Bursa’nın saklı kızıkları

14.08.2020
A+
A-

Selam tüm okuyuculara… Doğayı ve tarihimizi birbirinden ayırmayan erdemli yüreklere…

Birkaç gün önce her hafta yaptığımız doğa gezilerinden birini gerçekleştirmek için yine dağlardaydık. Bu haftaki yürüyüşümüz Bursa’da Kızık köylerinden biri olan Fidyekızık’tan başlayacaktı. Önceki gezi yazılarımda da bahsettiğim gibi pazar ritüelim… Sabah erken uyanmak, çarçabuk hazırlanmak, çanta, batın, yedekler, yiyecek bir şeyler ve buluşma yerine gitmek için aceleyle evden çıkış. Tabii mutlaka öncesinde bir kahve…

Fidyekızık meydanında buluşmak için bir gün öncesi sözleşmiştik.

Saat tam dokuzda ise hepimiz tastamam ordaydık. Öncelikle meydanda tarihi Fidyekızık konağı önünde birer, hatta ikişer demini almış tavşankanı çaylarımızı içtik. Karşımızda tarihi çeşme, tarihi cami ve tüm ihtişamıyla bizi misafir eden Fidyekızık konağı…

Düşünsenize şehrin içinde sayılan, tarih kokan böyle bir yerde sabah çay keyfi yapmanın verdiği hisleri.

Evet, muhteşem…

Bursa’da şu an beş tanesi var olsa ve bilinse de aslında yedi Kızık köyü olduğu söylenir. ‘Kızık’, Oğuz boylarından birinin ismidir. Şehir, henüz Bizans hakimiyetindeyken ve Bizans kale arkasında konuklanmışken bu köyler onlardan uzak dağların arasında kurulmuştur. Bir rivayete göre ise Oğuz boylarının Kızık beyinin yedi oğlu varmış, Karakeçili aşiretinin yedi kızını oğullarıyla evlendirmiş ve her birine bir köyü düğün hediyesi olarak vermiş. Cumalıkızık, Fidyekızık, Hamamlıkızık, Derekızık, Değirmenlikızık günümüze kadar gelen ve tarihi 1300 yıllarına kadar uzanan köylerdir. Dallıkızık ve Bayındırkızık köyleri ise maalesef zaman içinde kaybolmuş, yerleri tahminler dışında kesin olarak bilinmemektedir.

Çaylarımızı içtikten sonra çantalarımızı sırtımıza takıp meydandan dağ yoluna doğru yürümeye başladık. Mezarlığı geçtikten sonra iki tarafı ağaçlarla kaplı yoldan Bursa manzarası eşliğinde yürüyorduk. Biraz ilerledikten sonra Balaban köyüne geldik. Orman içinde kurulmuş olan köyün ağaçların içinde anca kırmızı çatılarını görebilmek, salonlarımızda bize huzur veren manzara resimlerini hatırlatıyordu. Yaklaştıkça içindeki küçük patika yolları, şirin bahçeleri, bu resmin içinde olmanın zevkini sonuna kadar yaşatıyor gibiydi…

