Bursa Büyükşehir Belediyesi şaşırttı
Daha önce, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik nimetlerinden yararlanarak devletin önemli mevkilerine gelenlerin sonra şeriatı getirmeye, ülkeyi ve milleti bölmeye yönelik toplantılarına sponsor olan Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin, şimdi de Bursa’nın toplumsal birliğini, dayanışmasını ve kalkınmasını amaçlayan bir şûra düzenlemesi hakikaten hepimizi şaşırttı.
YENİLİKÇİ BİR PROJE
Kamu ve sivil toplum kesimlerinden yoğun bir katılımın sağlandığı Bursa Şehir Şûrası, 21 Ocak Salı günü Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapıldı. Bu görkemli toplantı, aslında bir süredir başlatılmış bulunan “Bursa Şehir Politikaları Analizi” adlı projenin üçüncü ve son ayağıydı. Evvela 250 civarında kamu ve sivil toplum kuruluşu ile birlik ve siyasi partinin birinci dereceden yetkilileriyle yüz yüze görüşmeler yapılmış. Ardından merkez ilçeler de dâhil Bursa 5 bölgeye ayrılarak her bölgeden toplanan bilgiler, oluşturulan istişare kurullarında Defli Metodu diye tanımlanan bir yöntemle karşılaştırılarak analiz edilmiş ve tavsiyeler halinde son şeklini alsın diye şûraya sunulmuş bulunmaktadır.
Şûranın öğleye kadarki bölümü; projenin tanıtımı, protokol konuşmaları ve bir açık oturumla geçti. Projenin tanıtımını yapan yetkili çok başarılı bir sunumda bulundu. Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş konuşmasında; sadece kurum temsilcilerinin değil, tüm Bursalı hemşerilerin de görüşlerini dikkate alarak bu çalışmayı yaptıklarını, buradaki hedeflerinin mekânla uzlaşan, vatandaşa dokunan bir politika yerleştirmek, kadim bir geçmişe ve kurucu vasıflara sahip olan Bursa’nın gelecek tasavvuruna katkı sunmak olduğunu söyledi. Bir süre önce Uğur Mumcu, Türkan Saylan gibi Türk milletinin yetiştirdiği büyük değerleri önemsizleştiren ve bundan dolayı toplumdan büyük tepki gören Başkan Aktaş’ın bu herkesi kucaklayan söylemini takdir ediyor ve bunda samimi olmasını ümit ediyoruz.
Vali Yakup Canbolat ise; Bu Şehir Politikası Analizi ile Bursa’nın mevcut kapasitesinin katlanarak küresel hedeflere cevap verebilecek konuma geleceğine, her konuda yaşanabilir, ulaşılabilir olmasında başarılı adımların atılacağına olan inancının tam olduğunu söyledi. Doğrusu, ülkenin dördüncü büyük şehrinin valisinden, yoğun ve seçkin bir katılımın olduğu böyle bir toplantıda, belediyenin projelerini aşkın konu ve düşüncelerin dillendirildiği bir konuşma da beklenebilirdi.
