Ekrem İmamoğlu’ndan “1/100.000’lik plan” itirazı

Ekrem İmamoğlu’ndan “1/100.000’lik plan” itirazı
17.01.2020
A+
A-

İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sunduğu mektubun içeriğini açıkladı: ‘Cevabını İstanbul halkı adına bekliyorum.’

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Kanal İstanbul için hazırlanan ÇED raporunun ardından, “Avrupa Yakası Rezerv Yapı Alanı 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği” için de itiraz dilekçesi verdi. İmamoğlu, itiraz öncesinde gazetecilerin faytondan cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi sürecine kadar birçok sorusuna yanıt verdi.

İmamoğlu, Cumhurbaşkanı’nı Erdoğan’a Ankara’da teslim ettiği 4 sayfalık mektubun içeriğiyle ilgili soruyu, “Mektubumuzda, İBB ile merkezi hükümetin arasındaki kanalların bozulmasını isteyen kişilerin olduğunu, bunun düzeltilmesi gerektiğini, buna müsaade edilmemesi gerektiğini yazdım. Bazılarının gazetede yazdığı gibi değil. 4 sayfalık mektupta Kanal’ı anlatacak değilim. Ben, o konuyu yüz yüze anlatmak isterim. Yüz yüze konuşmak istediğimi, bir brifing vermek istediğimi, İstanbul’un bugününü ve yarınını bizler tarafından kendilerine aktarmak istediğimi çok samimi bir dille, İstanbul Büyükşehir Başkanı olarak, Türkiye tarihinin İstanbul’da en yüksek oy sayısıyla seçilmiş belediye başkanı olarak Türkiye’nin Cumhurbaşkanı ile görüşme talebimi ilettim. Bundan sonraki takdir, bundan sonraki vicdan, adalet duygusu verilecek karar tamamen Sayın Cumhurbaşkanı’na aittir. Cevabımı merakla ve açıkçası acil bir şekilde İstanbul halkı adına beklemekteyim henüz bir cevap almadım” şeklinde yanıtladı.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Kanal İstanbul için hazırlanan ÇED raporunun ardından, “Avrupa Yakası Rezerv Yapı Alanı 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği” için de itiraz dilekçesi verdi. İmamoğlu, itiraz dilekçesini sunmadan önce gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Beşiktaş İl Müdürlüğü önünde yanıtladı. İmamoğlu’na sorulan sorular ve İBB Başkanı’nın verdiği yanıtlar şöyle oldu:

“İSTANBUL’A İHANETİ ENGELLEMEYE ÇALIŞIYORUZ”

“Bir süre önce de itiraz için gelmiştiniz. O zaman ÇED raporuna itiraza gelmiştiniz. O rapor, bütün itirazlara rağmen bugün kabul edildi Çevre Bakanlığı tarafından. Şimdi yeniden buradasınız. Nasıl değerlendireceksiniz ve bugün neden buradasınız?”

