Bir çocuk, bir kadın, şiddet ve beklenen adalet…
Selam tüm okuyuculara, kadına, çocuğa her türlü şiddete karşı tek yürek olan tüm güzel insanlara…
***
Gün geçtikçe artan şiddet haberleri, toplumda git gide güvensizliği arttırırken, yarattığı haklı korku ise insanları ne yapacağını bilmez duruma getirdi. Çocuklar artık dışarıda oynayamaz hale gelince sanal alem onların oyun ve zaman geçirme alanları oldu. Aileler dış dünyadan korumak için ev kafeslerinde çocukları büyütmeye çalışırken; her gün duydukları çocuk istismarları, cinayetleri karşısında başka bir çözüm bulamaz hale geldiler…
Haksızlar mı?
Asla…
Kadın cinayetleri ise tam gaz devam ederken gerilemek şöyle dursun, git gide daha kapsamlı, daha planlı, işkencelerin boyutu her gün yenileri eklenerek devam ediyor maalesef…
Bugün Bursa Adliyesi önünde; 2018 yılında, 16 yaşındaki Ü.K’nin yaşadığı cinsel istismar, alıkoyma, işkence davasının duruşması vardı.
Ü.K’nin babası da oradaydı. Baba orta gelirli emekli bir vatandaşımız. Yıllarca çocuk hasretiyle yaşamışlar. Evliliklerinin 12. yılında nihayet kızları Ü.K. dünyaya gelmiş. Adaklar adanmış ve artık onlardan mutlusu yokmuş. Kızlarını ellerinden geldiğince iyi yetiştirmeye çalışmışlar. Ü.K. de bu ilgiye karşılık derslerinde başarılı ve spora yakından ilgili bir çocuk olmuş. Hatta orta okulda atletizmde birçok madalya bile kazanmış. Her şey güzel giderken Ü.K. 14 yaşındayken yani 2016 yılında annesinin akciğerinde saptanan tümör sebebiyle iki ay gibi kısa bir süre içinde vefat etmesi sonucunda hayatı alt üst olmuş. Baba kız tek başlarına kalmışlar. Öyle kimi kimseleri de pek olmayınca Ü.K. teselliyi arkadaşlarında bulmuş fakat bu arada yanlış çevrelere de girmeye başlamış.
Baba, kızını kollamaya çalışırken birkaç kez ölümle burun buruna bile gelmiş. Sebebi ise bu kişilerin kızına uyuşturucu verdiklerini öğrenmesiymiş.
Baba yılmamış, kızını tedavi ettirmiş. Tam her şey düzeliyor derken kızı Ü.K. ortadan kaybolmuş. Aramaya koyulmuş ve en sonunda bir ipucu bulmuş. Kızı en son 35 yaşındaki avukat A.A. ile görülmüş. Hemen gidip karakola bildirmiş. Fakat bir haber çıkmamış. Ta ki bir gün kızı arayana kadar… Kısa bir görüşmeden sonra telefon kapanmış. Sonra ulaşılamamış. Akşam saatlerinde telefona ulaştığında ise avukat A.A. cevap vermiş. Babanın kızının orda olduğunu bildiğini söylemesi üzerine belirlenen kafede baba kız nihayet kavuşmuşlar. Babanın ilk dikkatini çeken, kızının kollarındaki morluklar olmuş. Günlerce kollarından bağlandığını ifade eden Ü.K. ‘eve kendi isteğiyle gittiğini fakat defalarca cinsel istismara uğradığını, devamlı uyuşturucu verildiğini, kaçmaya teşebbüs ettiğinde ise evde besledikleri köpeği üstüne salarak korkuttuklarını’ ifade etmiş. Bu anlattıkları ise yapılan sağlık muayeneleri neticesinde de doğrulanmış. Zaten karşı taraf da cinsel istismarı inkar etmiyor; ’16 yaşında olan Ü.K. de istedi’ diyerek suçu hafifletmeye çalışıyor. İşin ilginç tarafı ise bir hafta boyunca bu yaşananlar sırasında A.A.K’nin annesinin de bu evde bulunduğu.. İki yıldır süren bu davada tutuksuz yargılanan sanık, bu süreçte sadece dava sonuçlanıncaya kadar meslekten men cezası aldı. Bugün ise dava yine ertelendi.
Ü.K.’ye ne oldu peki?
