DP Genel Başkanı Uysal’dan küçük esnaf ve KOBİ uyarısı

DP Genel Başkanı Uysal’dan küçük esnaf ve KOBİ uyarısı
17.10.2018
A+
A-

Demokrat Parti Genel Başkanı ve Afyonkarahisar Milletvekili Gültekin Uysal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu.

Genel Başkan Gültekin Uysal, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında şu görüşleri ifade etti: 

“Küçük esnafı, KOBİ’yi kim düşünecek?” 

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), şirketlerin finansal sektöre olan borçlarının ‘çerçeve anlaşma’yla yeniden yapılandırılması için bir yönetmelik yayınlamış, Türkiye Bankalar Birliği (TBB) ‘çerçeve anlaşma’nın kapsamını belirlemek üzere çalışmalara başlamıştı.

Düzenlemeye göre banka, faktoring gibi finans kurumlarına toplam borcu 100 milyon TL ve üzeri olan şirketlerin yeniden yapılandırma başvurusu yapabileceği belirtilmişti.

Anlaşmada aktif varlık, mevduat, şube ve çalışan sayısı bakımından Türkiye’nin en büyük bankaları olan Ziraat Bankası, İş Bankası, Garanti Bankası, Akbank, Halk Bankası, Yapı Kredi Bankası ve Vakıfbank da katılmıştı.

Borç yapılandırmak isteyen şirketin, ‘çerçeve anlaşma’ya imza atan borçlu olduğu bankalardan herhangi birine başvurması yeterli oluyor. Buna karşın Bankalar Birliği yakın zamanda bir tavsiye kararı almış ve 15 Milyon TL altında borcu bulunan işletmelerin, şirketlerin yani aslına baktığınızda esnafımızın, küçük ve orta ölçekli işletmelerin borçlarının da yapılandırılması konusunda bir tavsiye kararı aldı.

Bir tarafta büyük şirketleri korumak için “amir hüküm” niteliğinde bir yönetmelik, bir tarafta da bankaların ve alacaklı finans kuruluşlarının inisiyatifine terk edilen esnafımız, KOBİ’lerimiz…

Dahası yönetmelik ile, borçlu büyük şirketler imzacı finans kuruluşları ve bankalara yalnızca başvuru ile imkandan yararlanıyorken, KOBİ’ler belirli şartlar dahilinde ve alacaklı bankalar, finans kuruluşlarının rızası ile nefes alabileceklerdir.

“KOBİ’lerimiz ekonomimizin lokomotifidir”

Bu yanlıştan acilen dönülmeli, “ekonomik reform” yaptığını düşünen, esnafa “fiyatları düşür” diyerek zabıta tedbirleri ile enflasyona müdahale eden iktidar, Bankalar Birliği ve BDDK ile birlikte KOBİ’lerin borçlarının yapılandırılması konusunu da bir yönetmelikle çözmelidir.

Eğitimin sistemimizin iyileştirilmesi adına çalışması beklenen kadro ve birimlerin, hesap oyunları ile neyin iyileştirilmesi için çalıştığı meçhuldür.

Örneğin yine denetim raporlarında Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın 231 milyon TL’lik imalata 658 milyon TL ödediği görülmüştür.

Buradan dönemin bakanına ve ilgililere sormak istiyorum, bunu hesabını sordunuz mu? Bu konuda yürütülen, yürütülmüş bir soruşturma var mıdır?

Maalesef, bu iktidar döneminde, neredeyse tüm kamu kurum ve kuruluşları Sayıştay raporlarında bir usulsüzlüğe, hesapsızlığa konu olmuştur.

 “Paramız değer kaybetti, ihracat genişledi”

İhracatın yükselmesini ekonomide aldıkları kararların bir başarısı gibi sunanlar paramızın değer kaybını hesaba katmıyorlar. Milletimizi her yerinden ithalata bağımlı hale getirip, üretimi baltalayıp, ekonomimizi operasyona açık hale getirenler artık ticaret yaptığımız ülkelerin daha az para ile bizden daha çok mal ve hizmet aldığını görmüyorlar.

“İsraftan tasarruf ederseniz birçok sorunu çözersiniz”

Sayın Cumhurbaşkanı dün yaptığı açıklamalar ile EYT için bir düzenleme yapılmasının yıllık 26 milyar TL ek maliyet olduğunu belirtip Sosyal Güvenlik Sisteminin buna dayanamayacağını belirtti.

Ayrıca kendileri “bir ekonomik kurtuluş savaşı” verdiğimizi ve bir dönemde böyle bir yükü milletimizin sırtına bindirmek gibi bir haklarının olmadığını da ifade etti.

“Sayın Cumhurbaşkanı doğru söylüyor fakat haksız!” 

