Çin’e örnek olmak
Başlık sizi şaşırtmasın, “Çin nere, biz nere” dediğinizi duyar gibiyim. Elbette, Çin de Sümer, Mısır, Hindistan gibi yerleşik uygarlığın doğduğu yerler. Ama Türkleri de küçümseyin. Onlar da sadece yaşadıkları ortama uygun medeniyet geliştirdiler. Ama Tarihçi Osman Karatay’ın dediği gibi, “BOZKIRDA MERMER Mİ VARDI EYKEL YAPSINLAR, ONLAR DA TAŞLARA KAZIDILAR?” Evet, bozkırda taş ta yoktu. O yüzden kurdukları kentlerden pek iz kalmamış. Sayın Karatay’ın, “Sadece Güney Kazakistan’da 120 kent kalıntısı bulundu” ifadesi çok şey anlatır. Güney Sibirya’da da çok sayıda yerleşim yeri kalıntısı bulunmuştur.
Türklerin keçe icadı, gün içinde 50-60 derecelik sıcaklık farkının yaşandığı bozkırda yaşamı olanaklı kıldı. Atın evcilleştirilmesi, yüzlerce-binlerce kilometre uzaklıkları yakın etti. Arabanın icadı ailelerin göçünü kolaylaştırdı. Yetmedi, öküzlerin, atların çektiği arabalı evler devreye girdi.
Üzengiyi sona bıraktım, üzengi sayesinde bileği bükülmez bozkır savaşçıları ortaya çıktı. Üzengileri üzerinde geri dönüp ok atabilen savaşçılar Avrasya kıtasını ele geçirdi. Kısacası bozkır kültürü bazı tarihçilerimizin yaptığı gibi küçümsenecek bir şey değil.
Geçmişi bırakalım, günümüze değil ama cumhuriyetin ilk yıllarına dönelim.
Cumhuriyetimiz, yerini aldığı Osmanlı Devleti’nden ağır bir miras aldı. Ağır bir borç yükü, çok yetersiz bir yol ağı, %3-5’i bulduğu şüpheli okur-yazar oranı, yetersiz bir sağlık sistemi, frenginin ve sıtmanın kırdığı bir nüfus. Üstelik Balkan Savaşı’nı da sayarsak 12 yıl savaşlarda ve göçlerde yorulmuş, okumuşlarını ve üretken insanlarını kaybetmiş, bir nüfus.
Devrin idealist yöneticileri mevcut şartlarda ne yapılabilir dediler, pratik çözüm ürettiler. Bunların başında halka okuma yazma öğretmenleri için öğretmenlik için tahsil yapmamış ama öğretme kabiliyetine sahip kişileri EĞİTMEN yaptılar, köy ve kasabalara gönderdiler. Bu atılımı daha sonra MİLLET MEKTEPLERİ takip etti. (Bu konuda ayrıntılı bilgi almak isteyenler www.belgeseltarih.com sitesindeki Harf Devrimi ve Millet Mektepleri yazımı okuyabilirler.)
Okuma yazma alanında büyük bir atılım yapıldı.
Cumhuriyet yönetimi hızla yol yapımına başladı. Bir yandan şose yapılırken, diğer yandan da her yıl ortalama 200 kilometre demir yolu yapıldı. Yolların yapılması iç pazarda üretilen ürünlerin ülkeye dağıtılmasını kurtardı.
Aynı zamanda ithalatı önleyici bir ekonomik programla şeker ve dokuma fabrikaları Anadolu’nun dört bir yanında açıldı.
Milli savunma ve makine yapımı alanında yapılan yatırımları saymıyorum. Kaliteli çelik üretimi, motor yapımı çalışmaları ayrı bir yazı konusu. Milli uçak fabrikamızın uçak sattığını söylersek yeterli olur sanırım.
Sanat okullarının açılmasıyla gelişmekte olan sanayinin teknik insan ihtiyacı karşılanmaya çalışıldı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması, “ÜZERİNDE GÜNEŞ BATMAYAN” İngiliz İmparatorluğunun dağılma sürecini başlattı. Türkiye Cumhuriyeti başta Hindistan gibi sömürge ülkelere bağımsızlık yolunda örnek olmadı. İran, Fas ve Çin gibi dönemin emperyalist devletlerinin kontrolündeki eski imparatorluklara da örnek oldu. Türkiye’deki uygulamalar kısa sürede bu ülkeler tarafından örnek alındı.
Cumhuriyet yönetiminde kurulan ve büyüyen Hıfzısıhha Enstitüsü’nde üretilen kolera aşıları Çin’e satılmıştır.
Türkiye, kapitalist sistem ve komünist sistem arasında ayrı bir yol izliyordu. Türkiye’nin, yönetim sistemi olarak cumhuriyeti seçmesi, bağımsızlık mücadelesi veren ülkelerin yönetim modeli olarak köhnemiş monarşik sistemlerin örnek alınmasını önlemişti. O dönem Avrupa’da az sayıda ülkenin cumhuriyetle yönetildiği unutmayalım.
Eski Türkiye’de parasız yatılı okullar vardı ve sınavla öğrenci alırlardı. Ortalıkta dershane yoktu. Soru sistemi ezberciliğe değil, düşünmeye ve analiz etmeye dayalıydı. Sınavlarda Anadolu’nun parlak beyinleri birinci olur ve ÇOBAN SÜLÜ’ler, İTÜ gibi okulları bitirirlerdi. Bu beyinler itaatkar olmadıkları için yönetenler için problem yaratıyorlardı. Seksenlerden sonra bu sistem REFORM adlı uygulamalarla sona erdirildi. Bu beyinler FETÖ ve benzeri tarikatlara terk edildi.
Birkaç ay evvel bir etkinlikte beş kişi bir araya geldik. Masada 3 profesör, bir mühendis iş adamı ve ben vardım. Benim dışımdakilerin hepsi sanat okulunu bitirmişlerdi. Sanat okullarının orta bölümleri de vardı.
Ülkemizde sanat okulunu bitirenler ve teknik öğretmenler girişimci oldular, Bursa’da Coşkunöz, SKT, Beltan, Durmazlar, Ermetal ve İnoksan gibi firmaları kuranlar, sanat okulu mezunları ve öğretmenleriydi.
Ülkemizdeki DMMA’ların kontenjanlarının üçte ikisi sanat okulu mezunlarına ayrılmıştı. İki kuzenim bu sayede mühendis oldular.
Sanat okulu mezunu sanayicilerin arttığını gören ABD, yandaşı İhsan Doğramacı’ya bir YÖK REFORMU yaptırdı ve bu uygulamayı kaldırdılar. Süreç içinde sanat okullarının orta bölümleri kapatıldı.
Çin ne yaptı dersiniz. Bizim kaldırdığımız sistemi aldılar. 1986 yılında makine bakanlığını kurdular. Daha sonra sanayide tecrübe kazanmış ustabaşılar, mühendislik fakültelerine gönderildiler. Ve şimdi dünyanın en büyük makine imalatçısı oldular.
Herkesin okuması gerekir diye düşünüyorum…. İlginç ve de çok anlamlı bir yazı…teşekkürler…