O, okulu bu olaydan sonra bıraktı ve neredeyse iki yıldır evden çıkmıyor. Baba kızını tekrar tedavi ettirmiş. Artık uyuşturucu kullanmıyor. Ama belli ki bugün 18 yaşında olan Ü.K. artık kendini dış dünyadan soyutlamış, ona yapılanlardan utanması gerekenlerin yerine bu utancı da maalesef o yaşıyor…
Geçen hafta ise Songül Yalçın davasının 3. duruşması görüldü. Önceki davasında haber yaptığım olayı kısaca hatırlatayım; Songül 22 yaşında bir sağlık çalışanı, düğününden bir gün önce nişanlısı tarafından uğradığı şiddet sonucu ölüyor. Kına gecesinin olacağı gecenin gündüz saatlerinde iş yerinden çıkıp nişanlısının evine gidiyor. Sanık önceki savunmasında, “Songül o gün biraz gergindi. Elini yüzünü yıkamasını söyledim. O sırada banyoda ayağı kayıp düştü ve bayıldı. Ben de nasıl olsa ayılır diyerek su faturasını ödemeye gittim. Döndüğümde ayılmadığını görünce acil servisi aradım. Bir an korktuğum için de arkadaşımın evine kaçtım” şeklinde ifade etmişti. Evet dünyanın en mantıksız, akıl almaz ifadesi…
Halbuki tanık ifadelerinde Songül Yalçın’ın hastaneye getirildiğinde neredeyse tüm kemiklerinin kırıldığı, aparatlarla yanlardan desteklendiği, çene kemiğinin dahi kırılıp dişlerinin birbirinden ayrıldığı, iç organlarının ağır hasar gördüğü ve koma halinde olduğunu beyan ediyorlar. Kaldı ki yaşam mücadelesini de iki gün sonra kaybediyor. Otopsi raporları da ilginç bir şekilde kayboluyor. Bu yüzden bir süre sonra tekrar yapılıyor ve sonucu hala bekleniyor… Songül asgari ücretten emekli bir babanın üniversite okuyup memur olan ve ailenin gururu 22 yaşında bir genç kızdı. Geçen hafta görülen davada ise ilginç bir gelişme yaşandı. Sanık, Songül’ün bu kez de gazdan zehirlendiğini söyledi. Dava otopsi incelemeleri için üç ay sonraya ertelendi. Adliyede bekleyen aile ise yeni ifade karşısında isyan ediyordu. “Kaç kişinin daha canı yanacak? Bu kadar delil sonucunda bir an önce adaletin yerini bulmasını istiyoruz. Bir yıldır Songül’le beraber biz de öldük. Bu insana gerekli ceza verilsin artık!” diye haykırıyordu.
Evet kaç çocuğun, kaç kadının daha canı yanacak bilmiyoruz ama yasaların ve yaptırımların bu konuda daha hassas, cezaların ise emsal oluşturacak şekilde düzenlenmesinin bu şiddetin önlenmesinde şimdilik tek çıkar yol olduğu kesin…
Duruşmalar sırasında adliyeye destek için gelen Bursa Kent Konseyi ve kadın meclisinin basın bildirgesi de bu yöndeydi.
Özet olarak; İstanbul sözleşmesinin bir an önce hayata geçerek çocukların ve kadınların güvence altına alınması gerektiğini ifade ettiler…
İki yaralı aile, sönen hayatlar ve yüzlerce kanayan yürekten sadece iki örnekti Songül Yalçın ve Ü.K…
Eminim ki onlar da başlarına bunların geleceğini düşünmemişlerdi…
Tıpkı şu an bizler gibi…
Güzel Ülkemizin en önemli toplumsal ve psikolojik sorunlarının başında gelen konuyu ele alman örnekleri ile açıklaman sevindirici… keşke bu tür olaylar olmasa…. yaşam daha güzel olacak…. emeklerine sağlık Arkadaşım…
Evet keşke olmasada biz hep güzellikleri yazabilsek. Ama iyi şeyler içinde olumsuzlukları neticelerini haberdar etmek gerek. Ki tek yürek olarak çözüm bulabilelim😞teşekkür üstat keşke dünya hep siz gibi insanlardan ibaret olsa ne yaşanılası bir yer olurdu…saygılar…
Biz büyüdük ve kirlendi dünya…