On beş dakika gibi bir yürüyüşten sonra yoldan ormana saptık. Köylü kadınlarını koza toplarken gördük. Tam mevsimi. Çam ağaçları belli ki sonbahara doğru yükünü hafifletmeye başlamıştı. Yürürken kozalara basıp düşmemek için nasıl çabaladığımızı anlatamam. Kadınlarla selamlaşıp ilerlerken yağmur da hafiften çiselemeye başlamıştı. Aslında yağmur yağacağını biliyorduk. O yüzden tedbirliydik, yağmurluklarımız çantalarımızdaydı. Eh artık bu aylarda yürüyüşlerimizde yavaş yavaş yine yerlerini alırlar. Her an yağmur bastırabilir. Ama yağmurlukları çıkarmaya gerek kalmadan biz ormanın içine girmiştik bile. Ormanın derinlikleri öyle büyülü bir dünyadır ki, yazın kızgın güneşinde serinlik verir, yağmurda ise gökyüzünde kocaman bir şemsiye görevi görür. Hep güzel bir gölgesi ve arada iğne ucu gibi sızan güneş ışıkları olur… Yürüyüşümüze devam ederken parkur biraz zorlamaya başlamıştı. Dik kayalık yamaçlar, çoğunluğu büyük, bazıları ise nemden kaygan… Ama yine de çıkmayı  başardık. Ve gördüğümüz ilk kaynak suyundan doya doya içtik. O kadar terlemiştik ki saunadan çıkmış gibiydik. Dinlendik biraz ve rehberimiz Vedat’ın “arkadaşlar balıklı göle az kaldı, fazla dinlenirseniz zorlanırsınız” talimatıyla tekrar yürümeye başladık. Aslında rehberimizin motivasyon için böyle söylediğini biliyorduk. Yani önümüzde biraz zor ve çok kısa olmayan bir yol olduğunun farkında olsak da yola devam etmenin gerekliliğini bilerek sanırım inanmış gibi yaptık…

Dağda ne zaman yürüyüşe çıksam bana hep hayatın özeti gibi gelir ve pes etmemek gerektiğini anımsatır, özellikle zor parkurlar… Şöyle ki; yola çıkmak gençliğin ilk yılları gibi güçlü, heyecanlı ama önündeki zorlukları düşünmeden geçen süreç… Yolun ortaları hayatın zorluklarını, sorumluluklarını görmeye başladığımız süreç. Burada geriye dönüş yoktur, pişmanlık ise zaman kaybıdır. Beklemek imkansızdır, yola devam etmen gerekir. Bu noktada her türlü zorluğu yolun parçası olarak görüp devam etme azminde olanlar başarının mutluluğunu yaşayanlardır. Şikayet edenlerin ise eforu düştüğü gibi çok hata yapar ve yolu tamamladığında aslında başarısız ve yorgun bir yol hikayesine imza atarlar…

Evet, biz de bu zorlu parkuru yarılayıp balıklı dere vadisinde mola verdiğimizde öncelikle kendimizle gurur duyduk sonrasındaysa bu muhteşem güzelliğin tadını çıkardık. Rehberimizin söylediğine göre bahar aylarında suyun coşkun olduğu zamanlarda içinde bolca balık olurmuş, buradaki dere ismini burdan alıyormuş. Üstünden dereye akan ve küçük şelaleye benzeyen suyu ve yanında yine dereye akan çeşmenin görünümü bile sizi serinletmeye yetiyor. Ayrıca devamında iki kola ayrılan eski su kanallarının biri Fidyekızık, diğeri ise Cumalıkızık’ın su ihtiyacını karşılaması için uzun yıllar önce yapılmış.

Biraz dinlendikten sonra asıl mola yerimiz olan Kanlı göle doğru yola çıktık. Zaman zaman bizi yine dik yamaçlar, bazense büyük kayalıklar karşılasa da batınlarımız ve gerekli yerde birbirimize uzattığımız ellerle geçmeyi başardık. Eh tabii bazen küçük düşüşler yaşamadık değil… Dereyi geçerken kayıp içine düştüğümde arkadaşlarım, ‘elini ver’ dediklerinde veya ‘iyi misin’ diye sorduklarında kendi halime gülüyordum. Çıktığımda ise keşke fotoğrafımı çekseydiniz diyecek kadar bu işin tuzu biberi olduğunu ifade edebilirim size… Ve nihayet Kanlı göle gelmiştik. Bu muhteşem şelaleyi gördüğümüzde ne dik yokuşlar, ne zorlu kayalar, ne de düşüşleriniz aklınıza gelmiyor bile…

İsmine aldanıp tedirgin olmayın!

