Duygusallık devlet için lükstür
Devletlerin en büyük lüksü duygusallıktır ve bu lüksü siyasiler yaşatırken, bedeli hep millet ödemiştir.
Siyaset kültürümüzde devletle ilgili bir eğitim olmadığından siyasi partiler bu açığı emekli bürokratlar aracılığı ile kapatmaya çalışırlar özellikle dış politika konusunda.
Siyasetle uğraşanlar devlet adamlığı sorumluluğunu taşımak istemezler. Zira devletler arasında ilişkiler hemen sonuç vermez ve popülist politikalara yönelirler; hem kısa vadede sonuç alınır, hem halka gündem oluşturulur.
Bu gerçeklere rağmen duygusal olmak zorunda kaldığımız olaylar da olmuştur; Örneğin; Kosova’da Sırpların yaptıkları soykırıma karşı diğer Avrupalı devletler gibi duyarsız kalamazdık. Kosova konusunda hem millet, hem devlet olarak yapılması gerekeni fazlasıyla yaptık, yapmaya da devam ediyoruz.
Millet ve siyasetçilerimiz inancımız gereği mazlumların yanında olmayı bir görev görürler. Lakin devletlerarasında iyi niyetlerin karşılığı yoktur. Mesela; Filistin konusunda elini taşın altından çıkarmayan tek ülke Türkiye olmasına rağmen, Ortadoğu konusunda Filistin dahi bizden yana olmamıştır.
Suriye ise bir başka örnek; duygusallıkta millet olarak ödediğimizin haddi hesabı yok, şehitlerimize mi yanalım yoksa milyonlarca mülteciyi beslediğimize mi?
Diğer bir örnek ise Sovyetlerin dağılmasıyla Türki cumhuriyetlerinin bağımsızlığını kazanmasıydı ve Türkiye öyle müdahil olmak istedi ki sonuçta diplomatik olarak orta seviyeye kadar düştük, ayrıca bazı Türki cumhuriyetlerde ülkemize yönelik faaliyetleri 15 Temmuz 2016 tarihinde yapılmak istenen hain darbe girişimi sonrasında öğrendik.
Fatih Sultan Mehmed’i kardeş katlini kanunlaştırdığı için eleştirenler; devletin her ne pahasına olursa olsun duygularla değil, gerçeklerle yönetilmesi gerektiğini anlayamadılar. Hatta Fatih’i yere göğe sığdıramayanlar da dâhil olmak üzere.
Yakın tarihimizde istiklal mücadelemizde yaparken, başta TBMM ve TBMM hükümetinin kurulduğunu ve devletin kurumlarınla mücadelemizi birlikte yaptığımız ayrıntıyı unutmayalım. Olağanüstü şartlarda dahi gerçek devlet adamları önce devletin müesses nizamını korurlar. İşin duygusallık yanı çıkarlarımızdan sonra yaşanırsa lüks olmaktan çıkar.
Bugün Ortadoğu politikalarındaki duygusallığımızın devletimize maddi olarak neler kaybettirdiğini az çok biliyoruz. Bizleri bu enerji alanında görmek istemeyenler bölgeye Papa’yı dahi getirip dinler arası diyalog yutturmasıyla yeni strateji geliştiriyorlar.
Kısacası masada Türkiye’ye yer yok deniyor.
Bizler İslam coğrafyasında ne kadar lider olmaya çalışırsak çalışalım onların bir lider ülkeye ihtiyacı yok. Çünkü İslam âlemi yönetimsel olarak Hıristiyan küresel güçlerinin kontrolünden çıkmak istemiyorlar, mazlum halklarda kimsenin umurunda değil.
Unutmayalım;
Duygusallık devlet için lükstür.