-ÇED raporuyla ilgili biliyorsunuz on binlerce insanımız başvuruda bulundu. Bugün, Bakanlık bu konuda ÇED’i kabul kararını verdi. Bizim için şaşırtıcı bir karar değil aslında. Biz, süreçleri an be an takip etmeye devam edeceğiz. Öncelikle bugün gelişimin sebebi; askıda bulunan planlara itiraz edeceğim. 100.000’lik planlar, İstanbullu adına Bakanlık tarafından düzensiz, hiçbir kamuoyu paylaşımı yapılmaksızın, toplumun bileşenlerinin, paydaşlarının sürece dair düşünceleri alınmaksızın, yeni gelen İstanbul yönetiminin sürece katkıları bir masada tartışılmaksızın bir karar verilmiştir. Kent anayasası denen, kentin değişmez kuralları denen 100.000’lik planın değişikliği süreci, her şeyi abur cubur aceleye getirme üslubuyla yapılmış ve askıya çıkmıştır. Bu ayın sonuna kadar askı süreci var ve ben bugün bu plana itirazımı vereceğim. Hemşehri hukuku dahilinde itirazımı vereceğim. İtirazı vereceğiz; ama süreci burada bitirmiyoruz. ÇED raporuna toplumun, kişilerin, hemşehri hukuku çerçevesinde İBB’nin, başka kurumların, sivil toplum kuruluşlarının mahkeme açma hakkı vardır. Ben, şahsen bu konuda mahkeme açma hakkımı kullanacağım. Toplumun da bunu en üst seviyede kullanacağını biliyorum.  Örneğin; bu ayın sonuna kadar, bütün İstanbulluların bu plana itiraz haklarını kullanma konusunda özveride bulunacağını hissediyorum. Yine Şehircilik Bakanlığı’nın temsilciliklerine gelecekler ve itirazlarını verecekler. Daha sonra planla ilgili süreç de askı süreci bittikten, karar verildikten sonra, bunun da olumsuz olması halinde mahkeme süreci var. Hukuki yollarla sonuna kadar, İstanbulluların büyük katılımıyla ve desteğiyle, İstanbulluların hayati bir sorunu olan ve geleceğini tümüyle etki altına alacak olan, bana göre İstanbul’a yapılacak en büyük ihanet kavramını, (ki bu ihanet kavramını Türkiye’nin, İstanbul’un gündemine biz oturtmadık, oturtanları sizler biliyorsunuz. Kimin, ‘İhanet ettik’ dediğini sizler biliyorsunuz ama bu ihanet onların kat be kat fazlası. Geri dönüşü olmayan, büyük bir ihanet) engellemeye çalışıyoruz. Bu kararı almaya çalışanlara da yardımcı olmaya, onları tarihi büyük hatadan döndürmeye çalışıyoruz. Bu yönüyle hem itiraz hem hukuki süreçleri, tüm hukuki haklarımızı görecekler ki sonuna kadar milyonlarca insan kullanmaya devam edeceğiz.

“REHBERLİK YAPMAYA DEVAM EDECEĞİM”

“ÇED raporuna yüzlerce itiraz oldu…”

– Yüzlerce değil on binlerce itiraz oldu. Bence bırakın incelemeyi, işin ruhunu kavrama noktasında bir çaba gösterdiklerini de düşünmüyorum. Bu nereye gitmek istediğinizle alakalı. Siz eğer toplumla birlikte bir yere gitmek istiyorsanız, toplumun her sesini duyarsınız. Bu sizin algılarınızın açık olmasıyla alakalı. Şu an süreçte en baştan beri ben bilirim, ben yaparım, isteseniz de istemeseniz de yaparım anlayışının vuku buluş biçimi. O bakımdan ben bu itirazları bırakın incelemeyi, gördüklerini, hissettiklerini dahi düşünmüyorum. Ben her şeye rağmen bu ülkenin üniversitelerinde yetişmiş hukukçularının, sıkıntıda olan hukuk sistemiyle dahi olsa bu denli tehlikeli bir sürece hukukun cevap vereceğini ve bizim hakkımızı hukuk sayesinde savunabileceğimizi düşünüyorum. ÇED’de de bu kararı bekliyordum. Planda da çok umutlu değilim; ama yine on binlerce itirazın olmasını umut ederim. Bugün itibariyle İstanbul’un gönüllü insanları kadınları, erkekleri, gençleri buraya hemşehri hukukuyla başvurularını yapacaklar. Ama esas ondan sonraki hukuki süreç çok önemli. Ben o anlamda rehberliğimi yapmaya devam edeceğim. Bu İstanbul haklının bana verdiği görevin karşılığıdır.

“ATLARIN DA SATIN ALINMASI KONUSUNDA KARARIMIZ VAR”

“Faytonlarla ilgili İBB’nin kasasından çıkacak miktarın yüksekliği de konuşuluyor. Faytonlarla ilgili son durum nedir? Ve bu çıkacak parayla ilgili eleştirilere ne söyleyeceksiniz?”