Cam gibi berrak akan şelale ve yine tertemiz altında oluşturduğu göleti ilk gördüğümüzde bir süre büyülenmiş gibi baktık. Nasıl bir güzellik anlatamam. Ormanın içinde gizlenmiş gibi… Devasa ağaçlar gökyüzünü kapatmış, 50-60 metre civarındaki bir yükseklikten akan şelale, etrafı yüksek kayalarla mahremiyetini koruyor gibiydi. Suyu çok soğuktu. Bazı arkadaşlarımız yürüyüşün verdiği harareti üzerlerinden atmak için gölete yüzmeye girseler de on dakika dayanabildiler. Bizler de sadece ayaklarımızı sokmakla yetindik. Sonrasında getirdiğimiz yiyecekleri yerken buraya kadar yaşadıklarımızı biraz gülerek, biraz da heyecanla anlatıyorduk ve yorgunluğumuzdan eser kalmamıştı. Bir saatlik moladan sonra toparlanıp tekrar yola çıktık. Buradan sonrasında ise artık derelerde su göremeyeceğimizi bilmek üzücüydü. Çünkü su fabrikalarına bağlanmıştı geriye kalan su ve yataklar, kupkuruydu. Orman yoluna girdiğimizde parkurun zor tarafları bitmişti. Bizi yabani böğürtlen, kızılcık ve arada fındık ağaçları karşıladı. Ekşi meyve pek sevmesem de dalından koparmanın zevki olsa gerek, ilk defa bu kadar yedim diyebilirim. Ihlamur ağaçlarının kokusunun verdiği huzur ise bambaşkaydı.

Nihayet Cumalıkızık köyüne gelmiştik. Burası Kızık köyleri içinde tarihi dokusunun üst seviyede korunmuş olması sebebiyle en ünlü olanıdır. Taş yolları, camileri, avluları ve evleriyle yüzyıllar öncesinde bulursunuz kendinizi… 2014 yılında UNESCO tarafından dünya mirası listesine giren köyümüz, o tarihten sonra daha çok bilinir olmuş. Fakat turizme açılmasının tek kötü tarafı, bu kaderi yaşayan diğer yerler gibi adım başı rastladığımız tezgahlar ve evlerin artık kafe, lokanta vs gibi kullanılması; doğallığı bir parça götürmüş. Bağırarak müşteri çekmeye çalışan satıcılar ve alabildiğine kalabalık, asıl görmeniz gereken o tarihi maalesef öteleyebiliyor. Kalabalıktan çıkıp çay içmek için oturduğumuz çay bahçesi ise yapaylıktan uzak bir konseptteydi. Ahşap iskemleler, mavi masalar ve üzüm salkımlarının sarktığı çardaklar…

Rehberimiz ve Uludağ’ı avucunun içi gibi bilen arkadaşımız Vedat Bey, 15 kilometre yürüdüğümüzü fakat dik bir parkur olduğu için iki misli efor sarf ettiğimizi söylediğinde ise ‘vayy be’ desek de asla yorgun değildik ve hepimizin yüzünde huzur vardı. Çünkü bugün doğa yürüyüşümüzü yüzyıllar öncesi Osmanlı’da bir zaman yolculuğunda gerçekleştirmiştik ve sanki günümüze dönmek istemiyor gibi ikinci çaylarımızı istemiştik bile…

 

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

  1. Emine Esenturk dedi ki:

    Gezi rotalarımız sayenizde belirleniyor . Teşekkürler 😊 hayırlı

    1. Çağla ŞAHİN dedi ki:

      Ne güzel. Katkım oluyorsa ne mutlu bana🙏🙏

  2. Pınar gültekin dedi ki:

    Çağla hanım çok güzel anlatmışsınız bu gidişte ben de daha çok olacağım sayenizde

    1. Çağla ŞAHİN dedi ki:

      Çok teşekkür ediyorum güzel yorumlarınız için.faydalı olabiliyorsam benim için en büyük mutluluk 🙏🙏