‘Çoban Ateşi Hareketi’ partileşiyor
Eski bakanlardan Rifat Serdaroğlu öncülüğünde kurulan ‘Çoban Ateşi Hareketi’ partileşiyor. Gazeteci Meriç Köyatası 25 Ağustos’ta kurulacak olan yeni partiyle ilgili detayları paylaştı.
Eski bakanlardan Rifat Serdaroğlu öncülüğünde kurulan “Çoban Ateşi Hareketi’, 25 Ağustos 2020 Salı günü resmen
partileşiyor. Serdaroğlu 25 Ağustos’ta kuruluş dilekçesini ilgili devlet birimine bir heyet tarafından verileceğini belirterek; ‘aynı gün Anıtkabir ziyaretiyle, Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk’ün huzurunda olacağız. Hayırlısı olsun” dedi.
120 kişilik kurucular listesi olan partinin ‘Anayasa’nın ilk 6 maddesine inan herkese açık bir parti’ olduğu ifade ediliyor.
‘Çoban Ateşi Hareketi’nin kurucuları arasında bulunan Gazeteci Meriç Köyatası, yeni kurulacak partinin detaylarını anlattı.
Sosyal medya hesabından açıklama yapan Köyatası “Üç yıldır Anadolu’nun dört bir yanında dolaşan, kurtuluş savaşımızın öncesindeki gibi yurdun dört bir tarafında bir uyanış ateşi yakmaya gayret gösteren Çoban Ateşi Hareketi, önümüzdeki hafta siyasi partisini kuruyor. Ben de bu harekette ve partinin kurucular kurulunda varım. Siz değerli dostlarımı kısaca bu siyasi hareket hakkında bilgilendirmek isterim.” ifadelerini kullandı.
İşte Meriç Köyatası’nın açıklamasının tamamı:
“BİLDİĞİNİZ TÜM PARTİ KAVRAMLARINI UNUTUN.
YENİ BİR ANLAYIŞ GELİYOR.
ÇOBAN ATEŞİ PARTİLEŞİYOR…
25 Ağustos 2020 Salı günü Çoban Ateşi Hareketinin, Siyasi Partiye dönüştüğü gün olacak. Kuruluş dilekçesi, ilgili devlet birimine bir heyet tarafından verilecek ve aynı gün Anıtkabir ziyaretiyle, Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk’ün huzurunda olacağız. Hayırlısı olsun…
Sağlık ve başarı dileklerimle 17 Ağustos 2020 Rifat Serdaroğlu,
Değerli dostlarım, yazı facebook standartlarına göre biraz uzun. Sonuna kadar okur ve görüşlerinizi bildirirseniz mutlu olurum.
Uzun süredir, sayfamda Çoban Ateşi Hareketi kurucusu Rifat Serdaroğlu’nun Türkiye’nin sorunları ve çıkış yolları ile ilgili yazılarını paylaşıyorum. Üç yıldır Anadolu’nun dört bir yanında dolaşan, kurtuluş savaşımızın öncesindeki gibi yurdun dört bir tarafında bir uyanış ateşi yakmaya gayret gösteren Çoban Ateşi Hareketi, önümüzdeki hafta siyasi partisini kuruyor.
Ben de bu harekette ve partinin kurucular kurulunda varım. Siz değerli dostlarımı kısaca bu siyasi hareket hakkında bilgilendirmek isterim.
Öncelikle şunu söylemek isterim. Falanca da parti kurdu, filanca da parti kuruyor diyebilirsiniz. Bildiğiniz, tanık olduğunuz siyasi parti yapılanmaları ve tanımlamalarını lütfen unutun. Bu parti, bildiğiniz siyasi partiler gibi bir parti değil ve olmayacak. Yukarıdan aşağı doğru kurulmuyor. Üç yıldır yapılan çalışmalar sonucunda Anadolu’nun dört bir tarafında oluşup bugüne gelindi.
