GAZAP TÜTÜNLERİ

26.07.2021
A+
A-

Türkiye’nin direnen tütün üreticilerine ve tütün dizen kadınlarına saygıyla…

Anavatanı Amerika olan tütün, Kızılderililer tarafından keyif almak amacıyla kullanılan alışkanlık kazandırıcı bir üründü. Amerika’nın keşfinden sonra ticaret yoluyla bütün dünyaya yayıldı.

1535’te Osmanlının sözde en kudretli padişahı Kanuni döneminde başlayan kapitülasyonlar, AKP iktidarının kendisine rol model seçtiği 2. Abdülhamit döneminde zirve yaptı ve 1883’te yabancılara ait “Reji İdaresi” kuruldu. Osmanlı topraklarında yetiştirilen tütünün ticareti tümüyle bu yabancı tekelin elindeydi. Reji İdaresinin, Osmanlı ordularından daha teşkilatlı bir kolluk gücü vardı ve tütünün gramının dahi padişahın kullarında kalmasına izin verilmiyordu. O kadar ki Cumhuriyet kurulana kadar, bu kullardan tam 20 bin kişi, Reji kanununa muhalefetten Reji İdaresinin kolcuları tarafından öldürüldü.

Cumhuriyet kurulduktan sonra Osmanlının borçları bir ödeme takvimine bağlandı, köylünün belini büken öşür vergisi kaldırıldı, Reji İdaresi tasfiye edildi. Onun yerine Cumhuriyetin ekonomik kalelerinden biri ve Türkiye ekonomisinin de gelişip güçlenmesinde büyük katkısı olan yerli ve milli “Tekel İdaresi” kuruldu.

1980’lerden itibaren tarımda kendine yeten Türkiye’yi bir sömürgeye dönüştürmek isteyen yenidünya düzeni, Türk milletinin hiç duymadığı “Globalleşme”, “Telekomünikasyon” kelimelerini ezberlettiği merhum Turgut Özal’ı “24 Ocak Kararları” ile birlikte sahneye çıkardı. Kararların uygulanmasına karşı koyma ihtimali bulunan halkı zapturapt altına almak için de 12 Eylül darbesini yaptırdı. Kendisine iktidar yolu açılan Özal hop başbakan!

Özal işe, “Çikita muz ithal edilsin” diyerek başladı. “Olur mu efendim, biz bir tarım ülkesiyiz, yediğimiz Anamur Muzu önümüzde yemediğimiz ardımızda?” diyenleri “Görmüyor musunuz artık demokrasi var, artık globalleşme var” deyip demokrasi ve globalleşme düşmanlığıyla suçladı. Sonra en ücra köylere telefon götürdü. “Aman efendim, iyi güzel de köyümüzdeki şu cılız akan sudan yararlanamaz mıyız acaba? Telefon yerine bir sulama göledi yapsaydınız da tütünlerimizi susuzluktan kurtarsaydınız keşke” diyenlere de “Biz boşuna mı Marlboro ithalatını serbest bıraktık? Tütün ekmesen de olur çünkü vatandaşımız artık Marlboro’yu Tekel’in ürettiği sigaradan daha ucuza içiyor. Siz  telekomünikasyona da karşısınız” deyip köylüyü de cahil kalmakla suçladı.

1990’lara kadar Türkiye’deki 5 milyon çiftçi ailesinin 500 bini, yılda 400 bin tonun üzerinde bir sanayi ürünü olan tütünü yetiştiriyordu. Yüz binlerce yurttaşımızın ekmek kapısı olan onlarca sigara fabrikası vardı. 3 milyonu aşkın yurttaşımız tütün tarımı ve tütüne dayalı sanayinin bulunduğu bu bütünleşmiş sektörden geçiniyordu. Bu sektör, ülke ekonomisinin can damarlarından biriydi.

