DSÖ, aşının kitlesel kullanımı için tarih verdi
Aşı çalışmaları hızla sürerken üretici firmalar hükümetlerle tedarik anlaşmaları için görüşmelere hız verdi. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Baş Araştırmacısı ve Kamu Sağlığı Birimi Başkanı Swaminathan, aşının kitlesel kullanımının en iyi ihtimalle 2021 yılı yaz aylarını bulabileceği ve pandemiyi bitirebilmek için aşının koruma oranının yüzde 70’in altında olmaması gerektiğini söyledi.
Koronavirüse karşı dünya çapında aşı çalışmaları tüm hızıyla sürerken tedarik anlaşmaları için aşı üreticileri ile hükümetler arasında yürütülen görüşmeler de hız kazandı.
Merkezi Almanya’nın Mainz kentinde bulunan Biontech firması, geliştirilme aşamasındaki aşıyla ilgili ilk tedarik anlaşmasına imza attı.
Anlaşma, çalışmaların tamamlanması ve gerekli ruhsat ve izinleri alabilmesi durumunda aşı adayı “BNT 162″den 30 milyon dozun İngiltere’ye gönderilmesini öngörüyor. Şirket, 2020 ve 2021 yıllarını kapsayan tedarik anlaşmalarının başka ülkelerle de yapılabilmesi için çeşitli hükümetlerle görüşmelerin “ileri seviyede” devam ettirildiğini açıkladı.
Biontech ve Pfizer firmalarının RNA bazlı aşı adaylarıyla yapılan çalışmalarına dair ilk bulgular, “cesaret verici” olarak nitelendirilmişti. 18-55 yaşları arasında 45 sağlıklı insan üzerinde yapılan deneylerde kişilerin Kovid-19’a karşı antikor ürettiği belirtilmişti. Antikorların koronavirüse karşı koruma sağlayıp sağlamadığı ya da ne ölçüde sağladığı ise henüz kesin olarak bilinmiyor. Bunun için 30 bin kişi üzerinde ayrı araştırmalar yürütülüyor.
“EN İYİ İHTİMALLE 2021”
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Baş Araştırmacısı ve Kamu Sağlığı Birimi Başkanı Soumya Swaminathan, aşının kitlesel kullanımının en iyi ihtimalle 2021 yılı yaz aylarını bulabileceği ve pandemiyi bitirebilmek için aşının koruma oranının yüzde 70’in altında olmaması gerektiğini kaydetti. Swaminathan, aşı çalışmaları ve bağışıklık gibi konularda Alman Haber Ajansı’nın (dpa) sorularına şu yanıtları verdi:
Sizce aşı ne zaman kullanıma hazır olacak?
Swaminathan: Şu an 20’yi aşkın aşı adayı üzerine klinik araştırmalar yürütülüyor. Bu nedenle aralarından birkaçının işe yarayacağı konusunda umutluyuz. Hepsinin fiyaskoyla sonuçlanması büyük şanssızlık olur. Sonuçları 2021 başında almamız mümkün. Ardından aşının tamamlanması ve seri üretime geçilmesi gerekiyor. Pratik düşünecek olursak kitlesel olarak kullanılabilecek bir aşı 2021 ortasını bulacaktır. Önceden kestirmek zor. Ama bir aşı adayının başarı şansını yüzde 10 olarak düşünürsek bu, bir ya da iki adayın, hatta belki daha fazlasının başarılı olabileceği anlamına gelir.
“GÜVENLİ BİR AŞIYA İHTİYACIMIZ VAR”
Şu an insanlar üzerinde test edilen aşılar da var. Aralarında özellikle şans tanıdığınız biri var mı?
Aşı adaylarının hangisinin başarılı olabileceğini önceden söyleyemeyiz. Başarı şansı, aşı adayının mümkün olduğunca fazla kişi üzerinde denenmesine bağlı. İlgi yoğun, büyük yatırımlar yapılıyor. Ama bizim belli kriterlerimiz var. Aşının, aşılanan insanların yüzde 20’sini, ya da yüzde 30’unu koruması yeterli değil. Salgın bu şekilde sona erdirilemez. Yaklaşık yüzde 70’lik koruma sağlayan ve güvenli bir aşıya ihtiyacımız var.
Aşı çalışmalarının hızı konusunda ne düşünüyorsunuz?
Gerçekten çok hızlı bir şekilde ilerliyor. Diğer hastalıklarla karşılaştırdığınızda şimdiye kadar gördüğümüz en hızlı ilerlemeye tanık olduk. Ocak ayında virüsün RNA genomunun tespit edilmesiyle Mart ayındaki ilk aşı testi arasında üç aydan kısa bir zaman geçti. Daha önce böyle bir duruma tanık olmadık. (Aşı adayının insanlar üzerindeki etkisinin incelendiği) üçüncü fazın, birinci yılın sonunda tamamlanması önemli bir başarı olacaktır. Ama klinik araştırmalarda üçüncü fazın tamamlanması ille de aşının etkili, güvenli ve kullanıma hazır olduğu anlamına gelmiyor.
Test edilen aşılar oldukça farklı temellere dayanıyor. Aralarında favoriniz var mı?
Bazı aşı konseptleriyle ilgili daha fazla tecrübemiz var. En azından ne bekleyebileceğimizi biliyoruz. Örneğin deaktive edilmiş virüslerle yapılan aşılar uzun yıllardır kullanılıyor. RNA ve DNA bazlılar ise yeni ve şimdiye kadar insanlar üzerinde hiç kullanılmadı. Dolayısıyla sonuçları çok dikkatlice gözlemlememiz gerekiyor. Bu yeni metotların bağışıklığı ortaya çıkarmada ne kadar etkili olduklarını ya da ne kadar güvenli olduklarını bilmiyoruz. Ancak bu kadar değişik yöntemlerin denenmesi çok iyi. Farklı insan gruplarında, örneğin yaşlılar, hamileler ya da çocuklarda farklı yöntemler daha iyi sonuç verebilir.
“AŞININ DA BAĞIŞIKLIK YARATABİLECEĞİ UMUDU VAR”
Kısa süre önce açıklanan araştırmalar, enfeksiyonla oluşan antikor seviyesinin, sonrasında hızlı bir şekilde gerilediğini ortaya koydu. Bu sizce endişe verici bir bulgu mu?
Hayır, ama yakından takip ediyoruz. Virüsü nötralize eden antikorların ortadan kaybolması, bağışıklığın yitirildiği anlamına gelmiyor. Bu virüse karşı farklı bağışıklık yolları daha inceleme aşamasında. Hücrelerin ilettiği bağışıklık tepkisinin, yani T hücreleri tepkisinin çok önemli olabileceğine dair bulgular da var. Buna ek olarak vücutta oluşan bazı hafıza hücreleri var. Bu hücreler, vücuda yeniden virüs girdiğinde yeniden aktive olup bağışıklık tepkisi oluşturabiliyor. Daha bunları öğrenme aşamasındayız. Doğal enfeksiyonlardan bildiğimiz şey, antikor üreten insanların çoğunluğunun bağışıklık da kazandığı. Bunu bilmek güzel birşey. Aşının da bağışıklık yaratabileceği umudu var. Şimdiye kadar ikinci bir enfeksiyonun oluştuğu vaka duymadık.
(Deutsche Welle Türkçe)