Bursa’da sapık sahte şeyh!
Osmanlı’nın ilk başkenti Bursa… Birçok uygarlığı bağrına basmış bir anne… Roma, Bizans, Selçuklu’dan Osmanlı’ya geçiş, Osmanlı ile Cumhuriyet dönemlerinin mekânsal ve mimari özelliklerini günümüze taşıyan kültür ve tarih kenti Bursa, dini anlamda büyük âlim ve mutasavvıfları da çıkarmıştır.
Osmanlı; beylikten devlete, göçerlikten yerleşikliğe, şifahi örften yazılı kanunlara, aşiret kuvvetlerinden profesyonel orduya evrilirken tarikatları da kurumsallaştırmış. 18. yy tarikatları kontrol altına almak için merkez tekke uygulamasına geçmiş. 1866’da Şeyhülislam’a bağlı Meclis-i Meşayih (Şeyhler Meclisi) kurulmuş, şeyhler sınava tabi tutulup yayınları denetim altına alınmış. 773 tekke ve 905 türbe, 667 sayılı Tekke ve Zaviyeler Kanunu ile 1925 yılında kapatılmış. 1950 yılından sonra yer altına inmiş tarikatlar dernek, vakıf ve sosyal yardım kuruluşları etrafında toplanıp cemaatleşmişler. Bursa’nın yapı taşları; Şeyhülislam Molla Fenari, Üftade ve Somuncu Baba Hazretleri, Sufilikte velilik rütbesini kazanan Emir Sultan Hazretleri’dir.
Dini vazifenin ücret karşılığı yapılmasına karşı hayatını el emeği ile kazanıp dini vazifeyi ücretsiz yapan Bursa’nın büyük ereni, gençlik yıllarında Ulu Camii ve Doğan Bey Mescidi’nde fahri müezzinlik yaparken Ulu Camii’nin vakfını yöneten mütevellinin takdir ettiği ücreti aldığı günün gecesi rüyasında şeyhi Hızır Dede’nin “Mertebeden üftade oldun (düştün)” hitabına maruz kalan Üftade Hazretleri, maaşı terk ederek üftade ismini daha sonra yazacağı şiirlerde mahlas olarak kullandı.
Bu Bursa şimdi sapık bir şeyhin cinsel fantezilerini gerçekleştirdiği mekân olarak anılıyor. İsmail Saymaz tarafından yazılan şehvetine düşkün sahte şeyhle gündeme gelmesi çok üzücüdür.
Gazeteci İsmail Saymaz, cemaat ve tarikat alanındaki “holdingleşmenin” dışında kalan kayıt dışı ve merdiven altı tarikat ve cemaatlerden polis ve adliye koridorlarına düşmüş altısının hikâyesini “Şehvetiye Tarikatı” adlı kitabında anlatıyor.
Bursa’da geçen olay, iğrenç ötesi toplu seks tarikatına benziyor. O nedenle kitabın adı şehvetiye tarikatı olmuş. Bütün müritleri ile cinsel ilişkiye giriyor; erkeklerle oral, kadınlarla normal yoldan seks yapıyor. Müritleri olağan üstü, insanüstü olarak gördükleri bu sapık şeyhle cinsel fantezisini nur pınarından faydalanmak, aydınlanmak olarak meşrulaştırması, memnun olması akla ziyan. Sahte bir şeyh, kadın, erkek, çocuk demeden bütün müritlerini(!) becermiş. Okurken midem bulandı. Cehaletin geldiği yerleri havsalam almadı. Sözde hocasına karısını, annesini, kardeşini ikram eden tipler vardı ve bunlar gerçekti.
Mahalle kültürünün kaybolması, kozmopolit şehir hayatı dayanışma kaybı yanında güvenlik sorununu beraberinde getirdi. Yalnızlaşan komşuluk ilişkilerinin zayıflaması, yabancılaşmayı daha da derinleştirmiştir. Endüstri devrimi, insanları köylerden çıkartıp kentlere getirirken binlerce yıldır benimsemiş oldukları iş bölümü ve dayanışma usullerini değiştirmeye zorladı. Şehre gelen toprağından, mahallesinden, semtinden ayrılan kişiler dayanışma ve sosyalleşeme ihtiyacı duyuyorlar. Bu ise köy ve şehir dayanışma dernekleri, alevi vatandaşlarımızı cem evleri, sünni yurttaşlarımızı ise cemaatlere ihtiyaç duymaya sevk ediyor. Din siyasileşiyor, iktidarlar aracılığıyla siyasi rekabet alanına taşınıyor.
Siyaseti kutsallar üzerine kurarsanız, oluşturduğunuz diğer kutup sizin siyasetinizi eleştirirken, siyaseti üzerine kurduğunuz kutsalı da eleştirmeye başlar. Çünkü siyaset, üzerinden yapılan olgu, her ne olursa olsun onu yıpratır ve sorgulanır hale getirir. (Murat Yazan)
Çoğunlukla kapalı bir ilişki ağı kuran ve içe dönük yaşayan tarikatlar, bunlardan doğan cemaatler neredeyse tüm şehirlerde faaliyette. Kökleri çok eskiye dayanan tarikatların çizgisinden geldiğini iddia eden birden fazla cemaat var. Çoğunlukla kurdukları vakıflar ve dernekler ile yardımlaşma dayanışma amaçlı sivil toplum kuruluşu gibi çalışmaktalar. Kimileri de neredeyse holdingleşmiş durumda. Büyük cemaatlerin hastaneler zinciri, eğitim kurumları, okulları hatta üniversiteleri var, ilave radyo, TV ve dergileri de mevcut.
Bu yapılara karşı Diyanet İşleri Başkanlığı aktif olarak kullanılmalı ve toplumun ihtiyaçlarına yönelik belediye yerel yönetimleri ile Aile ve Sosyal Yardım Bakanlığı sorunlara derman olacak hale getirilmelidir. Tutunacak dal arayan insanların hayatlarına dokunan, acıları dindiren, ihtiyaçları gideren, güven veren, sosyal devlet olmadan cemaatlerin alanını daraltamazsınız. Okul yapıp yurt yapmayarak, barınma ihtiyacını karşılamadan o gençlerin cemaatlerin yurtlarına gitmesini engelleyemezsiniz. En kötüsü ise siyasi iktidarın kamu kaynaklarını ve belediye imkânlarını bu cemaatlere aktarmasıdır. Kamu kuruluşları ile girişilen bu ilişki, özerk bağımsızlığına zarar verdiği gibi gittikçe siyasetin emrine girerek siyasallaşmaya sebep oluyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın uygulamaları eleştirilse de varlığı elzemdir. Cumhuriyetin ilk yıllarında tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla birlikte doğan “dinsel eğitim” ihtiyacının devlet eliyle ve devlet politikalarıyla paralel olarak yürütülmesi önemli bir ihtiyaçtı. Tarikatların “merdiven altına” çekildiği bu dönemde halkın din konusunda aydınlatılması genç cumhuriyetin ihtiyaçlarından biriydi. Ve Başkanlık bu işlevi günümüze kadar yerine getirdi.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın varlığı bugün de önemini korumaktadır. İnsanlara yanmaz kefenlerin satıldığı, şeyhlerin tutuğu ipe sarılarak cennete gideceğini düşünenlerin var olduğu bir ortamda bu Başkanlığın önemini daha iyi kavramak gerekmektedir. (Murat Yazan)