Sigara dışında pek çok sektörel ünitesi bulunan Tekel’in, Cumhuriyetin diğer varlıklarıyla birlikte önce içi boşaltıldı sonra satıldı. Şimdi ülkemizde cirit atan 13 yabancı sigara şirketi, içeride topladığı ve dışarıdan getirdiği tütünleri ülkemizdeki fabrikalarında işleyerek sigara tiryakisi yurttaşlarımıza istediği fiyattan satıyor. Bir zamanlar çiftçimizin ve işçimizin yüzünü güldüren, ülkemizi refaha kavuşturan bu devasa ekonominin çarkı, bugün bu 13 yabancı şirket ve yabancı tütün çiftçileri için dönüyor. Bu süreci başlatan ANAP bunun adını “liberal demokrasi” koymuştu,  süreci sonuçlandırarak Türkiye’yi tarımda tamamen dışa bağımlı hale getiren AKP ise buna “ileri demokrasi” diyor.

Kanuni Sultan Süleyman’ın haşmetiyle yenidünya düzeninin hizmetine giren Turgut Özal, “Borç yiğidin kamçısıdır” deyip Kanuni gibi kapitülasyonların kapısını açmıştı. Abdülhamit’i dilinden düşürmeyen Sn. Erdoğan’sa 2017’de 4733 sayılı kanunda yaptığı düzenlemeyle tıpkı Abdülhamit gibi tütün üretimini, işlemesini ve ticaretini tamamen yabancı şirketlerin tekeline veren yeni bir Reji uygulamasını ihdas etti. Sözde üreticilerin lehine bir de açık kapı bıraktı: Çiftçiler ürettikleri tütünü bu yabancı şirketlere vermeyip kendileri ticaretini yapacaklarsa o halde üç yıl içinde hem kooperatiflerini, hem de tütünlerini işleyecekleri fabrikalarını kursunlar!

Söyler misiniz; 20 yıllık saltanatında, kooperatifçilik dahil Türk demokrasisini ve kurumlarını tümüyle kuşa çeviren veya ortadan kaldıran bir iktidarın, tütün üreticilerinden 3 yıl içinde kooperatif ve fabrika kurmalarını istemesi, onları bile bile yabancı şirketlere mecbur bırakmak değil de nedir? Memlekette kooperatifçilik mi bıraktı AKP?

Türkiye’nin en büyük kooperatifleri olan TARİŞ, FİSKOBİRLİK, MARMARABİRLİK, GÜNEYDOĞUBİRLİK, ÇUKOBİRLİK, ANTBİRLİK. Hatta kooperatif işlevi gören ancak tümüyle devlete ait olan ÇAYKUR… Bu kooperatifler, stratejik tarım ürünlerini ortaklarından alıp işleyerek dünya pazarlarına süren, entegre tesisleriyle birlikte dünyanın en gelişmiş üretici kooperatifleriydi. Ama AKP’nin yaptığı işlenmiş veya işlenmemiş tarım ürünleri ithalatı yüzünden birer viraneye döndükleri gibi üretici ortakları da yandaş tüccarlara mahkum edilmişlerdir. Türk çiftçisi ve tarımı bu ve benzer nedenlerle bu hale düşürülmüşken, devletin desteğinden ve korumasından mahrum bırakılmış yoksul ve sermayesiz tütün üreticileri nasıl kooperatif kuracak, nasıl fabrika kuracak, nasıl uluslararası şirketlerle rekabet edecek?

Üç yıl içinde tütün üreticisi, AKP’nin zaten imkansız olan bu dayatmasını yerine getiremedi. 31 Aralık 2020’de yeni bir yönetmelikle bu süre 6 ay daha uzatıldı. Sanki pandemi koşullarında çiftçi hem kooperatif, hem de fabrika kurabilecekmiş gibi! “20 yıldır iktidardasınız, trilyonlarca dolar vergi topladınız, bunca parayla bırakın sigara fabrikasını, devlet olarak bir toplu iğne fabrikası kurabildiniz mi? Madem bunu yapacaktınız neden zaten halkın malı olan onlarca sigara fabrikasını sattınız?”

Tütün üreticisi umurlarında olmadığından olsa gerek 1 Temmuz 2021’de 6 aylık sürenin de dolmasıyla birlikte, Abdülhamit döneminin Reji uygulamasına benzer ticaret yasağı yaptırımı başladı.