Buradan hatırlatmak isterim, bir Kurtuluş Savaşı verildiği doğrudur;

Bu Kurtuluş Savaşı, iktidarın ve ekonomi bürokrasisinin aldığı yanlış kararların, siyaseten attığı yanlış adımların nihayetinde, bel büken vergilere, şüphe barındıran harcama kalemlerine, rantı tavana, vergiyi tabana yayan zihniyete, liyakatsizliğe karşı milletin savaşıdır.

Bir savaş verildiği doğrudur; millet enflasyonun altında kalan maaş ve ücretleri ile yaşam savaşı vermektedir.

Bir savaş verildiği doğrudur; esnaf yüksek vergilere karşı, yüksek maliyetlere karşı kazanç savaşı vermektedir.

Çiftçimiz, altında ezildiği gübre, yem ve mazot fiyatlarına karşın ekmenin, biçmenin, üretmenin, ekmeğinin savaşını vermektedir.

Bu savaş hak ile batılın savaşıdır.

Eskiden “yaşam mücadelesi” diyen milletimiz artık yaşamak için adeta savaşmaktadır. Tıpkı Sayın Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi “Böyle bir şey olamaz, buna adalet, hak denmez.” 

Bu teklifin siyasi ranta dönüşmemesi gerektiğini belirten Cumhurbaşkanı ve kendisine bu raporu sunan bürokatları acilen TÜSİAD’ın Merkezi Yönetim Bütçesi Takip Raporu’nu incelemelidir. Zira bu rapor da göstermiştir ki Hükümet, ‘örtülü ödenek’ dışında bir de ‘diğer giderler’ adı altında milyarlarca liralık kamu harcamasının nereye yapıldığını gizlemektedir. “Diğer bütçe giderleri” adı altında 2016’da 55,1, 2017’de 65,1 milyar liralık kaynak doğru değerlendirilmiş olsa birçok sorun için çözüm olabilir.

İktidar ekonomideki “kayıp kaçak”ı engellerse memleketin birçok sorunu kökten çözülecektir.

“Konsolosun elini kolunu sallayarak gitmesi, hukuka da vicdana da sığmamıştır”

Gazeteci Cemal Kaşıkçı soruşturması Türkiye ve uluslararası aktörlerin sınandığı önemli bir gündemdir. Dün akşam Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosu’nun herhangi bir kovuşturma ya da soruşturmaya dahil edilmeden Türkiye’yi terk etmesi, Türkiye açısından meseleyi daha da karmaşık hale getirmiştir.

İktidar yetkililerinin ve sözcülerin belirttiği “dokunulmazlık” ve “yargı bağışıklığı” “ağır suç” mevzu bahis olduğunda geçersizdir. Bu açıdan bakılırsa, ülkemizde seyahat eden bir başka ülke vatandaşının ortadan kaybolması söz konusuyken ve öldürüldüğüne dair yüksek şüphe mevcutken konsolosun elini kolunu sallayarak ülkemizi terk etmesi, hem kanuna hem de “büyük devlet” iddiamıza aykırıdır.

Dahası bahsi geçen “dokunulmazlık” ilkesi ve “yargı bağışıklığı” diplomatik misyonun görevleri dahilindeki suçları konu etmektedir.

Neredeyse iki hafta boyunca adli makamların harekete geçmemesi adalete olan güveni bir kez daha sarsmıştır.

Görünen odur ki adli makamlar ve savcılık, siyasi karar alıcıların tavrını beklemektedir.

“Acaba geçmişte kayıt dışı akçeli ve/veya siyasi bir ‘alışveriş’ mi yaşandı”

Kanaatimizce ve konsolosluk hukukunu düzenleyen uluslararası sözleşmelere göre Ak Parti hükümeti ve tabi ki yargı, soruşturmanın şeffaflığı bakımından 1. derece resmî sorumlu Başkonsolos’un Türkiye’yi terk etmesine müsaade etmemeliydi.

Bu tür krizler ahbap-çavuş ilişkileri ile değil egemen bir devlet üslubu ve ciddiyeti içinde ülkemiz adına yönetilmelidir.

Hükümetin bu ‘zevahiri’ kurtarma tavrı, ister istemez kamuoyunda “acaba geçmişte kayıt dışı akçeli ve/veya siyasi bir ‘alışveriş’ mi yaşandı” sorusunu gündeme getirmektedir.

Ayrıca birkaç yıl evvel ortaya çıkan TÜRGEV’e Suudi’ler tarafından yapılan 100 milyon dolarlık bağış dolayısıyla, ülkeyi yönetenlerin şahsi zaaflarının uluslararası düzlemde Türkiye adına bir ‘Milli Güvenlik’ açığına mı dönüştü sorusu da akla gelmektedir.”

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.