– İstanbul’un birikmiş çok sorunu var. Bu da o birikmiş sorunlardan bir tanesi. Yani fayton meselesi, dünden bugüne oluşmuş bir konu değil. Fayton, Adalar’ın geleneğinde de olan bir kültür. Bunun altını çizelim. Biz bunu yok saymıyoruz. Ama onlarca yıldır kötü yönetilen bu süreç, geldiğimiz noktada ne yazık ki hiçbirimizin, toplumun hiçbir kesiminin vicdanına sığmayacak bir noktaya gelmiştir. Adalar’da bu süreç, ne yazık ki olumsuz kullanılmıştır. Bu, insanların canını acıtmaktadır. Biz, bu konuya çözüm bulma çabamızı aylardır yapıyoruz. İnceliğimizi ve titizliğimizi buradan anlayabilirsiniz. İstanbul’un bütününü ilgilendiren devasa bir konunun, kamuoyuna açık bir alanda tartışılmaksızın, ‘pat’ diye milletin önüne koymasını bir kenarda tutun, biz de fayton meselesini dahi defalarca Adalar’a gidip, işin paydaşlarıyla konuşup, çalıştaylar yapıp, nasıl çözeceğimize dair bütün toplumsal dinamikleri harekete geçirip demokratik metotları kullanma çabamız aslında örnektir. Günün sonunda; aldığımız bütüncül karar, -tabi bu arada üzücü olaylar da yaşandı atların ölümünü ve oradaki yok oluşlarını hastalıklarını yaşadık- geldiğimiz noktada mecliste bir karar oluşturmak üzere bir kanaat belirttik. Faytonların geçmişten bugüne gelen bir hakları var. Yani bugün oradaki faytonların bir piyasa değeri var. Biz, bu piyasa değerinde de bu işten emekçi olarak geçimini sağlayan insanların da mağdur edilmemesi hususunda bir karar alması gerektiğini, bundan sonraki taşıma süreçlerinin tümüyle kendi hizmetleri olarak üzerinden yapacağını, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İETT olarak taşıma hizmetlerini vereceğini, yok olan haklarına dair de bir kereye mahsus fayton sahiplerine 250’şer bin TL verme konusunda fikrini kurumumuz beyan etmiştir. Meclisimiz fayton başına 300 bin TL verilmesinin daha doğru olacağını belirtmiştir bütün siyasi partilerin kararıyla. Biz şimdi bu uygulamaya geçiyoruz. Atların da satın alınması konusunda bir kararımız var. Onları da valilik, Tarım Bakanlığı ve ilgili kişilerle görüşüyoruz. Bunların Tarım Bakanlığı uygun haralarında bakımıyla ve süreçle ilgili iş birliği yapıyoruz.  Gerçekten hassas bir biçimde atların oraya nakledildiği, faytoncuların haklarının ödendiği ve yeni ulaşım sistemiyle Adalar’a uygun, çevreyi kirletmeyen, elektrikli araçlarla ve de turistik anlamda da farklı elektrikli araçların dizayn edilerek sürece katılmasını sağlamak ki bu konuda da bir yarışma hazırlığımız var. Hizmeti de aksatamdan bu geçişi sağlayacağız. Adalar’da kimsenin canını sıkmadan, canını yakmadan, ebette faytonları seven bir kitlenin olduğunu da biliyorum. Bunun bir gelenek olduğunu da biliyorum. Bunu da hissediyorum ama şu aşamada yapacağımız kararlılığımız olan uygulama budur. Bunu da kamuoyuyla paylaşalım.

“BÖYLE OLSUN İSTEMEZDİK”

“Cumhurbaşkanıyla görüşme talebiniz vardı. Mektupta verdiniz. Bir yanıt geldi mi?”

– Keşke hemen yanıt gelse. Sayın Cumhurbaşkanı’mızla Ankara’daki buluşmanın ilkini de biz talep etmiştik ama kendisi 30 büyükşehir belediyesiyle buluşmak olarak planlamıştı. Bu da Belediyeler Birliği’nin bir buluşmasıydı. Ne yazık ki, ilkinde gündeme nasıl olduğu belli olmayan kırılan bir sandalyeyle oturan bir buluşma, ikincisinde de nezaketsiz bir buluşma ortamı gündeme oturdu. Böyle olsun istemezdik. Can sıkıcı. Ancak şöyle söyleyeyim; bu sürecin böyle oluşmasından ziyade, benim için en faydalı şey orada dört sayfalık mektubumuzu vermekti. Mektubumuzda, İBB ile merkezi hükümetin arasındaki kanalların bozulmasını isteyen kişilerin olduğunu, bunun düzeltilmesi gerektiğini, buna müsaade edilmemesi gerektiğini yazdım. Birtakım hususlara değindim. Bazılarının gazetede yazdığı gibi değil. 4 sayfalık mektupta Kanal’ı anlatacak değilim. Ben, o konuyu yüz yüze anlatmak isterim. Yüz yüze konuşmak istediğimi, bir brifing vermek istediğimi, İstanbul’un bugününü ve yarınını bizler tarafından kendilerine aktarmak istediğimi çok samimi bir dille, İstanbul Büyükşehir Başkanı olarak, Türkiye tarihinin İstanbul’da en yüksek oy sayısıyla seçilmiş belediye başkanı olarak Türkiye’nin Cumhurbaşkanı ile görüşme talebimi ilettim. Bundan sonraki takdir, bundan sonraki vicdan, adalet duygusu verilecek karar tamamen Sayın Cumhurbaşkanı’na aittir. Cevabımı merakla ve açıkçası acil bir şekilde İstanbul halkı adına beklemekteyim henüz bir cevap almadım.