Bunun üzerine tütün tarımının en yoğun yapıldığı ancak çok ilginçtir dün ANAP’ın bugün de AKP’nin seçimlerde tulum çıkardığı Malatya ve Adıyaman’da, üreticiler şehirlerarası yolları trafiğe kapatarak çok sevdikleri AKP’nin kendilerini hiçe sayan yasasına karşı tepkilerini dile getirdiler. Talepleri şuydu: “Devlet bize bir vergi matrahı belirlesin, biz ürettiğimiz tütünün satışını kendimiz yapalım ve o matrah üzerinden de vergimizi verelim.” Türk tarımının ve Türk çiftçisinin değil de uluslararası sigara şirketlerinin çıkarlarını korumak üzere Türkiye’de iktidara gelmiş AKP iktidarı ise tütün üreticisinin bu haklı talebine polis ve jandarma şiddetiyle karşılık verdi.

Tarımda ve Kooperatifçilikte Samimiyet:

Oysa Türkiye Cumhuriyeti, kooperatifçiliğin demokratik bir halk girişimciliği olduğuna yürekten inanıyor, gelişmesi için özen gösteriyordu. Bu inanç ve özenle 1924’te “498 Sayılı Zirai Birlikler Kanunu” çıkarılmıştı. 1926’da 65 Sayılı Türk Ticaret Kanununa “Kooperatif şirketleri de ticari şirketlerdendir” ibaresi konmuştu. 1935’te “2834 Sayılı Tarım Satış Kooperatifleri Kanunu” ile “2836 Sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri Kanunu” çıkarılmıştı. Cumhuriyet, Anadolu’daki yoksulluğun bitirilmesinin, tarıma dayalı ekonominin güçlenmesiyle mümkün olabileceğini, bunun için de çiftçilerin mevcut ve potansiyel gücünün, bilgisinin, maharetlerinin birleştirilmesi gerektiğini düşünmekteydi.

Daha da ötesi Cumhuriyetin kurucusu Atatürk, “İnsan ırkının ulaşabildiği en iyi rejim demokrasidir, bu da cumhuriyetimizin fikridir” demiş ama dediğiyle de kalmamıştı. Daha önceden satın aldığı Mersin Silifke’deki çiftliğinin bulunduğu Tekir köyünü merkez seçerek, civarındaki 10 köyün çiftçileriyle birlikte 30 Haziran 1936’da üyesi olduğu Türkiye’nin ilk Tarım Kredi Kooperatifinin açılışını sağlamıştı.

Peki, yurt sathında binlerce şubesi olan ve çiftçiye kredi veren Tarım Kredi Kooperatifleri bugün ne durumda biliyor musunuz? Bir tefeci kurumuna dönüştüğünü, çiftçiye yarar getirmek yerine zulmettiğini çiftçilerin imdat çığlığından anlıyoruz. Eski bir AKP milletvekili olan yönetim kurulu başkanının 11 ballı maaş aldığını bilmeyen kalmadı. Bu noktadan bakıldığında bile iktidarın tarıma bir düşman hukuku uyguladığı, kooperatifçiliği de yozlaştırdığı kendiliğinden anlaşılıyor.

Tütüncü Kentler Birliği:

Türkiye’deki bazı şehirler arasında; tarihi kentler birliği, sağlıklı kentler birliği, turistik kentler birliği gibi birliktelikler kurulmasını anlıyoruz da tarım konusunda benzer işbirliklerinin yapılmayışını bir türlü anlayamıyoruz. “Tütüncü Kentler Birliği” olamaz mı? Örneğin önemli ölçüde tütün üretiminin yapıldığı Malatya, Adıyaman, Tunceli, Bingöl, Bitlis, Mardin, Muş, Hakkari, Hatay, Artvin, Çanakkale gibi illerimiz tütünün üretimini, işlenmesini, ticaretini ve tütün üreticilerinin ekonomik ve sosyal hayatını iyileştirecek, geliştirecek çalışmaları neden birlikte kurumsal olarak yapmasınlar ki?

İnanıyoruz ki yerel yönetimler arasındaki bu kurumsal birliktelik, Cumhuriyetin tarımla ilgili yok edilen halkçı, kamucu, demokratik ve devrimci anlayışının yerine geçer. Tütün tarımını yabancı şirketlerin boyunduruğundan kurtarır, her yönüyle yeniden milli ve yerli kılar. Tütün üreticisinin sorunlarını giderir, haklarını korur, iktidarın dayattığı şekilde değil kendi özgür iradesiyle kendisi için örgütlenmesini sağlar.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.