UYGUNSUZ BİR KONUŞMA
Protokol konuşmalarının ardından AK Partili Kocaeli eski belediye başkanının yönetiminde Uludağ Üniversitesi Rektörü, Osmangazi Belediye Başkanı, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Başkan Yardımcısı, Bursa Ticaret Borsası Başkanı ile Bursa Kent Konseyi Başkanının katıldığı bir açık oturum yapıldı. Bu açık oturumda Rektör Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz’un, Türkiye’de çok sayıda üniversitenin kurulmasını övmesi ve Bursa’da mevcut iki üniversitenin dışında birçok “butik” üniversitenin kurulmasının da gerektiğini söylemesi hem bilgisizlik, hem de bir talihsizlikti. Adı sanı belirtilmeseydi bunları söyleyenin bir akademisyen değil, iktidar partisine mensup bir kasaba politikacısı olduğundan kimsenin tereddüdü olmazdı. Çünkü ülkemizin gecekondu veya mantar gibi çoğalan butik üniversitelerden çok, -dünyada ilk beş yüzü geçtim- ilk yüz arasına girecek nitelikli üniversitelere ihtiyacı var. On altı bin dekar arazinin üzerinde kurulu, on beş fakültesi, yedi bini yabancı uyruklu yetmiş altı bin öğrencisi olan Uludağ Üniversitesi Rektörü’nün söyleyeceği şeyler değildi bunlar. Bu derece geniş olanaklara sahip, köklü bir ziraat ve bir veteriner fakültesi olan üniversitenin bulunduğu Türkiye’de tarımın bu kadar gerilediğinin nedenlerini şimdi daha iyi anlıyoruz. Liyakat denilen şey, bu noktada düğümlenen ölçü olsa gerek! Eğer yaptıkları da söyledikleri gibiyse rektörün, vay Uludağ Üniversitesi’nin haline! Umarız sahip olduğu uluslararası akreditasyon elinden alınmaz Uludağ Üniversitesi’nin!
Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Başkan Yardımcısı Cüneyt Şener’in, yüzölçümü Bursa kadar olan İsrail’in sadece tarımdaki ihracatının Bursa’nın toplam ihracatının on katı olduğunu söylemesi, tarımımızın pürmelâli açısından bakılınca çok çarpıcıydı. Bursa Ticaret Borsası Başkanı ve yem fabrikaları sahibi Özer Matlı’nınsa, tarımı göklere çıkarıp, Bursa’nın ve ülkemizin tarım ve hayvancılığının ne durumda olduğu konusunda bir tek laf etmemesi de bir başka açıdan dikkat çekiciydi.
Protokol seremonisinin tamamlandığı öğleden sonra ise her birinin birçok alt temasının olduğu beş ayrı ana temalı toplantıya geçildi. Bizi ilgilendiren, tarım ve hayvancılığın ele alınacağı ‘Şehir Ekonomisi ve İstihdam’ temalı toplantıydı, katıldık. Bizim, Sonhaber16 Gazetesi’nde aylar öncesinden bu yana dile getirdiğimiz, ölü döşeğindeki ülke tarımının canlandırılmasının bundan sonra ancak yerel yönetimler eliyle mümkün olabileceği konusunun, Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından dikkate alınarak, sadece tarım ve hayvancılık değil, şehir hayatının tamamının bir bütünlük içinde bu projede ele alındığını görmek bizi çok mutlu etti. Tarım ve hayvancılık kısmını bizden kopya çekmiş olsa da çok yerinde, çok gerekli bir iş yaptığını ve bundan ötürü de Bursa Büyükşehir Belediyesi’ni yürekten kutladığımızı belirtmek isteriz. Lakin belediyenin bu projeyi bir özel şirkete hazırlattığını duymamız bizi düşündürtmekle kalmayıp üzdü desek yalan olmaz.
İSTERİZ Kİ ENDİŞELERİMİZ BOŞA ÇIKSIN
Ancak takdirle karşıladığımız bu projeyle ilgili en az üç endişemiz var:
Birincisi bu projenin özel bir firmaya sipariş edilmiş olmasıdır! Türkiye’de ne zaman ki kamu kurumları, üzerine vazife olan konuları özel şirketlere ısmarlayıp onlardan projelendirmesini istedi, işte o günden itibaren her alanda bir gerileme dönemine girildi. Sadece Bursa Büyükşehir Belediyesi değil, sağcısı solcusu, futbolcusu, bakanlıklardan bağlı teşkilatlara, iktidar ve muhalefet belediyelerine, tüm kamu kurumları aynı şeyi yaptı, yapıyor. Hâlbuki devletler ve devlet kurumları anonim şirket gibi idare edilemez. Edildi mi ya muz cumhuriyetlerine ya da kabile devletlerine dönüşür. Ya da bizdeki gibi demokrasi otokrasiye evrilir.