“BAKANLARIN VERDİĞİ BİLGİLERİN HEPSİ YANLIŞ”

“Cumhurbaşkanına verdiğiniz Kanal İstanbul mektubunda hangi başlıklar vardı?”

– İçinde bizim sağlıklı ilişki kumamızı engelleyen unsurlar, bazı sahada söylenerek bence Sayın Cumhurbaşkanını yanlış yönlendiren ifadeler. Örnek ararsanız; “İmamoğlu metroyu iptal etti. Ya da hiçbir su sorunumuz yok. Ya da Kanal İstanbul ile ilgili süreçte tek bir asra hareketi olmamıştır” diye bilgi veren bakanlar var. Bu bakanların verdiği bilgilerin hepsi yanlış. Daha ağır ifade kullanırım da yakışmıyor. Bütün bunların olmaması ve bu ilişkilerin nasıl yürütülmesi gerektiğini ortaya koyan bir mektuptu. Kanal mektupla anlatılacak bir husus değil. Ama onu da İstanbul’un bütün sorunlarını da yüz yüze anlatmak istediğimi ifade ettim.

“Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Mektupta da ayrıca bizim söylememiz doğru olmaz, başka şeyler de var’ demiş…”

– Ben de zaten söylediğimi, söyledim zaten. Tabi mektup özeldir yani. Doğru söylemiş. Özel olanı, özel buluşmayı bekliyoruz: Ekrem İmamoğlu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı.

“CUMHURBAŞKANI ARSA HAREKETLERİNİ ANALİZ ETSİN”

“Kanal İstanbul güzergahında, Katar Emiri’nin annesi de dahil olmak üzere pek çok kişinin arsa aldığı yönünde haberler çıkmıştı. Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan da ‘Katar Emiri’nin annesinin arsa aldığı doğru değil; ama bazı CHP’lilerin o güzergahtan arsa aldığı söyleniyor’ şeklinde bir iddiası var…”

– Vallahi Cumhurbaşkanı’nı doğru bilgilendirdiğimiz için mutluyuz. Çünkü Bakan da ‘Hiç arsa hareketi olmadı’ demişti. Ama biz oradan arsa alanlardan kimin CHP’ye oy verdiğini, kimin AK Parti’ye oy verdiğini; kimin AK Partili, kimin CHP’li olduğunu bilemiyoruz. Katarlı veya bir başka şey de beni ilgilendirmiyor. Orada yaratılan rantın, birileri tarafından önceden arsa hareketine dönüştürülmesi ve nereden alacaklarının bilinmesi… Bence Sayın Cumhurbaşkanı onu analiz etsin. Kimin partili olduğuna, kimin AK Partili, kimin CHP’li olduğuna değil.

“BİR YERİN İBADETHANE OLMASINA FAİZ KARARINI VEREN İLAHİYATÇILAR MI KARAR VERİR?”

“Dün meclisten bir karar geçti. CHP grubunun Cemevleri’ne ibadethane statüsü verilmesi talebi uygun bulunmadı. Cemevleri’nin temizlik ve benzeri hizmetlerden ücretsiz yararlanması kararı çıktı. Siz bu kararı veto edecek misiniz?”

