Ders devam ediyor!
“Ders, sen öğrenene kadar devam eder” der bir Şaman sözü. Büyük filozof Nietzsche de “Depremin imtihan olduğu doğrudur ama din imtihanı değil mühendislik imtihanı” der.
Yüz binlerce insanı öldüren, sakat bırakan, milyonlarcasını yerinden eden, ülkenin ekonomisini sarsan bir deprem oldu. “Herhalde gerekli ders alınmıştır ve bundan sonra olabilecek depremlere hazırlıklı olmayı gerektiren önlemler alınacaktır” diye düşünür insan, değil mi? Değil; bugüne kadar hiçbirinden ders alınmadığına şu son depremle birlikte yeniden tanık olduk. Bugün de devleti babalarının çiftliği gibi yönetenler, olası bir depremde aynı acıları tekrar yaşatacak adımları şimdiden attı bile.
Deprem bölgesi can pazarıyken, iktidar, halkın ekmeğinin çıktığı, geleceğinin yattığı tarım alanlarını yeniden betona boğmaya başladı. Ölenleri sayamadan, yaralananları sağaltamadan, kalanların karnını doyuramadan, onlara geçici barınak sağlayamadan iktidarını sürdürmenin derdine düştü. Bu can pazarında bile mal bulmuş mağribi gibi rantın üstüne atladı. İktidarından aldığı gücü de iradesini de depremden kurtulanları depremin ardından gelen selin önüne atmakta gösterdi.
Yirmi bir yıllık iktidarın amacının, Türkiye Cumhuriyeti devletini çoklu organ yetmezliği yaşayan bir hastaya, ülkeyi de kendisi ve ortakları için bir rant alanına dönüştürmek olduğu görüldü. Oysa Türkiye bir tarım ülkesidir. Dolayısıyla tarım alanlarını bir daha geri gelmemek üzere elden çıkarmak ülkeye yapılabilecek en büyük ihanettir. Herkes için; tarım, mera ve orman alanlarına yönelen bu tür istilalara karşı koymamak ise ihanete ortak olmaktır.
Depremzedeler, bölgede çadır, konteynır, geçici konut gibi mobil barınaklara ve İstanbul’daki yedi yüz bin boş konuta hemen yerleştirilmeliydi. İktidar bunu beceremedi. 14 Mayıs seçiminde iktidar olacak yeni yönetimin ilk işi, depremzedeleri insanca yaşayabilecekleri geçici barınaklara yerleştirmektir. Ardından hiç acele etmeden, deprem gerçeği göz önünde bulundurularak ülkenin ortak aklıyla ve gelecek bin yılların öngörüsüyle tarım alanlarının dışında yeni yerleşim yerlerinin tespitine gidilmelidir. Yıkılan her kent her belde, bulunduğu iklim koşulları dikkate alınarak müktesebatıyla ve öz karakteriyle ayağa kaldırılmalıdır. Her şey aklın ve bilimin yol göstericiliğinde, doğanın ruhuna uygun yapılmalıdır.
Artık kentlere göçün, çarpık kentleşmenin önüne geçilmeli, tarım, mera ve orman alanlarındaki yapılaşmalara son verilmelidir. Zira dünyada gün geçtikçe önem kazanan stratejik meta gıdadır, stratejik kaynak ise topraktır. Böyleyken tarıma elverişli toprakların yapılaşmaya açılmasına kimsenin seyirci kalmasına hakkı yoktur.
Her şeye “Kader planı” deyip sorumluluğu üstünden atan yöneticilere kulluk edileceğine mühendislerin dediği yapılsaydı, depreme ve sele bu şekilde maruz kalınmayacaktı. Kimse “Milletin malı deniz, onu götürmek için varız” diyemeyecek, mühürsüz zarfları seçim sandıklarında istifleyemeyecekti. Anlaşılan şimdiye dek yaşananlardan hiç ders alınmamış.
Türk halkı olarak kendimizi akıllı zannediyoruz ama deprem enkazları altında can vermeyi, sel çamurlarında boğulmayı bize reva görenlere gıkımızı çıkarmadık, çıkarmıyoruz. İster delilik ister ahmaklık ne derseniz deyin; her depremde aynı şeyleri yapıyor ve sonrakinden farklı sonuçlar bekliyoruz.
Çok geç kalmış olabiliriz lakin yine de hiçbir şey kendimizi sorgulamamızın önünde engel değildir!
18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi hepimize kutlu olsun. O gün Çanakkale’yi geçilmez kılıp tarihin akışını değiştiren savaş tarihinin mümtaz kahramanı Albay Mustafa Kemal’i, tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi minnetle, şükranla anıyorum.
- Önder Gümüş/18 Mart 2023