Çoban Ateşi Hareketi, siyaset yapma arzusu duyan kişilerin başlattığı bir hareket ve bir siyasi parti değil. Zaten başta hareketin öncüsü ve partinin Kurucu Genel Başkanı Rifat Serdaroğlu olmak üzere öncülük yapanların bir çoğu (ben dahil) emeklilik hayatına geçmiş, hayatımızın ikinci baharında hobilerimizle uğraşan, kitap okuyan, kitap yazan, Türkiye ve dünya sorunları üzerine düşünen insanlarız. Ben, kendi adıma emeklilik hayatımda çok sevdiğim denizcilik ve yelkencilik hobimle denizlerde sakin ve keyifli bir hayat sürerken, bu yaşımda bu harekete siyaset yapmak adına değil, ülkenin içinde bulunduğu durum nedeniyle, sorumluluk hissederek katıldım.
AK SAÇLI DA VAR X,Y, Z KUŞAĞI DA…
Böyle bir girişe bakıp bu hareketi bir ihtiyar heyeti hareketi olarak görmeyin. Zaten kurucu kadro açıklandığında ve hemen ardından il ve ilçelerde şimdiden göreve talip olan arkadaşları tanıdığınızda fark edeceksiniz. Aramızda tecrübeli ak saçlılar olduğu gibi genç, kendi alanında iyi yetişmiş arkadaşlarımız da var. X kuşağı da var, Y kuşağı da var, Z kuşağı da… Cinsiyet ayrımcılığı yok. Her yaşta kadın erkek partide görev alıyor. Bir kısmımız deneyimlerimiz ve bilgi birikimlerimizi, bir kısmımız da inanç ve enerjimizi ortaya koyuyoruz.
MERKEZ SAĞ, MERKEZ SOL, MERKEZ GİBİ KAVRAMLAR YOK. ATATÜRK DEVRİMLERİ VAR…
Bundan bir süre önce, hareketin partileşmesi gündeme geldiğinde, yeni bir merkez sağ parti kuruluyor diye yorumlar yapıldı. Hareketin kurucusu ve partinin Kurucu Genel Başkanı Rifat Serdaroğlu’nun Adalet Partisi ve Doğru Yol Partisi’nde siyaset yapması nedeniyle böyle bir tanımlama yapılıyor olabilir. Geçmişte, merkez sağda, merkez solda, sosyal demokrat çizgide siyaset yapan arkadaşlar var ama; bu partide sağ, sol, merkez sağ, merkez sol, merkez gibi kavramlar yok.
Zaten özellikle Korona salgını nedeniyle, tüm dünyada sistemler ve dengeler değişirken, yeni kurulan bir partinin “biz sağdayız, yok soldayız, hayır efendim merkezdeyiz, merkezin orasında burasındayız” diye tanımlama yapması, daha doğmadan kendi kendini imha etmesi anlamına gelir.
PARTİMİZİN İDEOLOJİSİ YA DA DÜŞÜNCESİNİN BAŞLANGIÇ NOKTASI DA, BİTİŞ NOKTASI DA MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN İLKELERİ VE AYDINLANMA DEVRİMLERİDİR.
Korona sonrası dünya iki ayrı kutba yöneliyor. Bir kutup, dijitalleşen totaliter rejimler, (ki ülkemiz zaten maalesef Korona öncesi totaliter tek adam rejimine dönüştü) diğer kutup da demokrasinin ve güçlü sosyal devletin ön plana çıktığı rejimler. Bu genel tanımlama içinde partimiz sağ ya da sol değil; demokrasi, düşünce, inanç, kişi özgürlükleri, hukukun üstünlüğü, laik ve güçlü bir sosyal devlet tercihi yapan çizgidedir.
Yeri gelmişken bir hatırlatma yapmak isterim. Mustafa Kemal Atatürk’ün gerek 1923 İzmir İktisat Kongresi, gerek 1930 sanayi planı ile önerdiği ekonomik kalkınma modeli, bugün çöküş süreci yaşayan Neoliberalizm sonrası dünyanın arayış içinde olduğu ekonomik modellerin öncüsüdür.
