi Gürsakal’ın, ‘Sanayi Nereye?’ adlı kitabındaki 2005 yılı analizleri de aşağıdaki gibi çok önemli.
“Yeni lokomotif sektörler oluşturmak bir yana, eskilerini kaybediyoruz.
Bu şekilde, istihdam sorununu çözemeyiz.
Bu şekilde, küresel piyasalarda rekabet edemeyiz.
Yeni bir sanayi stratejisi belirlemek zorundayız. Bunu gereken bir şekilde ve gereken etkinlikte yapmadığımız takdirde, gelecekte benzeri gerilemelerle kaçınılmaz olarak karşılaşabiliriz. Geçmişte, ”teksil nereye?” diye sormuştuk. Şimdi soruyoruz, “Sanayi nereye”
Daha açık ve ileri görüşle kaleme alınan bu sözlere ne denilebilirki…
***
Dr. Alper Can’ın, aynı kitabın 313. sayfasındaki tespitleri de çok önemli.
“2005’ten sonra Bursa’nın gelişimini anlayabilmek için bakış açımızı biraz büyütüp dünya çapında ekonomide olup bitenlere bir göz atalım. Sanayi Devrimi’nden sonra sermayedarlar mal üreterek para kazanıyorlarlardı. Ancak bir an geldi ki, kapitalist sistemin çarkları yavaşladı. O andan itibaren sermaye, kazanç elde etmek için kentsel mekanları alıp, işleyip satmayı öğrendi. Bu, son dönemlerin tanıdık ifadesiyle arazi rantıdır. 1990’ların sonunda krize giren Bursa tekstil sektörü, yeni bin yılda çareyi inşaatçı olmakta bulmuş, bu alana yatırım yapmıştır. Uzağından bile geçilmeyen çöplük bölgeleri üzerinde, yönetmelikleri zorlayarak lüks konut siteleri yapılmasına; yirmi yıl sonrası için yapılan kent master planlarının kırpık kırpık edilip değiştirilmesine, özüne aykırı hale getirilmesine giden yoldur  bu.”
Daha başka bu rant meselesi nasıl özetlenir ki..
Dr. Alper Can’a göre, 2004 tarihinden sonraki 4 yılda, Bursa ve ilçelerinde toplam 3.349 adet imar planı değişikliği yapılmış…
***
Dünya, araştırarak, planlayarak, bilimin ışığı altında kalite, çevre, doğa endeksli ve üretime öncelik vererek çağdaşlaşma ve büyüme yoluna giderken bizler, maalesef ‘rant’ yolunu tercih etmemiz, “dış güçlerin’ istediği acımasız ve gaddar küresel bir oyundur.
***
“Küreselleşme tarihinde, ‘acımasız’ sözcüğü önemli bir yer tutmuştur hep.” (Küreselleşme Teknoloji Ağlar ve Güç – sy. 31 Necmi Gürsakal)
Evet, küreselleşme ve teknoloji birlikteliği ile birileri büyümekte birileri de ranta odaklı sistem ile büyüdüğünü zannederek küresel güçlerin oyuncağı olarak yol almaktadır.
Bizlerin de bir an önce, hastalıklı rant ekonomisinden, yüksek teknolojili üretim aşamasına geçmemizin zamanı çoktan geldi geçiyor bile…
Sağlık, sevgi ve hoşgörü ile kalınız…

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.