– Bir kere şunu söyleyeyim; tabi ki bu karar çıksa da çıkmasa da bu konular, İBB’nin yetkisi dahilinde yapabileceği işler. İstanbul halkının bir maneviyat ve bir eşitlik duygusu arayışı var. Cemevlerinin ibadethane olduğu yönündeki sürecin İstanbulluların hukukunda da ‘Evet böyledir’ denmesi kadar manevi tatmin olamaz. Yani bunu İBB’nin meclis üyeleri yaşasın, hissetsin istedim. ‘Efendim niye bu dilekçeyi İmamoğlu vermedi’ deniliyor. Meclis bunu yapsın. İmamoğlu verseydi o zaman da ‘Bak işte kullanıyor. Siyasete alet ediyor’ Vermedik, ‘Niye o vermedi?’ Bunlar çok komik gündem yaratma hususları. ‘Efendim bir yerin ibadethane olup olmayacağına ilahiyatçılar karar verir’ Hangi ilahiyatçılar? Faiz kararını veren ilahiyatçılar mı? Hangileri? Artı, bir inanışa sahip bir ilahiyatçının bir başka inanışa yönelik karar vermesi ne kadar doğru? Milyonlarca Alevi vatandaşımızın yüzyıllardır ibadethane kabul ettikleri mekanın biçimine nasıl bir başkası karar verecek? Hukuka atıfta bulunanlar hukuksal tüm alanlarda bu kararlar verilmiş. Çok üzüldüm, tartışmalara da çok üzüldüm. İYİ Parti Grup Başkan Vekili çok güzel bir Hadis hatırlattı. Evet, ‘Bütün yeryüzü ibadethanedir’ diyen bir Peygamber’e inananmış insanlarız. Bu şeklide bunun halledilmesi varken, bu şansı kullanamayan o iki partiye çok üzüldüm. Ama ben bu mücadeleyi vermeye devam edeceğim.

“Ne yapacaksınız?”

-Onu zaman içerisinde göreceksiniz…

İŞTE İMAMOĞLU’NUN İTİRAZ DİLEKÇESİ:

İSTANBUL VALİLİĞİ

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK İL MÜDÜRLÜĞÜNE

Konu: İstanbul İli Avrupa Yakası Rezerv Yapı Alanı 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliğine itiraz

İstanbul İli Avrupa Yakası Rezerv Yapı Alanı 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliğinin 30 Aralık 2019 tarihinde askıya çıkarıldığı belirtilmiştir.

Söz konusu plan değişikliği ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisince kabul edilen ve Belediye Başkanı tarafından 15.06.2009 tarihinde onaylanan meri 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planında tarım alanı, orman alanı, su havzası, kıyı ve kumul alanları ve havza içi yapı yasaklı alan olarak belirlenen bölgeler imara açılmaktadır. Bununla birlikte, 15.06.2009 tasdik tarihli Çevre Düzeni Planında bahsedilen;

  • İstanbul’da kuzeye gelişimi tetikleyecek, kentin doğal ve tarihi yapısını bozacak ve uzun dönemde ulaşım ve yerleşim sorunları oluşturacak dikey yerleşim kararlarından kaçınılması
  • Tarım ve mera alanlarının amacı dışında kullanımının engellenmesi
  • Tarım ve gıda alanında; toplumun sağlıklı beslenme gereksinimlerinin yeterli nicelik, nitelik ekonomik, ekolojik ve sosyal açıdan karşılanması
  • İstanbul ormanlarının daha da iyi korunabilmesi amacıyla tümünün muhafaza ormanı statüsüne alınması
  • Erozyonu önleyen ve biyolojik çeşitliliğin kaynağı olan fundalık ve çalılık olmak üzere tüm orman alanlarının korunması, boş alanlarda bitki örtüsünün devamlılığının sağlanması
  • İçme suyu havzalarındaki kentsel gelişme baskılarını engelleyecek tedbirlerin alınması
  • Kıyı alanlarına tehdit eden kullanımlara izin verilmemesi
  • İstanbul’un doğal eşiklerinin sınırı olan 16 milyon nüfusun aşılmaması

şeklindeki temel kararlar, bu plan değişikliği ile yok sayılmış; İstanbul geri dönülemeyecek biçimde çok değerli doğal varlıklarını kaybetme noktasına taşınmıştır.

Askıya çıkarılan ve İstanbul’un kuzeyinde “yeni bir şehir oluşturmak” amacıyla hazırlandığı belirtilen çevre düzeni planı değişikliğiyle, Avrupa yakasının içme suyu kaynaklarından Sazlıdere Barajı kanala dönüştürülerek kapatılmaktadır. Kanal için deplase edilmesi gereken büyük yapılar (otoyollar, tüneller ve atık su kollektörleri, vb.) aşırı maliyet ve işletme zorluklarını beraberinde getirecektir.

