Buharlaşan değerlerimiz

Buharlaşan değerlerimiz
14.02.2020
A+
A-

Şair Özdemir Asaf ünlü dizelerinde, “Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler” der.

Dünyamızı saran değişim rüzgarı veya diğer deyişle dijital globalleşme toplumumuzu derinden etkiledi.

Şarkılarımızda sevgiliye ‘siz’ diye hitap edilen, mahallemizde bir büyüğün çarşıdan file ile geldiğini görünce koşan ve evine kadar filesini taşıyan, toplu ulaşım araçlarında asla yaşça bir büyüğün ayakta seyahat etmediği  toplumdan yapay, lastik ve sanal bir topluma dönüştük.

O güzelim küçük, şirin mahalle kültürümüz; yüreğimize hançer gibi saplanan beton devleri binaların altında ezilip gitti.

‘Toplumu  değiştiren neydi’ sorusunu  artık toplumbilimciler yanıtlar sanırım ama gelin eski mahallelerimizde unuttuğumuz değerleri anımsayalım.

Müthiş bir komşuluk vardı, nasıl sıcaktı ilişkiler. Komşular  teyze veya anne idi. o kadar yakın görülürdü.

O güzelim tahta sokak kapılarındaki kilitleri açan ipler sadece gece içeri alınırdı. Çoğu evlerde o mekanik ziller yoktu. Sıcacık, içten gelen “huu komşu evde misin” sesi  vardı.

Güven, sevgi, saygı ve paylaşım örterdi toplumun üstünü… Komşuda pişen özel bir yemek varsa paylaşılırdı. ‘Kokusu gider, çocuklar varsa özenir’ anlayışıyla..

70’li yıllarda televizyonun gelmesiyle başlayan ve mizahi olarak “telesafircilik” denen televizyon izleme misafirliğinden önce evlerde tel dolapların olduğu zamanlarda evinde buzdolabı olan komşular, sıcak yaz günlerinde o buzdolabını komşularıyla kullanırdı.

Toplumumuzun paylaşımı bu kadar nezaket doluydu. Televizyonun olmadığı, radyonun parazitli sesinin her yere ulaşamadığı, İstanbul’da  basılan gazetelerin kimi bölgelere  3, kimi yerlere 7 gün içinde ulaştığı dönemlerde sinema toplumsal etkileşimin en hızlı aracıydı.

Anadolu’nun hemen hemen pek çok yerinde sinema vardı. 7’den 70’e herkes sinemaya giderdi. Özellikle yazlık sinemaların kuruluşu, sanırım daha ekonomik olduğundan her kette, her kasabada olurdu . Ve o Yeşilçam filmleri; efsane olduğu, bozulmadığı yıllarda toplumu şekillendiriyordu.

Yeşilçam efsanesi bitince yerini televizyonlar aldı bir süre. 70’li yıllarda efsane Genel Müdür İsmail Cem’in döneminde bir kültür fırtınası gibiydi televizyon… Ve sonra… O her şeyin bozulmaya başladığı 90’lar geldi. O meşhur suda ısıtılan kurbağa deneyinde olduğu gibi yavaş yavaş ısıttılar.. Suyun ısındığını fark edemedik, ta ki su kaynayıp hepimiz haşlanıncaya kadar…

Saygımız da, sevgimiz de, paylaşımlarımız da, o bizi biz yapan değerlerimiz de buharlaşıp gitti..

Günümüz sanal dünyasının bataklığında, 7’den 70’e çırpınan bir topluma dönüştük.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.