Eskiden kamu kurumları, görevi kapsamındaki tüm iş, plan ve projeleri kendi yetişmiş elemanlarına yaptırırlardı. Onun için devletin kurumları ve dolayısıyla da devlet güçlüydü. Çünkü devletin yetişmiş elemanları, adına iş yaptıkları kurumun kamuya en üst seviyede yarar getirmesini amaç edinirler. Ama hangi düzeyde olursa olsun özel şirketler, toplum yararını gözetmezler, kendilerinin ve kendilerine çıkar sağlama yolunu açanların hak ve menfaatlerini öncelerler.
Neoliberal kapitalizm gibi ahlaksız bir düzenin dünyayı getirdiği nokta meydanda. Onun için yüce Atatürk, Cumhuriyetin ilkelerinden birini karma ekonomik modele dayalı devletçilik olarak belirledi. İsviçre, Kanada ve İskandinav ülkeleri gibi dünyanın ekonomik ve refah düzeyi en yüksek ülkeleri devletçidir. Dünya onurlu, mutlu ve barış içinde yaşamak için Atatürk’ün kurduğu düzene kavuşmak isterken, emperyalizmin uşakları Türkiye’de bu düzeni yıkmaya çalışıyor. Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin kendi kamusal gücüne güvenerek halka hizmet üretmesinde ne sakınca olabilir ki? Bizce daha iyisini yapar.
İkincisi; tarım ve hayvancılık konularına A’dan Z’ye değinmeye çalışılmış olsa da gerçek üretici olan çiftçinin kendisi, planlı üretim, kooperatifçilik, gıda ve tarıma dayalı sanayi boyutlarının halkadaki yerlerinin hayli zayıf tutulduğu kanaatindeyiz. Zira hep söylediğimiz gibi Bursa çiftçisinin tarım ve hayvancılıktaki bilgi düzeyi Türkiye’nin aynı konudaki ortalamasının üzerindedir. Tarımdaki gerilemenin nedenlerinden biri üretimin olmayışıdır. Bu da ancak kooperatiflerde örgütlenerek sağlanabilir. Gıda üretimi ve işlemesinde ise Bursa her zaman ilk sırada gelmektedir. Gerçi toplantıda tanınan zaman ölçüsünde bunları belirtmeye çalıştık ancak burada tekrarlamakla söylediklerimizi yeniden teyit etmiş olalım. Zira söz uçucu, yazı kalıcıdır.
Üçüncüsü; diğer ekonomik ve sosyal taraflarını bilemeyiz ancak tarım ve hayvancılık kısmıyla ilgili olarak bu projenin uygulanabilir ve sürdürülebilir olmasının ne kadar mümkün olabileceği konusunda tereddütler oluştu bizde. Eğer bu projeyi hazırlayacak yetkinlikte elemandan yoksunsa belediye, o zaman projenin uygulanmasını, denetimini ve sürdürülebilirliğini de yine özel şirketlere mi havale edecek yoksa? Umarız uygulamayla birlikte başlayan yönetişimde zayıf halkalar güçlendirilir, uygulama ödün verilmeden devam eder ve belirlenen hedefe ulaşılır.
YİĞİDİN HAKKINI VERMEK
Yeri gelmişken söylemekte fayda var: Muhalif olmamızdan olsa gerek, tarım ve hayvancılık alanındaki devletçi, cumhuriyetçi düşüncelerimizi ısrarla Bursa’daki Millet İttifakı’na ait belediyelerle paylaşmamıza rağmen hiç itibar etmediler. Biz de bu köşemizden tüm Türkiye kamuoyu ile paylaşıyoruz, kime lazımsa ilgilensin, yararlansın diye. Dolayısıyla ister önerilerimizden faydalanmış olsun, ister kendi düşünceleri olsun; Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin bu çıkışı, kesinlikle onu Bursa’daki sözde CHP’li belediyelerden daha devrimci, daha demokrat yapmıştır.