Planlama sürecinde halkın bilgilendirilmesine yönelik herhangi bir çalışma yapılmayan, İstanbul’un doğal yaşam alanları ve ekosistemini bozacak, doğal ve arkeolojik sit alanlarına zarar verecek, mevcut durumda dahi ekilen ve biçilen tarım alanlarını, hayvancılık yapılan mera alanlarını imara açacak çevre düzeni planı değişikliğinin iptal edilmesini talep ediyorum.  

İstanbul’un kaderini değiştirecek nitelikteki böylesine bir plan ve proje çalışmasının kapalı kapılar ardına üretilmesinin, çağımız koşullarında hiçbir geçerliliği bulunmamaktadır.  Nitekim; Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nde; katılıma ilişkin esas, şu şekilde çok açık ifade edilmiştir: Planların hazırlanmasında plan türüne göre katılım sağlanmak üzere anket, kamuoyu yoklaması ve araştırması, toplantı, çalıştay, internet ortamında duyuru ve bilgilendirme gibi yöntemler kullanılarak kurum ve kuruluşlar ile ilgili tarafların görüşlerinin alınması esastır.” Söz konusu planlama çalışmasında, bu esasa ilişkin hiçbir faaliyet yürütülmemiştir.  

23.12.2019 tasdik tarihli ÇDP Değişikliği kapsamında;

  • Kanal İstanbul Projesi; Küçükçekmece Gölü, Sazlıdere Barajı-Terkos Barajı doğusunu takip eden 25 m. derinliğinde, 250 m. genişlikte yapılması öngörülen bir güzergah boyunca devam ederek Marmara Denizi’ni Karadeniz’e bağlamayı önermekte; bu noktada coğrafi, ekolojik, sosyo-kültürel bir bölünme ve kuzeye doğru gelişme eğilimi gösteren kentsel gelişimin kontrol altına alınmasının daha da zorlaşması gibi unsurları ortaya çıkmaktadır.
  • Su yolu haricinde ÇDP Değişikliğinde “Yeni Şehir” olarak adlandırılan alanda Kentsel Meskun ve Gelişme Alanları, Tali Merkezler, Lojistik Bölge, Teknoloji Geliştirme Bölgesi, Sağlık Turizmi, Eko Turizm gibi fonksiyonlar tanımlanırken “Kentsel Gelişme Alanları” altında; “Bu alanlarda konut, ticaret, resmi kurum, sosyal altyapı, teknik altyapı, sosyal tesis ve kültürel tesis alanları ile küçük sanayi siteleri yer alabilecek olup bunların dışında sanayi ve sanayiye yönelik depolama vb. kullanımlar yer alamaz. Bu alanlardaki yoğunluk dağılımı; projeksiyon nüfusu, ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri göz önüne alınarak şehircilik ilkeleri ve planlama esasları dahilinde alt ölçekli planlarda belirlenecektir.” şeklinde tanımlama yapılmaktadır.
  • Söz konusu fonksiyonlandırma ile Kuzeye ötelenen kent makraformu sonucu ÇED Raporunda Sazlıdere ve Terkos Havzalarının olumsuz yönde etkileneceği; Sazlıdere Havzasının büyük bir kısmının yok olacağı net olarak belirlenirken Terkos Havzasının ise tuzlanma riskinin taşıdığı açıklanmıştır. Ayrıca ÇDP Değişikliği raporunun “Harita 2.17. Yükseklik Analizi”nde görüleceği gibi su yolunun Terkoz Havzası Kısa Mesafe Koruma kuşağına teğet bir biçimde geçeceği ve havzanın topografyasını bozarak Terkos Havzasının su kapasitesinin azalma tehlikesi ile karşı karşıya olduğu görülmektedir. Yeraltı sularının ciddi biçimde azalacağı ortadadır.
  • Proje güzergâhında kalan Küçükçekmece gölünün kuzeyinde bulunan sazlık ve bataklık alanlar geriye dönüşümsüz olarak yok olacaktır. Bununla birlikte proje uygulandığı takdirde ekosistemlerin karşı karşıya kalacağı diğer önemli tehditler, gürültü ve hava kirliliği ile hem karasal, hem de sucul ekosistemlerdeki yok olma
  • İstanbul’un bu bölgede sahip olduğu ormanlar, mutlak tarım alanları, karasal ekosistemler, çayır ve meralar, kıyı kumulları, endemik türler; Kanal Projesi ve ÇDP Değişikliği ile yapılaşmaya açılan bölgelerin inşaatından ötürü yok olma aşamasına geleceği ortadadır.
  • Kanal Projesi ve ÇDP Değişikliği alanında kalan sit alanları ile ilgili riskler belirlenmesine karşın sit alanları üzerine yapacağı olası etkiler ve sit alanlarının korunmasına yönelik önerilerin yer almadığı tespit edilmiştir.
  • Kanal Projesi ile 1 milyar m3 hafriyat yapılacağı ve bu alanların Karadeniz kıyılarına taşınacağı ve toplam 7 yıllık bir inşaat yapılacağı belirtilmiştir. Söz konusu inşaat faaliyetleri süresince bölgede yoğun bir kamyon ve ağır taşıt trafiğine sebebiyet verecek ve bölgede halk sağlığına olumsuz etkileri olacaktır. Kıyı kumsal alanları ve balıkçılık yok olacaktır.
  • Nüfus ve yapılaşmadaki artan yoğunluk Kuzey Marmara Fayı ve Kanal Güzergahı üzerindeki diri faylar üzerinde gerçekleşecek olası bir depremde daha fazla can ve mal kaybının yaşanmasına neden olabilecektir. Kanal projesi, çevresinde ortaya çıkacak yeni yerleşim alanlarıyla birlikte nüfus yoğunluğunun artması ve buna bağlı olarak olası bir depremin neden olacağı riskin yükselmesi, erişimin zorlaşması anlamına gelmektedir. Kanal güzergâhının yer yapısına ve şev duyarlılığına bağlı olarak heyelan, toprak kaymaları ve sıvılaşma tehlikesi yüksektir.

