Domino etkisi…
Birkaç kere yazdım; domino etkisini.
Pandemi sonrasında ise Ulrich Beck’in “risk toplumu” kavramını ve önemini yazdım birkaç kez.
Risk toplumu kavramını hemen her alana uygulayabilirsiniz.
Özellikle insan-doğa ve insan-insan ilişkileri, kavramın neredeyse bütün kapsamını içeriyor.
İnsan ve doğanın konu olduğu her yer ve her şey risk ile ilişkili.
Bu iki kavramı birlikte düşündüğümde risklerin domino etkisine girmesi halinde sonuçların vehametini tahmin bile edemiyorum.
Diğer bütün alanları bir tarafa size bıraksam bile doğa ve tarım tarafını düşünmeden edemiyorum.
Pandemi sonrası dünyanın gelişmiş ülkeleri tarımsal alandaki riskleri en aza indirmek için büyük çaba içerisinde.
Bir taraftan ek destekleyici önlemler, bir taraftan ise tarımsal ticareti sınırlama yoluyla kendi risklerini azaltmaya çalışıyorlar. Riskleri azaltarak ya da azaltıcı tedbirler alarak kendilerini tehlikeden uzak tutmaya çalışıyorlar.
Peki biz ne yapıyoruz?
Seksenli yıllardan beri biriken risk ve bağlı olarak tehlike enerjisinin önünü açıyoruz.
Sanki geldim, geliyorum diyen “domino etkisine” alan açıyoruz.
Özellikle son süreçte; Derviş yasaları ve 2007-2008 yıllarında süt ineklerinin kesime gitmesi ile başlayan şiddeti yüksek “domino etkisine” gel gel yapıyoruz.
Ve hızla yaklaşıyor gelmekte olan.
Bilesiniz, bu sefer sadece tarım sektörü yalnız olmayacak. Bütün tüketiciler bundan on şiddetinde etkilenecek.
O halde, artık çözüm için bir şeyler değil, çok şeyler yapma zamanı.
Herkesin taşın altına elini sokma zamanı.