Ancak, bir taraftan sosyal devlet ilkelerini yerine getirirken öncelikli ve esas olarak başka ve daha büyük bir işimiz ve görevimiz var. Zaten, beni keyifli bir yelkencilik, denizcilik ve emeklilik hayatını bir kenara bırakıp bu hareketin içinde sorumluluk almaya zorlayan görevler bunlar. Kısaca aşağıda özetlemeye çalışacağım tablo, partimizin önceliklerini de zaten gösterecek.
ÇOK KISACA MEVCUT GÖRÜNÜM
Türkiye Cumhuriyeti devleti, kurtarıcısı ve kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ortaya koyduğu kuruluş felsefesinden tamamen uzaklaşmıştır. Türkiye Cumhuriyetini yöneten siyasi ve bürokratik kadrolar her fırsatta dolaylı ya da dolaysız yoldan Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret etmekte, cumhuriyet değerlerine saldırmaktadırlar.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olma özelliğini çoktan yitirmiştir. Laiklik ilkesinin yok sayıldığı bir ortamda demokrasiden de, hukuktan da, vicdanları rahatlatan adaletten de söz edilemez.
Parlamenter demokrasi ve parlamenter sistem, maalesef muhalefetin çaresizce seyrettiği, tavır koymaktan aciz kaldığı hileli bir referandumla ortadan kaldırılmıştır.
Devlet tüm kurumları ile çoklu çöküş içinde, tek adam rejimine dönüşmüştür. Eğitimin, hukukun hali içler acısıdır. Devlet yönetiminde yolsuzluklar, yandaş kayırmalar, kamuya ait arazi ve malların yağmalanması, doğanın, ormanlarımızın, tarım alanlarımızın, su kaynaklarımızın insafsızca yok edilmesi her geçen gün artmaktadır.
Korona krizi ortaya çıkmadan önce baktığımızda ekonomi berbat haldeydi. İşsizlik sürekli artıyor, dar ve sabit gelirlinin yaşam şartları sürekli zorlaşıyor ve sefalete dönüşüyordu. Hem insanlar hem şirketler hem de devlet borç batağına saplanmıştı. Mutfakta yangın her geçen gün daha da büyüyor. Korona krizi ile birlikte bu olumsuzluklar giderek katlandı. Merkez Bankası rezervleri eksiye düştü. Yeni yatırım ve istihdam yok. Ekonomi küçüldükçe küçülüyor. Genç işsizlik oranı şimdilik yüzde 30’lara fırladı.
Tarım bilinçli şekilde yok ediliyor. Kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olan ülkemiz saman ithal eder duruma geldi. Dünyanın en büyük buğday ithalatçısı olduk. Tüm komşularımızla kavgalıyız ve Yunanistan’dan bile buğday ithal hale geldik. Böyle devam ederse, yakın bir gelecekte, sadece fakirlikten değil, ihanet ve beceriksizlikten de milletçe aç kalacağız.
Dış politikada tüm komşularımızla kavgalıyız. Bu kavga ülkenin milli menfaatleri için olsa kabul edilebilir. Sırf cumhuriyet düşmanı İhvancı, mezhepçi politikalar nedeniyle bu hale geldik.
Sınırlarımız yolgeçen hanı. Suriyeli, Afganlı göçmen ve sığınmacı sayısını bilen yok. En az 6 milyon kişi deniyor. Yok halimizle, göçmenler için harcadığımız para 50 milyar doları aştı. Dış politikadaki hatalar ve beceriksizlikler nedeniyle sınırlarımızın güvenliği ve ülke bütünlüğü de tehlikede…
Olumsuzlukları yazmaya kalksak ciltler dolusu kitap olur. Herkes bunun farkında.
MUHALEFET DE UMUT VERMEYİNCE..
Ancak bu kadar büyük olumsuzluklara rağmen, Türkiye’de rejim değişirken umut bağladığımız muhalefet partilerinin de yetersizliğine hep birlikte tanık olduk. Tek tek baktığımda çok değerli insanların yer aldığı muhalefet partileri, eylemsizlikleri nedeniyle AKP iktidarının tüm anayasa ve hukuk dışı icraatlarını meşrulaştırdılar.