Yürürlükte olan 2009 tasdik tarihli Çevre Düzeni Planında; İstanbul’un kentsel gelişimi ve geleceği planlanırken; sağlıklı yapılaşma ve işlevsel bütünleşmeyi öngören ilkeleri esas alan, kentin ekolojik ortamıyla sürdürülebilirlik ilişkileri güçlü temellere oturtulmuş bir kentsel yapı öngörülmüştür. Bundan yola çıkılarak kentin gelişme yönleri olarak batı ve doğu kanatlara doğru yönlendirilmesi ve mekansal büyümesinin ana merkezin sıçrama odakları olarak tanımlanabilecek alt-merkezleri de içermek üzere doğrusal bir model esas alınmış olup, kentsel nüfus gelişiminin ise ekonomi-ekoloji dengesini kurmak üzere belirlenen kapasite nüfus büyüklüğünü aşmaması gerektiği üzerine kurgulanmıştır. Oysa ki, söz konusu projenin özellikleri ve sonuçları; 2009 tasdik tarihli İstanbul Çevre Düzeni Planının öngördüğü kent gelecek kurgusu ile büyük uyumsuzluklar içermekte ve ayrıca planın işlevsel bütünleşme, kuzeyde yer alan yaşam destek sistemlerinin korunması ve kontrolsüz nüfus büyümesinin önüne geçilmesi vb. ana planlama ve koruma ilke ve esaslarına aykırılık teşkil etmektedir.

Her ölçekteki meri imar planlarına, çevresel dengeye aykırı, yeterli bilimsel analiz çalışmaları sonucu üretilmeyen, her türlü katılım pratiğinden son derece uzak, mevcut proje ve sonrasında oluşacak kentsel yapılaşma alanları ile tarım alanlarını, mera alanlarını, yer altı ve yer üstü su kaynaklarını/havzalarını geri dönülemeyecek biçimde yok edecek olan Kanal İstanbul Projesine yönelik ekolojik sürdürülebilirlik, şehircilik ilke ve esasları ile kamu yararı açısından herhangi bir şekilde olumlu bir husustan bahsetmek mümkün görülmemektedir. Tüm bu özetle açıklanan hususlar doğrultusunda, söz konusu 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliğine, İstanbul sınırları içesinde ikamet eden bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak itiraz ediyor, plan değişikliğinin iptal edilmesini talep ediyorum.

Ekrem İMAMOĞLU

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı

ETİKETLER: , ,
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.