Ben kendi adıma son 18 yıldır en az 10 seçimdir başarı gösteremeyen muhalefetten de umudu kesmiştim. Bu sayfadaki arkadaşlarımın çoğunun da aynı kanıda olduğunu yaptıkları paylaşımlardan ve yorumlardan biliyorum. Muhalefetten de umudu kesince, bir sorumluluk duygusu ile elimden gelen ne varsa bu harekete destek olmaya karar verdim ve partinin kurucular kurulunda yer aldım.
BİLDİĞİNİZ PARTİ KAVRAMLARINI UNUTUN
Bildiğiniz tüm parti tanımlamalarını unutun demiştim. Partinin temel ilkeleri şu:
Bu partide kimse, genel başkan dahil uzun süre genel kurullar, büyük kongreler, kurultaylar yaparak genel başkanlık koltuğunda oturamayacak. Birkaç güne kadar kesinleşir. Ya iki dönem, ya üç dönem genel başkanlık yapacak.
Bu partide hiç kimse, ilçe belediye meclis adaylığından, belediye başkanlığı ya da milletvekilliği adaylığına genel merkez ya da genel başkan kontenjanı ile aday olamayacak. Çok az istisna ile herkes tüm üyeler tarafından yargı denetiminde yapılan ön seçimle göreve gelecek. İlçe, il ve genel merkez yöneticileri ve başkanlar, kısıtlı sayıda delegeler tarafından değil, yargı denetimde üyeler tarafından belirlenecek.
Böyle bir tüzük tercihi ile bu partinin kişilerin siyasal ikbali için kurulmadığı, ilkeler üzerine inşaa edildiğini gönül rahatlığı ile söyleyebilirim.
ELBETTE HİÇBİR ŞEY YAPANIN YANINA KAR KALMAYACAK…
Partinin yapmayı vaat ettikleri elbette parti programında geniş bir şekilde yer alacak. Ancak kısa vadeli öncelikleri sıralamak isterim.
Partimizin ideolojisi ya da düşüncesinin başlangıç noktası da, bitiş noktası da Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkeleri ve Aydınlanma Devrimleridir.
İlk olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yapısını, kuruluş felsefesi ve çağdaş dünyanın değerlerine uygun olarak, kuvvetler ayrılığına dayalı, laik, parlamenter bir hukuk devletine dönüştürme çalışmalarına başlanacaktır.
Bu süreçte acil olarak yargı bağımsız hale getirilecek…
Hazinenin ve halkın parasını çalanlar, kamuya ait alanlarda imar rantları dahil her türlü talan ve yağma yapanlar yargı önüne çıkarılacak ve tarihte görülmemiş bir devri sabık oluşturulacaktır. Halkın parasını ve devletin parası ile malını yağmalayanlardan bu paralar kör kuruşuna kadar geri alınacak ve hazineye gelir kaydedilecektir.
Sadece soygunlarla değil, kumpaslarla, entrikalarla Türkiye Cumhuriyeti’nin değerlerini yok edenler ve yıkanlar da tarafsız yargı önünde hesap vermeye çıkarılacaktır.
Bu onarım süreci ile birlikte, sosyal devlet ilkeleri ışığında, eğitim, sağlık, emeklilik, sosyal yardım politikalarıyla sağlıklı bir ekonomik büyüme ve istihdam yaratma politikaları toplumun tüm kesimleri ile tartışılarak- uzlaşarak – piyasa dengeleri gözetilerek ve planlanarak hayata geçirilecektir.
Detaylar ve partinin kuruluş manifestosu önümüzdeki hafta açıklanacak. Ben kısaca ilkelerden söz ettim. Partinin ekonomik politikaları ile sektörlere bakışını da program açıklandıktan sonra arzu eden dostlarla tartışmak isterim.”
(Yeniçağ)